EDISYON:

Evren de özgürce konuşmalı ki, çözümü hep birlikte üretelim

Yüksel Işık
00:005/03/2007, Pazartesi
G: 4/03/2007, Pazar
Yeni Şafak
Evren de özgürce konuşmalı ki, çözümü hep birlikte
Evren de özgürce konuşmalı ki, çözümü hep birlikte

Size dair problemi tartışmaktan kaçınırsanız, sizin dışınızdakilerin, size rağmen, sizin çözebileceğiniz probleminizi kendi çözümleriyle birlikte önünüze koymaları kaçınılmazdır.

Bu ülkenin gerçek sahipleri konuşmazsa konuşanların kimler olduğu ve ne konuştukları; konuştuklarıyla ülke problemlerinin daha da karmaşıklaştırlmasından başka bir şey yapmadıkları görülüyor.

Bu da bizim paradoksumuz! Bizim kuşağın ömrünün önemli bölümünü karşılıksız alan ekibin başı Kenan Evren, aradan geçen bunca zaman sonra geri dönüp Kürt sorununun kabul edilmesi gerektiğini ve bu coğrafyanın eyaletler sistemiyle yönetilmesini savunduğu için gördüğü tepkilere karşı durmak da bize düşüyor. 1980'lerden beri böyle düşündüğünü; Ankara'dan yönetimin zor olduğunu; aksi halde huzur bulunmayacağının da altını çizen Evren, kendisine yönelen milliyetçi tepkileriyse; "şimdi bakıyorum, ortada vatan kurtaran aslanlar geziyor. Tutturmuşlar bir karış toprak vermeyiz diye" yorumlayarak, ciddiye bile almıyor.

Türkiye, ne zaman tabu kabul edilmiş bir konu tartışmaya açılsa, mazruftan çok zarfa bakma alışkanlığını sürdürüyor. "Cumhuriyet'i cumhur korur" fikrini her fırsatta tekrar edenler bile, Evren'in açtığı tartışmaya, PKK'nın ekmeğine yağ süreceği gerekçesiyle, "şimdilik" uzak durmayı tercih ediyor. CHP, MHP ve diğerlerinin konuyla ilgili sözü ilk fırsatta "bunama" noktasına getirmeleriyse, esasen ülke sorunlarına ilişkin söz söyleme yetilerinde oluşan zaafiyetin derecesini gösteriyor. Kürtlerin "kart kurttan" geldiğini söylediği zaman Evren'in darbeci olduğu akıllarına gelmeyenlerin, bugün, "biz istediğimiz kadar hayır diyelim, orada bir Kürt yönetimi var" dediği için darbeciliğini anımsamaları, siyasal darlığın dışa vurumundaki tuhaflığı gösteriyor.

VATAN HAMASETLE SEVİLMEZ

Evren'in bu çıkışının Ağar'ın "düz ovada siyaset" çıkışıyla örtüştüğü ve en az o çıkış kadar önemli açılımlara gebe olduğu anlaşılıyor. Üstelik "Büyük Ortadoğu Projesi" gibi bölgenin elden geçirilmesini öngören bir proje orta yerde dururken ve Rice'ın Irak'ın bütünlüğünü gözardı edercesine "Kürdistan" ifadesini kullandığı bir dönemde gerçekleştirilen bu çıkışın yaşlılığın ötesinde bir sürecin ürünü olduğu anlaşılıyor. Gözleri mikro milliyetçiliğin sis perdeleriyle kaplanmış olanların gösterdiği tepkilerin uluslar arası güç ilişkilerinin dünyayı yeniden şekillendirme süreçlerini görmezden geldikleri anlaşılıyor.

Bu ülkenin hassasiyeti yüksek konularını tartışmaya açtıkları için başları belaya girenlerin ülkesi olduğu biliniyor. Bu nedenle "bunları 12 Eylül döneminde söylese Zincirbozan'a gönderilirdi" hamaseti prim yapıyor. Nitekim, Muğla Cumhuriyet Savcısı, Evren'in söylediklerinden hareketle soruşturma başlatmış bulunuyor. Oysa size dair problemi tartışmaktan kaçınırsanız, sizin dışınızdakiler, size rağmen, sizin hiçbir önyargı oluşmadan çözebileceğiniz probleminizi kendi çözümleriyle birlikte önünüze koymaları kaçınılmazdır. Bu nedenle altını çizerek söylemek gerekir ki, vatan hamasetle sevilmez. Vatanı sevmek, vatana dair problemlerin açık, anlaşılır ve dört başı mamur bir biçimde tartışılmasını ve çözüme ulaştırılmasının gerektirir.

