Bir önceki yazımızı “İsrail’in eli kanlı başbakanını önemli gelişmeler bekliyor” diye bitirmiştik. Kaldığımız yerden devam edeceğiz. Ancak önce kısa bir parantez açmamız gerekiyor. ABD ile İsrail yönetimleri arasında Gazze’nin geleceği ile ilgili yaşanan fikir ayrılığı derinleşiyor. Yanlış anlaşılmasın. Washington’u Tel Aviv’den kısmen uzaklaştıran şey yaşanan katliamın boyutu değil. ABD, sürecin kendi kontrolünden çıkmaması ve Arap ülkelerin de oyunda kalması için İsrail’in de bazı noktalarda ödün
Bir önceki yazımızı “İsrail’in eli kanlı başbakanını önemli gelişmeler bekliyor” diye bitirmiştik. Kaldığımız yerden devam edeceğiz. Ancak önce kısa bir parantez açmamız gerekiyor.
ABD ile İsrail yönetimleri arasında Gazze’nin geleceği ile ilgili yaşanan fikir ayrılığı derinleşiyor. Yanlış anlaşılmasın. Washington’u Tel Aviv’den kısmen uzaklaştıran şey yaşanan katliamın boyutu değil. ABD, sürecin kendi kontrolünden çıkmaması ve Arap ülkelerin de oyunda kalması için İsrail’in de bazı noktalarda ödün vermesini istiyor. (Putin’in şaşaalı BAE ve S. Arabistan ziyareti Washington’da alarm zillerinin çalmasına neden olmuştur.) Batı başkentlerinde soykırımın durması için sokakları dolduran yüz binlerce insanın yaptığı protestoların da Washington üzerinde ciddi bir baskı oluşturduğunu ekleyelim. (Daha fazla arka plan için lütfen bu iki yazımıza göz atınız:
ülkelerine
, 10 Kasım.
çok önemli
çları, 24 Kasım.)
Geçtiğimiz günlerde verilen “
” ardından saflar iyice netleşti. İsrail kendi planını uyguluyor. Bu planın Gazze’yi ikiye, üçe bölmek olmadığı,
amacın Gazze’nin tamamen işgali ve ilhakı olduğu artık netleşmiş oldu.
Tampon bölge tartışmalarına aldırmayın. Yaklaşık iki milyon insanı güneyde küçük bir alana sıkıştırdılar. Şimdi de yaşam mücadelesi veren bu insanlara,
eşine az rastlanır bir kötülükle
saldırıyorlar.
ABD ise kendi planını uygulamak istiyor. ABD’nin
planını şöyle özetleyebiliriz: Gazze’deki Hamas kontrolünün sona erdirilmesi. Burada, Mısır, Ürdün ve Körfez ülkelerinin kontrolünde geçici bir yönetim oluşturulması. Bu yönetimin Ramallah’a bağlanması. İsrail’de
Netanyahu’nun görevden azledilmesi.
Filistin’de Mahmud Abbas’ın yerine Mısır ve İsrail’le daha iyi geçinebilecek “ılımlı” bir ismin getirilmesi. (Muhammed Dahlan gibi profiller üzerinde çalışıldığını vurgulamıştık). -Sonu belirsiz- müzakerelere yeniden başlanması.
Bu tablo bize Netanyahu için “yolun sonu göründü” diyor. Süreç hızlanıyor üstelik.
Son bir haftadaki gelişmeleri sayalım: “İnsani aranın” ardından Washington-Tel Aviv yönetimleri arasındaki ayrışma resmi açıklamalara yansıyor. Netanyahu “ABD ile fikir ayrılığı yaşıyoruz ama kararı biz vereceğiz” dedi (1 Aralık). ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris “Gazze’de çok fazla masum sivil öldürüldü. Görüntüler çok yıkıcı” ifadesini kullandı, ABD olarak kalıcı işgale karşı olduklarını söyledi (3 Aralık). ABD’de karar alıcıların sızdırdığı her halinden belli olan “
Hamas da gitsin Netanyahu da” içerikli analizler
yayınlanmaya başladı. ABD Savunma Bakanı Austin, sivilleri öldüren İsrail’in stratejik bir yenilgiye gittiğini Tel Aviv’deki dostlarına söylediğini belirtti (3 Aralık).
İsrail savaş kabinesi içinde yaşanan gerilim gün yüzüne çıktı. Netanyahu, Savunma Bakanı Gallant ile ortak basın toplantısı yapmak istediğini ancak bakanın bunu kabul etmediğini söyledi. (3 Aralık). Burası çok önemli:
Netanyahu’nun yolsuzluk suçlaması ile yargılandığı dava, 7 Ekim saldırıları nedeniyle verilen aranın ardından, yeniden görülmeye başladı.
(4 Aralık).
(İşte İsrail’in Türkiye’yi hedef alması ve İsrail istihbaratının tuhaf açıklamaları da bununla ilgilidir.
Netanyahu koltuğunu korumak için gündem saptırmaya ve gerilimi büyütmeye
çalışıyor.)
Bu tabloyla ilgili düşüncelerini merak ettiğim
-siyah pasaportlu- bir dostumu
aradım. İsrail’i ve iç dinamiklerini iyi biliyor. Değerlendirmesi şu oldu: “ABD büyük katliam nedeniyle dünya kamuoyunda oluşan derin rahatsızlığı ortadan kaldırmak istiyor.
Bütün suçu Netanyahu’ya yıkarak ellerini yıkayacaklar.
Sonra da bu katliamın ortağı olan bir başka isimle yola devam edecekler. İsrail de muhtemelen ABD’nin oyun planını kabul edecek. Barışın mimarı rolüne soyunacaklar.” Biz de bunu yutacağız öyle mi?
İRAN KENDİNİ NASIL UNUTTURDU?
7 Ekim’den sonra kendisini unutturan ve bu süreci neredeyse hasarsız atlatan bir ülke var: İran. İlk günlerde çatışmaların İran ve vekillerini kapsayacak şekilde gelişip gelişmeyeceği merak ediliyordu. Tahran
Washington ile temas kurarak
çatışmaların
yayılmaması konusunda anlaştı.
Filistin ile ilgili esaslı bir adım atmıyor. Suriye’deki unsurlarına dönük ABD-İsrail saldırılarına bile yanıt vermekten kaçınıyor. Kenarda duruyor. Ama boş durduğu da söylenemez:
Bu süreçte bölgesel vekillerini güçlendiriyor. Bölgesel rakipleri olan Suudi Arabistan’ı köşeye sıkıştırmaya, Yemen’i mobilize etmeye çalışıyor.
Filistin’de ve Arap sokağında Türkiye’nin itibarını zedelemek için algı operasyonları yapıyor
. (Benzer operasyonlara Türkiye içinde de rastlıyoruz.) Dağlık Karabağ savaşıyla yaşadığı stratejik zemin kaybını telafi için
İsrail
özdeşleştirerek gündem yaratıyor. Irak’ta kendisine muhalif Kürt grupları İsrail ile aynı kareye sokarak itibarsızlaştırıyor.