Vayvaylı Köyü Yaşatma ya da Apsarı Beldesi Güzelleştirme Dernekleri var mı bilinmez ama Adana Yüreğir'de Vayvaylı, Aksaray'da Apsarı dernekleri kurulacak olsaydı; kurucuları, aralarında şöyle “devlet umuru” görmüş bir ismin olmasını arzularlardı. Hele, yenisinden bir milletvekili ya da vali tadından yenmez, bu olmuyorsa eskisi de iş görürdü. Çünkü “dernekçiler” gayet iyi bilirler ki; böyle bir isim; prestijden işlerin kolayca halledilmesine uzanan pek çok faydayı istihsal eder. Hal böyleyken ya; bir derneğin kuruluşunu isteyeni Cumhurbaşkanı, kurucu başkanı Başbakan ve yöneticileri de bakanlardan oluşursa? Ankara'da böyle bir “dernek” var. Batılılaşmanın şeklî unsurlarının toplumda görünür kılınmasında duyarlılığı olan Atatürk, Batı'daki “clup” tarzına uygun mekânların bir benzerinin Ankara'da da olmasını istemişti. Bu; mezkûr isteğin gerçekleşmesinin yanı sıra mebusları BMM dışında da bir arada ve kontrolü altında tutmayı sağlayacaktı. Atatürk'ün direktifiyle 31 Ekim 1926 tarihinde dönemin Başbakanı İsmet İnönü kurucu başkan; aralarında Mahmut Esat Bozkurt, Recep Peker, Abdülhalik Renda, Tevfik Rüştü Aras, Mustafa Necati, Refik Saydam gibi bakanların bulunduğu isimler de yönetim kurulu üyesi olarak Cumhuriyet tarihinde bir “ilk” ve “son”a imza atmışlardı. Çünkü böyle bir dernek yönetimi bir daha görülmeyecekti. Böylece; nizamnamedeki ifadesiyle Anadolu Kulübü Derneği “azaları arasında münasebat-ı içtimaiyeyi teshil ve tevsi eylemek maksadıyla teessüs” edecekti.
Merkezi Ankara'da olan Anadolu Kulübü'nün İstanbul Büyükada ile İzmir şubeleri de bulunuyor. Türk Parlamenterler Birliği'nin kayıtlarına göre halen 3 bin dolayında eski / yeni milletvekili mevcut ve nerdeyse tamamı kulübün doğal üyeleri. Başkentteki merkezde kütüphaneden saunaya kadar bir dizi hizmet birimi var. Otuz dönümlük Büyükada tesislerinde ise spor, eğlence, dinlenme ve konaklama tesisleri mevcut. Kulübün İzmir'de de sadece dernek fonksiyonlu bir şubesi bulunuyor. Kulübün idaresini ise aralarında AK Parti yöneticisi Dengir Mir Mehmet Fırat ve Diyanet işleri eski Başkanı AK Parti Milletvekili M. Sait Yazıcıoğlu gibi isimlerin bulunduğu 9 kişi yürütüyor.
Anadolu Kulübü Başkanı Metin Cizreli, kulübün Atatürk'ün, milletvekillerini kaynaştırmak istemesine yönelik talimatıyla kurulduğunu anlatıyor. Kulüpte zamanında kabine değişikliklerinin yaşandığını belirten Cizreli, “Şeyh Said isyanı çıkınca Fethi Okyar hükümeti yerini İsmet İnönü kabinesine bıraktı. O değişiklik kulüpte gerçekleşti. Tabii, müdavimleri Cumhurbaşkanı, Başbakan olunca bazı tarihi kararlar da burada alınıyordu” diyor. Şimdiler de yıldızlarının bir parça söndüğünü Metin Cizreli de kabul ediyor: “Eskiden sosyal tesis yoktu, şimdi ise alternatif çok.” Eski yeri, Ulus'taki İkinci Meclis'in alt tarafında, bugün Rodison SAS Oteli'nin arazisinde olan Anadolu Kulübü, Merkez Bankası'nın şimdiki binasını da kullandıktan sonra İzmir Caddesi'ne gelmiş. Eski Başbakanlardan Hasan Saka'nın binasını satın alınıp, bugünkü lokal inşa edilmiş. “Otopark sorunumuz var” diyor Cizreli, “Büyükşehir ile Çankaya Belediyesi arasındaki ihtilafın kurbanı olduk. Otopark gidince, üyelerimizin ayağı kesildi.”
