Ben de El Turco’yum. Babamın babası Suriyeliydi. Annesi ise, Lübnan’da oturan Suriye kökenli bir aileden geliyordu. Büyükbabam erkek kardeşleriyle birlikte gelmiş ve kısa sürede ticaretle uğraşmaya başlamışlar. Büyükannem nereye gideceğini bilmeden bu topraklara geldiğinde Buenos Aires’in 200 km. güneyindeki Mar del Plata adındaki şehre yerleşmiş.11 tane çocukları olmuş. Bu hikâye bilinmeyen bir yerlerde yaşama zorunluluğunun ama aynı zamanda da bu topraklara çabucak entegre olabilmenin ve 11 çocuğun ailelerinin de bu uyumu devam ettirmesinin öyküsüdür. Ailem gelmiş oldukları yerlerin gastronomisinin aksine, lisanı pek muhafaza edememiş. Bunu Arjantin’in geleneklerine hızlı bir biçimde entegre olmasına bağlayabiliriz. Bu aslında El Turco’ların tamamını kapsayan bir şeydir de.
Buraya gelen her göçmen için değişmeyen kural, Osmanlı tebaası bu insanların seyyar satıcılık işlerine girmeleriydi. Koltuğuna bir koli alır ve çiftliklere giderek, orada kolilerini açıp mallarını satmaya çalışırlardı. İtalyan ve İspanyol göçmenler çiftliklerde çalışırlarken El Turco’lar, ufak da olsa ticaretle meşgul oluyorlardı. Pek çok Osmanlı göçmeni, ticaret için gittikleri çiftliklerde tanıştıkları İspanyol ya da İtalyan hanımlarla evleniyorlardı.
Buraya gelişimiz büyük amcalarımdan birinin yaklaşık olarak 1895 yılında, Lübnan’ın Hristiyan Ortodoks topluluklarını barındıran kuzey bölgesinden buraya göç etmesiyle gerçekleşti. O ana kadar Arjantin’e yerleşmeyi hiç düşünmeyen babamın babası, buraya sadece bazı resmi işlemleri tamamlamak üzere geldikten kısa bir süre sonra rahatsızlanır ve iki buçuk yıl boyunca hastalığı günden güne daha kötüleşir. Fransız mandası altındaki Lübnan’da orduda subay olan babam da, babasının hastalığıyla ilgilenebilmek ve iyileşir iyileşmez kendisini Lübnan’a geri götürmek için Arjantin’e gelir. Dedem için geçici olarak Arjantin’e gelen babam, böylece Arjantin’de kalır ve ailemiz burada büyümeye başlar.
Bugün kesin rakamlar bilinmemekle birlikte, büyük kısmı Brezilya’da olmak üzere kıtada, toplamda 20 milyon El Turco olduğu söyleniyor. Milyonlarca El Turco arasından, dünyaca ünlü El Turco’lar da çıkmış. Eski Arjantin devlet başkanı Carlos Menem, dünyanın en zengin işadamlarından biri olarak bilinen Carlos Slim ve Salma Hayek ve Shakira’nın başı çektiği, müzik, sinema ve spor dünyasından daha pek çok ünlü El Turco olduğu biliniyor.
1912’de çıktığı ilk seferinde batan Titanik’te üç Bingöllü Türk’ün yanı sıra daha pek çok el Turko olduğunu söylüyor İsrafil Kuralay. Kuralay, El Turcoların gemiye Marsilya’dan hareket ederken bindiklerini, Lübnan’daki ‘El Turko Araştırmaları Merkezi’nde gemiye binen El Turko’ların isimlerinin olduğunu anlatıyor. 1850’lı yıllarda ilk göç hareketlerinin başladığı göz önüne alındığında, El Turko’ların Titanik’e binebilmelerinden ekonomik olarak çok kısa sürede başarılı olduklarını söylemek mümkün.
İlk göç tarihlerinden itibaren El Turco’lar yenidünyada tarımla uğraşmazlar. Daha doğrusu uğraşmak istemezler. Doğrudan küçük işler de olsa ticarete yönelirler. Seyyar satıcılıkla uğraşırlar. Buldukları her şeyi yanlarında taşıyabildikleri ufak tezgâhlarında, kapı kapı, köy köy gezerek satarlar. Güney Amerika’yı bilmedikleri yepyeni bir yöntemle tanıştırırlar; Veresiye sistemi. Doğrudan ticaretle uğraştıklarından kısa sürede aralarından pek çok zengin çıkarır El Turco’lar.
Göç dalgası yaşanırken Osmanlı Devleti konuyla yakından ilgilidir. Göçün pek çok açıdan olumsuz tarafları görülmeye başlar. Devlet önce engellemeye çalışır ama üstesinden gelemeyince kurallar koyar. Sultan Abdülhamid zamanında ‘Müslümanlar gitmesin, gayrı Müslimlere izin verin’ denilir. Ama engellemek mümkün değildir. Dönenlerin ev, arsa, binek almaları gitmeyenleri de cesaretlendirir. Ama gidenlerin büyük kısmı gelemez. Yol uzundur, dünya yenidir ve zaten kısa bir süre sonra pasaportuyla gittikleri Osmanlı da tarih sahnesine karışacaktır.