Bugünlerde sıkça konuştuğumuz Seferberlik Tetkik Kurulu, Sovyetler Birliği'nden gelebilecek komünizm tehlikesine karşı mücadele amacıyla 27 Eylül 1952'de Milli Savunma Yüksek Kurulu'nun 17/c Sayılı kararı ile kuruldu. Kurul, faaliyetlerini uzun süre Amerikan Askeri Yardım Kurumu JUSMAT (Joint US Military Mission for Aid to Turkey) binasında sürdürdü. Amerikalılar, daireye her yıl 1 milyon dolar yardım sağladı. Kurul, her yıl Amerika ile müşterek Özel Kuvvetler Tatbikatı düzenledi.
STK'da dairenin lojistikten sorumlu komutanı olan emekli Binbaşı İsmail Tansu STK'nın kuruluş amacını şöyle anlatıyor: “Bize denildi ki, savaşta düşman (Rusya) Türkiye'yi işgal ederse, işgal ettiği yerlerde onların iflahını kesin. Gerilla hareketiyle onları yıpratın. Hazırlıklarımız hep bunun üstüneydi.” Silahlı Kuvvetler bünyesinde kurulan STK'nın üyeleri sivil hayattan seçiliyordu. Hücre tipi yapılanmaya giden teşkilatta, hiçbir üye diğerini tanımıyordu.
Güvenilirliğine inanılan üyeler, teşkilata 'gizli yeminle' alınıyordu. Binbaşı Tansu'nun anlattığına göre üyeler, askerlik hizmetini yapanların içinden, çoğunluğu ise yedek subaylar arasından seçiliyordu: “Yedek subayı, askerdeyken, daha hizmetteyken alıyoruz, eğitiyoruz ve diyoruz ki; senin memleketin şurası, ona göre bölge başkanımız var, onunla temas sağla. İleride kuracağın teşkilat için kendini hazırla. 50-60 kadar subay bulunuyordu. Ancak teşkilat subaylarla değil, onların yönlendirdiği sivil-gönüllü elemanlarla kuruluyordu.”
Kurulun ismi önce 1964'de Özel Harp Dairesi, 1994'de ise Özel Kuvvetler Komutanlığı oldu, ancak amacı hiç değişmedi: Özel Harp. Üç unsuru vardı bunun; 1. Gayri Nizami Harp, 2. Psikolojik Harp, 3. Ayaklanmalara Karşı Koyma (İstikrar Harekatı).
Bu kurumda uzun yıllar görev yapan, Kemal Yamak emekli olduktan sonra yazdığı anılarında; STK ve Özel Harp Dairesi için şu bilgileri veriyor: “Bu daire daha sonra resmen Özel Harp Daire Başkanlığı adını almış ve Genelkurmay İkinci Başkanı'na bağlı olarak hizmete devam etmişti. (...) Dairenin aktüel ve dinamik konusu Kıbrıs'tı.” Evet STK'nın 6-7 Eylül'den sonra önemli işlerinden birisi Kıbrıs olmuştu.
1957 yılında Kıbrıs Türklerini yok etmeyi amaçlayan EOKA'ya karşı, kısa adı TMT olan Türk Mukavemet Teşkilatı'nı kurdu. Ancak bu yapı da sonraki yıllarda dönüşerek aynı adla Kıbrıs'taki Ergenekon yapsının ana unsuru oldu. Ve Kıbrıs siyasetini de büyük ölçüde dizayn etti.
Genelkurmay eski Başkanı Semih Sancar, 6 Mart 1978'de Tercüman Gazetesi'ne yaptığı açıklamada kurumu şöyle tanımlıyor: “Bilindiği üzere, gayrinizami savaşın adı ge-rilla harbidir. Buna karşı aldığımız tedbir kontrgerilla harbidir. Bizde kontrgerilla diye bir kuruluş yoktur. Özel Harp Dairesi vardır.” Özel Harp Dairesi Başkanlığı yapan Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu 6-7 Eylül için şunları söylüyordu; “6-7 Eylül de bir Özel Harp işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı.”