Metin Cizreli, üye kökenlerini anlatırken ilginç bir anekdot da aktarıyor: Askeri darbeler, Anadolu Kulübü'nün hizmet kalitesini düşürmüş! Dediği şu: “12 Eylül öncesi generaller filan da üye oluyordu, ama malûmaliniz ihtilal mihtilal oluyor sık değişiklikler yaşanıp, sayı artınca bunlara hizmet veremeyeceğiz diye 1984'de üyelik şartlarını değiştirdik. Şimdi sadece rektörler, yüksek yargı başkanları, bir de Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanlarını kabul ediyoruz.” Cumhurbaşkanları'nın tamamının üyeleri olduğunu anlatan Cizreli, “Ama meselâ Baykal ve Ecevit üyemiz olmadı” diyor. Üye olmayanlar arasında Necmettin Erbakan ile Recep Tayip Erdoğan da bulunuyor. Erdoğan'a gönderilen üye formu hâla kulübe dönmemiş. Anadolu Kulübü'ne giriş aidatı 400 YTL, yıllık ücreti ise 150 YTL. Aidat düşüklüğü yemeklerle dengelenmeye çalışılıyor. Cizreli, Büyükada'daki tesislerini büyütürken yeşil ve SİT alanlarını ihlâl ile gürültü kirliliğine yol açtıkları gerekçesiyle yaşadıkları hukuki ihtilafla ilgili olarak ise “Lojman yapacaktık, yazar mazar grubu evinin manzarası kapanacak diye karşı çıktı ama beraat ettik” diyor. Yüksek İnşaat Mühendisi olan ve kulüp binasının inşaatında kontrol mühendisliğini yürüten Metin Cizreli, Boğaz Köprüsü'ne karşı çıkanlardan biri olarak da biliniyor. Cizreli kendisini, “Köprüye karşı çıktım ama CHP'nin grup kararı vardı; onu da bana okuttular. Yoksa şahsi fikrim değildi, ben mühendisim,” diyerek savunuyor.
Not: (Fotoğraflar; Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin “Bir Zamanlar Ankara” ile Mahmut Goloğlu'nun yazıp Anadolu Kulübü'nün yayınladığı “Atatürk ve Anadolu Kulübü “ isimli kitaplar ve kulübün özel arşivinden alınmıştır.)
Mahmut Goloğlu, “Atatürk ve Anadolu Kulübü” isimli kitabında, 27 Mayıs darbesiyle Demokrat Partili milletvekillerinin tutuklanması üzerine kulübün yönetimsiz kaldığı ve üyelerinin büyük bölümünü kaybettiği dile getiriyor. Dönemin bir başka garipliği, daha doğrusu kaderin cilvesi ise “asanlarla asılanların” aynı çatı altında buluşması olmuş. Kulübün yeni yönetimi, darbeyi yapan Milli Birlik Komitesi üyelerini derneğe üye almıştı. Birkaç ay sonra, “Yüksek Adalet Divanı”nı mensubu Altay Ömer Egesel ile Salim Başol da kulüp azası olacaklar, ardından da “kulüp arkadaşları” olan Menderes, Zorlu ve Polatkan hakkında idama hükmedeceklerdi.. Kulübün tarihinden ilginç bir detay da 12 Eylül öncesine ait. Terör yıllarında, kitaptaki deyimle “anarşistler” kulübe sızacak, solcu grup garson kadrolarını ele geçirecekti. “Anarşistler”; 1980'in 30 Ağustosu'nda Büyükada'daki balo başlarken “eylem koyarak” işi bırakmışlar, ancak milletvekilinden generaline, valisinden rektörüne gecenin sakinleri ise “selfservis”le eylemi kırmışlardı!
İsmet İnönü, iktidarda da, muhalefette de kulübün müdavimiydi. Onun briç partilerine siyasilerle bürokratlar eşlik ederdi. Eski bürokrat ve politikacı Cezmi Kartay, 1965 yılında Merkez Valiliği'ne atandığında “işsizlikten” Anadolu Kulübü'ne gittiğini, burada İsmet İnönü ile briç oynadığını “Siyasal Anılar ve Sosyal Demokrasinin Öyküsü”nde anlatır. Kartay, “Paşa'dan kazandığımız beş lirayı imzalatır, evde saklamaları için verirken başka bir kazanç zevki duyardım” der.
Cem ayininin küçüğüne “dernek” denildiği literatürde yer alıyor. TDK sözlüğünde ise dernek maddesinde, “toplantı, düğün; pazar, panayır kurulan gün; ortak bir amacı gerçekleştirmek için kurulan yasal topluluk” yazıyor. İçişleri Bakanlığı'nın verilerine göre bugüne kadar 180 bin 384 dernek kurulmuş, bunların 103 bin 567'si ise kapısına kilit vurmuş. Mahkeme kararı ile kapatılan 30 bin 962 derneğin; kurulanların yüzde 17'sini, faal olanların da yüzde 30'unu oluşturması, derneklerle ilgili düşündürücü bir başka veri.
