Politik Bienal'in en politik çizgisi: Extramücadele

Ertan Altan
00:0014/10/2007, Pazar
G: 14/10/2007, Pazar
Yeni Şafak
Politik Bienal'in en politik çizgisi: Extramücadel
Politik Bienal'in en politik çizgisi: Extramücadel

10. İstanbul Bienali'nde çarpıcı çizimleriyle dikkat çeken Extramücadele toplumsal baskı altındaki gruplar için işaretler tasarlıyor, Hayalinde var ettiği müşterilerinin hayali isteklerine göre semboller üretiyor.

Hep tartışılır; sanat sanat için midir yoksa toplum için mi? 10. İstanbul Bienali'ni organize edenler bu sefer de dünya işlerine el atalım diyerek, birçok sanatçıya göre dünyanın en politik bienalini düzenlediler. Hou Hanru'nun küratörlüğünü üstlendiği bienalin başlığı "İmkansız değil, üstelik gerekli: Hanru'nun 10. İstanbul Bienali'nin teması olarak iyimserlikten kastettiği, 90'lı yıllarda kaybolan duyarlılık ve siyasi eleştiri kültürünün günümüzde yeniden canlandırılması. Peki birinci ayını geride bırakan bienal, temasında belirttiği amacın neresinde?

Şimdiye kadar yapılan eleştiriler iki başlıkta toplanabilir: 1- Bienal'de sergilenen politik çalışmalar, yüzeysel bir bakış açısının teknolojinin olanaklarıyla birleştirilmesinden ibaret. 2- “Küresel terör”ün sorgulanması, savaşa karşı çıkılması, kültürler arası barışın vurgulanması iyi güzel de sokakta olup bitenlerle bienalin koridorları arasında gerçekten bir bağ var mı?

3 numaralı anrtrepoda gezerken, izleyicileri adeta yakalarından tutarak karşısına diken, tam da eleştirildiği gibi sokakta olanı bienalin koridorlarına taşıyan bir sergiyle karşılaştık.

Bir ay boyunca bienal üzerine yazılanlardan çıkan ortak sonuç; Extramücadele tarafından düzenlenen “Ne” sergisinin bienalin en politik köşesini oluşturduğuydu. Hal böyle olunca biz de gidip tanışalım şu Extramücadele'yle dedik. Hafriyat Karaköy adlı sanat grubunun bir üyesi olan Extramücadele aslında bir kişiden oluşuyor. Ancak yalnızca bu isimle tanınmak istediği için adı bizde saklı.

Ne mutlu Türkiye'de yaşıyorum diyene

Azınlıklar, Kürtler gibi Türkiye'nin son derece netameli konularını bienale taşıyan Extramücadele'yle çalışmalarından bienalden ve hedeflerinden konuştuk ve gördük ki, “muhalif”, “çağdaş” ve “sanat” deyince akla gelen bildik örneklerden oldukça farklı bir sanatçıyla karşı karşıyayız. Nasıl mı? Geleceğiz ama önce Extramücade'nin künyesine bir göz atalım.

Bugün bir grafiker olarak hayatını kazanan Ekstramücadele ilk çizimlerini 1991'de haftalık mizah dergisi Deli'de yayınladı. 1995 yılında katıldığı Hafriyat grubuyla birlikte yaptığı çalışmalarla çizgide yerel bir tarz oluşturmaya başladı. Zamanla bu yerellik, Extramücadele'nin varlık sebebi haline geldi. Nitekim bienalde yer alan “Ne” sergisindeki Kürtler gibi yaygın kamuoyunca “Bu da bölücü işte” algısı oluşturucak temaları Türkiye'nin bütünlüğüne yönelik bir mesaj olarak kullandı. Yerel grafik unsunları kullanarak hazırladığı afişlerle hedefi basit: “Birgün gelecek tüm azınlıklar, ne mutlu ki Türkiye'de yaşıyorum diyecekler.”