Özel Harp Dairesi'nin yapısı 'muhteşem örgütlenme'lere tamamen uygun: 1. Eğitim öğretim grubu; ideolojik eğitim ve sabotaj, tahrip, sorgulama, psikolojik savaş vb. konularda eğitim vermektedir. 2. Özel birlik; 55-60 kişilik iyi eğitim görmüş subay ve astsubaylardan oluşan birliklerdir. 3. Özel Şube: Kıbrıs işleri ile ilgilenen özel daire. 4. Harekat, Planlama ve Koordinasyon işleri; Üçüncü Şube. 5. İdari Şube; Çeşitli Seferberlik Tetkik Kurulu şubeleriyle haberleşme ve kripto adası.
Özel Harp Dairesi, 1994 yılında Özel Kuvvetler Birliği olarak adını değiştirmesine rağmen Türkiye'nin son 50 yılında meydana gelen karanlık ve provokatif eylemlerin perde arkasında olduğu iddiasıyla birçok defa gündeme geldi. Ancak bununla ilgili somut delillere hiç ulaşılamadı. Bu yapının sonraki yıllarda da Doğan Öz'den Uğur Mumcu'ya, Çetin Emeç'e kadar bir çok suikastın arkasında olduğunu tahmin etmek güç değil. Ancak bu eylemlerin hiçbiri şimdilik aydınlatamadı.
Türkiye 2009'un son bir haftasını Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a yönelik suikast şüphesiyle gözaltına alınan iki asker ve ardından sivil savcı ve hakimin bu askerlerin görev yeri olan Seferberlik Tetkik Kurulu'nda (STK) yaptıkları incelemeyi tartışarak geçirdi. 2010'un ilk günlerinde bu tartışmaya devam ediyoruz. Ediyoruz çünkü, STK, bugüne kadar hiçbir sivilin giremediği hatta 1970'lerin sonun kadar ülkeyi yönetenlerin bile bilmediği bir gizli yapıydı. Gladio, kontrgerilla, derin devlet gibi tanımlamalar yapılıyor bu yapı için. Kabul etmek gerekiyor ki, burası bu dizide kısaca aktarmaya çalıştığımız Gladio'nun Türkiye ayağı.
Şimdi Türkiye, burada başlayan soruşturmanın sonuçlarını bekliyor. Avrupa Parlamentosu'nda 1990 yılında alınan kararla birçok ülke bu yapıyı tasfiye etmeye çalıştı ve birçoğu da bunu başardı. Ancak Türkiye'de aradan geçen 20 yılda henüz böyle bir girişim söz konusu olmadı. Son haftalarda yaşadıklarımız aslında Türkiye için Galdio'yu tasfiye etmek için yakaladığı 3. şans.
Bu şanslardan birini 1997'de yaşadığımız Susurluk kazası ve ardından çıkan gerçeklerle yakaladık. O günleri hatırlarsak, hazırlanan iki önemli rapor bu yapıyı aslında neredeyse afişe etmişti. İş siyasi iradeye ve hukuka kalmıştı. Başaramadık. Gerek Kutlu Savaş'ın hazırladığı Başbakanlık Teftiş Kurulu Raporu gerekse Meclis Araştırma Komisyonu Raporu'nda ortaya çıkan tespitler, bu yapının üzerine gidilmesini zorunlu kılıyordu ama o zaman bu fırsat kullanılmadı.
İkinci şans 2007'yılında başlayan Ergenekon Davası'dır. Dava devam ettiği için bu şansın kullanılıp kullanmayacağını henüz bilmiyoruz ama şunu da kabul etmek gerekiyor ki süre uzadıkça hesaplaşma zorlaşıyor. Oysa Ergenekon Davası'nın iddianamelerine baktığımızda karşımıza çıkan yapılanmalar, eylem biçimleri İtalya'nın 1960'lardan 1980'lere kadar yaşadığı döneme çok benziyor.
Ve şimdi elimize başka bir şans daha geçti. Sivil hakim ve savcının içeride ve dışarıda karşılaştığı her türlü zorluğa rağmen STK'da bir süre daha incelemelerde bulunacak olması bizi umutlandırıyor. Bu şansın kullanılması, yani Gladio'nun tasfiyesinin, Avrupa'daki örneklerinde gördüğümüz gibi iki temel koşulu var. Siyasi irade ve toplumsal destek. İkisinin aynı anda olmaması bu tür yapıları cesaretlendirip yeniden hayat bulmalarına zemin hazırlıyor.