Anadolu Kulübü de dahil kamu yararına çalışan dernek sayısı 478 iken, bağış toplamada “izne tâbi” kelimesi kullanabilenlerin sayısı ise 402. Lösemili Çocuklar, TEMA, THK, Kızılay, Omurilik Felçlileri, Deniz Feneri, Diyanet Vakfı gibi kimi dernekler ise izinsiz yardım toplayabiliyor. Asker, şehit, dul ve yetim kökenli olanların baş ve sonuna ekler yaparak, asker, gazi, muharip, askeri okul adlarını ya da benzeri isimleri kullanarak dernek kurulamıyor. Akıllara seza bazı dernek isimleri ise şöyle: Ganyan Sevenler, Ötücü Uçucu Kuş Sevenler, Garsonları Koruma, Yorkshire Kanarya Sevenler, Hint- -Japon Horozunu Koruma, Atarabacılar, Saunayı Sevenler, Volvo Mağdurları, Aydınlıkevler Dolmuş Durağı, Kokoreççiler, Halkımızı Bilinçlendirme, Mazda Sahipleri, Orman Avukatları, Küçükesat Yarış Atı Sevenler Dernekleri…
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü; Türk edebiyatında, bürokrasi üzerine kaleme alınmış ve sayısı fazla olmayan eserlerin belki de en biricik örneğidir. Tanpınar; Osmanlı'dan Cumhuriyet'e evrilen ülkede yaşanan travmayı tasvir ederken, bürokrasinin haksız kazanımlarını nasıl ustaca yeni döneme taşıdığını mizahi bir üslupla anlatır. Romanda; yeni düzende kendine iş bulamayan Halit Ayarcı'nın, saatlerin ayarlarının tutturulamamasının “nasıl içtimai meselelere yol açtığı” teziyle devlete kurdurup başına geçtiği “enstitü” anlatılır. Romandan birkaç paragraf, bürokrasi eleştirisinde Türk edebiyatında hâlâ aşılamamış örnekler olarak kendini gösterir: “Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün çekirdeği olan küçük dairemiz açıldı. / Nermin Hanım'a işimizin ne olduğunu sordum. / Şimdilik hiçbir işimiz olmadığını söyledi. / Üçüncü ayın sonuna doğru Halit Ayarcı, enstitünün teşkilatını hazırlamış olduğunu müjdeledi. Ondan sonra esbabı mucibe layihasını (kuruluş gerekçesini) yazmaya başladı. Böylece hiçbir işi olmayan enstitümüz yavaş yavaş kendi varlığının etrafında bir yığın iş peydahladı. / Bir işim vardı, fakat yapacağım iş yoktu. Vazifem öbürlerine hiç benzemiyordu. İnsanlarla, hayatla hiçbir alakasını bulamıyordum. Daha ziyade bir masala benziyordu. / Ben küçük dairemizin varlığını gülünç bulurken Nermin Hanım, şubelerden, şefliklerden dem vuruyordu. Bütün bunlar beni endişelendiriyordu. Mümkün mertebe kendimizi unutturmalıydık. Ay başından ay başına ücretimiz alırken görünmek en münasibiydi. / Gün geçmiyordu ki küçük dairemize yeni eşya gelmesin. Evvela muşambalarımız değişti, sonra on beş adım ötedeki telefon yetmezmiş gibi masama telefon kondu, sonra masalar değişti. / Hadememiz Derviş Efendi daireyi pek beğenmişti. / Onu yormuyorlar, azarlamıyorlardı. Bir gün bana utana utana: - Beyim, demişti, bu işe şaşıyorum. Acaba öldüm de cennete miyim diye düşünüyorum. / Şimdilik yalnız Zemberek, Mil ve Yelkovan şubeleri vardı. Bittabi teşkilatımız bu binaya sığmayacak. En iyisi yeni bir binanın yapılmasıdır. Ayrıca Saat Ayarı İstasyonlarımız için personel arayacağız. / Ayar istasyonları, saatleri durmuş hanımların ve beylerin saatlerinin ayarlarını düzeltmek için uğrayacakları yerlerdi. / Personelimiz çoğalmıştı. Hemen her gün birkaç müracaat karşısında kalıyorduk. Enstitünün açıldığı günlerde akraba ve tanıdık azlığı yüzünden geçirdiğim telaşın çocukça bir şey olduğunu daha ilk aylarda öğrendim. Meğer ne kadar çok hısım ve akrabam varmış.”