Hayali müşteriler

Bir grafiker müşterileri olmadan çalışamaz. Onlardan gelecek siparişlere göre simgeler ve semboller oluşturur. Peki muhalif bir grafikerin müşterileri kimler olabilir? Exstramücadele baskı altındaki toplulukların dışa vuramadıkları taleplerini kendine özgü işaret ve resimlerle dile getiriyor. Muhalif bir grafikerin kapısını kimse çalmayacağı için o da kendisine hayali müşteriler bulmuş; başörtüsüyle okula alınmayan bir öğrenci Extramücadele'nin müşterisi örneğin, Türk vatandaşı olup da Türkçe'den başka dil konuşanlar da. Ancak Extramücadele hiç kimsenin doğrudan bir tarafı da değil. “Onlar benim hayali müşterilerim” diyor. Çünkü hiçbir grafik bürosu müşterilerinin taraftarı değildir. Ancak çizimlerle ortaya çıkan şey sanatsal ve sosyal değeri olan televizyonların gazetelerin söyledikleriyle sınırlı olmayan bir sanat eseri.

Yalnızca çizgilerde biraradalar

Altında Arapaça harflerle “İnsan” yazar bir Atatürk portesini hiçbir yerde göremezsiniz. Ya da bir Cami figürüne eklenmiş altı oku. Bir grafik sembol olarak tasarlanmış Merve Kavakçı, köylü bir kadın ve piyano, Müslümanların tek mizah ikonu olarak tasarlanmış Türban Şoray… Tüm bunlar Extramücadele'nin çizgilerinden oluşan sergilerde bir araya gelen Türkiye sembolleri. Ancak şimdilik yalnızca sergilerde bir araya gelebiliyor. Bu çizimlerden en dikkat çekeni ise Türban Şoray. Karikatür dünyasında dindarların bir sembolünün olmadığını söyleyen Extramücadele, bu boşluğun doldurulması amacıyla olşturduğu Türban Şoray için “O insanların mizah ihtiyacı yok mu dedim böyle karakter yarattım” diyor ve ekliyor: “Çarşaflı bir kadın bu ülkede korkulacak bir sembol değil. Bu toprakların bir parçası.”

Extramücadele yanyana getirdiği zıtllıklardan oluşan işaretlerle tepki çekiyor, çizdiği resimlerle huzur kaçırıyor. İşaretleri ve resimleri nedeniyle kimi çevreler tarafından eleştirilse de o kendisini, "tabulara karşı mücadele eden bir sanatçı" olarak tanımlıyor.

Dünyayı yesen doymazsın ama…

Hafriyat sanat grubunun bienaldeki teması “Dünyayı Yesen Doymazsın.” Toplumsal tüketim ilişkilerinin sorgulanmasını amaçlayan Hafriyat üyeleri, bu sorgulamayı en dolayımsız bir şekilde anlatmak için zekice bir yol seçmişler: Mozaik kaplama bir duvarın üzeride yazan “Mülk Allah'ındır yazısı. Neden mi? Neriman Polat tarafından hazırlanan duvarın hikayesini Hafriyat grubundan Mustafa Pancar ve Nazım Dikbaş şöyle anlatıyor: “Dünyayı yesen doymazsın fikri etrafında burada aylarca süren tartışmalar yaptık. Nasıl yapalım da bu fikri en doğru ve dolaysız şekilde insanlara geçirelim? “Mülk Allah'ındır” sözünde yağma ve talan kültürüne karşı bu topraklarından dilinden bir karşı koyuş var. Yazının yer aldığı kaplamanın mozaik olması da tam Türkiye'ye has bir mimari tarzı. Yani Laz müteahhit işi. Bu mozaik kaplama bir süredir. bizim şehir dokumuzu belirliyor. İkisi bir araya gelince de Türkiye'nin kültürel dokusu oluşmuş oluyor.”