1976'dan sonra yaşanan cinayetleri soruşturan Savcı Doğan Öz doğru iz üzerindeyken 1978'de öldürüldü. Son yıllarda yaşanan olaylarların kontrgerilla ile ilişkisinden şüphelenen Savcı Öz, bir rapor hazırlayarak, Başbakanı Bülent Ecevit'e sundu. Raporda, “Kontrgerilla Genelkurmay Harp Dairesi'ne bağlıdır. Kontrgerilla il ve ilçelerde seferberlik iş-lemini yürüten kurum olarak askerlik şubelerince yönetilmektedir. Bu konuda en çok aşamalı eğitimden geçen astsubaylar kullanılmaktadır. Sivil güvenlik güçleri içinde ise MİT elemanları ve Birinci Şube görevlileri kullanılmaktadır” bilgileri yer aldı. Raporunda Öz, artan şiddet olaylarıyla darbenin hedeflendiğini; “Sıkıyönetimi çağırma, seçimle, olmazsa darbeyle iktidar olma, demokratik yaşama biçimini yok ederek halkı sömürme seçeneği tek seçenek durumuna getirilme çalışmasıdır yapılan” sözleriyle ifade etti. Savcı Öz, raporu Bülent Ecevit'e sunmasından iki ay sonra 24 Mart 1978'da saldırıya uğradı.
ABD'nin bu kuruma verdiği yıllık 1 milyon dolar kesintiye uğrayınca, Genelkurmay Başkanı Semih Sancar, Başbakan Bülent Ecevit'in onayıyla örtülü ödenekten para isteyince Başbakan Ecevit bu dairenin varlığını öğrendi. Başbakan'ın bile haberdar olmadığı bu örgütün siyasi denetimi tabii ki söz konusu değildi. Başbakan bu yapılanmanın bir kontrgerilla örgütlenmesi olduğunu açıkladı. Kenan Evren'den bu yapının resmileştilmesini istediyse de başarılı olmadı. Ve 1977'den itribaren adım adım 12 Eylül Darbesi'ne giden süreç başladı. 1 Mayıs 1977 katliamı, Çorum, Maraş olayları, Ecevit'e düzenlenen suikast girişimi...
Gladio sadece 1970'lerde değil kurulduğu günden itibaren Türkiye'yi siyaseten yönlendirdi. 27 Mayıs Darbesi'ni bu yapıdan bağımsız düşünmek mümkün değil. O kadar ki, bu yapı sadece siyasete yön vermekle kalmadı, bizzat yapının üyesi olanları milletvekili yaparak yasamanın içine girdi. Bu kurumun çeştli kademelerinde görev yapmış Kemal Yamak “Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler” anı kitabında; “Özel Harp Daire Başkanlığı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde birbirini hiç tanımayan kaç milletvekilinin bulunduğunu ve bunun sadece kendi partisine ait bir durum olmadığını, birisi söyleyiverseydi ne olurdu?” Yamak, Özel Harpçi olarak eğitilenlerin nasıl ve neden seçildiklerini de şöyle açıklıyor: “Aslında onlar milletvekilliği dönemlerinde değil, daha genç yaşlarda bölgesinde güvenilir, saygın, sözü geçen ve gerektiğinde halkıyla bütünleşerek, milleti ve vatanı için yapılacak mücadelede önder olabilecek niteliklere sahip oldukları için seçilmişlerdi. Milletvekili oluşları da bu seçimin doğruluğunu göstermiyor muydu?” (s. 461-462)
Bu bölümde Türkiye'de Gladio'nun faaliyetlerinden örgütün varlığına ilişkin bazı ipuçları sunmaya çalıştık. Bütün bu beyan ve ikrarlara rağmen Genelkurmay Başkanlığı 16 Ocak 2006 yılında şu açıklamayı yaptı; “Türkiye'de Özel Harp Dairesi 27 Eylül 1952 tarihinde 17 Sayılı ve Milli Savunma Yüksek Kurulu (Başbakan ve ilgili Bakanların imzalarıyla) onaylı kararı ile kurulan bu teşkilatımızın, kurulduğu tarihten bugüne kadar söz konusu yazı ve yorumlarda bahsi geçen karanlık olaylarla hiçbir kurumsal ilişkisi olmamıştır.” Herhalde bugün böyle bir şeye inanmamızı kimse beklemiyor Evet Avrupa ülkelerinde de Gladio tam olarak bitmiş değil. Ama orada siyasi irade bu tür yapıları denetim altına aldı.