Kürt sorunu, açık ve net görülüyor ki, bizim sorunumuzdur. ABD'nin Ortadoğu'daki hamiliğini kabul etmiş olmamızdan kaynaklı olarak, sık sık sitemlerimizi dile getiriyor oluşumuz da, problemin çözümünü kendi irademiz dışında bir güce havale ettiğimizi gösteriyor. Sesi fazla çıkan mikro milliyetçiler nedeniyle "Kerkük'ü alırız" diskurunun sıkça tekrarlanıyor olmasıysa milliyetçilikle ırkçılığın her zaman atbaşı gittiğini kanıtlamaktan başka bir anlam ifade etmiyor. Elbette, Guibernau'nun dikkat çektiği gibi, "ulusalcılıkla ırkçılık arasında köklü zıtlıklar bulunmaktadır ama ulusalcılığın bazı formülasyonlarının geçmişte ve halen ırkçılık ile ilişki içinde olduğu açıktır". Gündelik hayat seyrinde giderken vatanperverlik olarak karşımıza çıkan söylemlerin, egemen konsepte aykırı görüşler dile gelmeye başlayınca hızla ırkçı bir niteliğe büründüğü, Evren örneğinde de açıkça görülüyor. Çünkü bu ülkenin hükümet eden partilerinden bağımsız olarak iktidarı elinde tutanlar açısından, kim olduğu duruma göre değişen "öteki" diye bir mevhumun var olması her zaman büyük anlam taşıyor.

BİZ KONUŞMAZSAK BAŞKASI KONUŞUR

Evren'e "resim yapsın" diyenlerin, söylediklerini "bunama" belirtisi ya da "yalnızlıktan doğan can sıkıntısı" olarak gösterenlerin hamaset yaptıkları kuşkusuzdur. "Taşeronluk" suçlaması yapanların "fikirlerini iktidara taşıyan" Evren'e kızgınlıkları dışında bir şey söylememiş olmaları da, bu ülkenin nasıl bir cendere içine sıkıştırıldığına işaret ediyor.

Bu ülkenin gerçek sahipleri konuşmazsa konuşanların kimler olduğu ve ne konuştukları; konuştuklarıyla ülke problemlerinin daha da karmaşıklaştırlmasından başka bir şey yapmadıkları görülüyor. Öyle ki, darbeden bu yana devletin gözü gibi koruduğu Evren bile, gördüğü tepkiler karşısında, söylediklerini yeniden açıklama gereği duyuyor. Oysa Evren'in birincisi, "Kürtler'e kardeş muamelesi yapmalıyız"; diğeriyse "DTP Meclis'e girmeli, bu ortamı yumuşatır" şeklinde özetlediği görüşler, bu ülkenin gerçeğine işaret ediyor.

Süleyman Seyfi Öğün, bir yazısında, milliyetçiliği, "ağırlıklı olarak Anadolu taşrasını vurgulayan, populist ve totaliteryen bir demokratizm ile taçlanmış muhafazakar ve ırkçı-dinsel temalara sahip olarak gecikmeli ve sancılı süreçlerden sonra şekillenmiş bir ideoloji" olarak tanımlıyor. Evren'i "taşeron" olmakla itham eden ırkçılıkla malul milliyetçilerin, gündelik yaşamımızın bir parçası haline gelen söz konusu sorunların tartışmasını engelleyerek, korku imparatorluğu yaratarak, Türkiye'nin de içinde bulunduğu bölgede, küresel güçlerin kalem oynatmasını kolaylaştırma çabaları da "taşeronluk" olmuyor mu?

Evren'in durup dururken, sorumlu bir yurttaşlığın gereği olarak mı; yoksa "dünyanın efendisi"nin bölgeye ilişkin senaryosunun sonucu olarak mı bu tartışmayı açtığı pek fazla da önem taşımıyor. Bilinmesi gerekir ki, sorunlarını çözme becerisini gösteremeyenlerin istemedikleri çözümlerle karşılaşmaları kaçınılmazdır. Bu nedenle Evren'i "asmayalım, besleyelim" ve konuşmasını teşvik edelim.

* Araştırmacı – Yazar



Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.