1990’larda yaşanan küreselleşme trendi ve 2000’li yılların başında istatistiklere yansıyan nüfus hareketlilikleri, farklı kültürlerin birbirleriyle temaslarını artırdı. İradi hareketlerin dışında birtakım mecburiyetlerle de ortaya çıkan göç olgusu en çok da hakim kültürün diğer kültürler üzerindeki etkisi üzerinden tartışıldı. Özellikle Batı’da çok kültürlülük başta olmak üzere birlikte yaşama üzerine yapılan teorik spekülasyonlar son on yılda yerini aşırı sağ ve popülizm gibi temalara bırakmış ve özellikle Avrupa’da bu tür yapılar iktidara alternatif siyasal partilere evrilmişlerdir.
Son on yılda Fransa, İtalya, Almanya ve Avusturya gibi ülkelerde ciddi bir toplumsal karşılık üreten bu yapıların temel motivasyonu yabancı karşıtlığıdır. İslam karşıtlığı gibi bir trend ile gündem olan bu yapılar zamanla bütün yabancıları içerisine alan bir spektrum oluşturmuş ve bu durum gün be gün etki alanını genişleten bir siyaset tarzı üretmiştir. Özellikle Almanya ve Fransa’da bu eğilimdeki partilerin iktidarı hedeflemeleri, demokrasi açısından ciddi bir meydan okuma olarak değerlendirilmiş, bu tür yapılar daha çok risk ve tehditleri üzerinden analiz edilmiştir. Trump’ın yeni dönemini, liberal demokrasi açısından tehdit olarak yorumlayanların değerlendirmelerine bu bağlamda bakmakta fayda var.
2010 itibarıyla Avrupa’da çok daha belirgin olan aşırı sağ örgütler, toplumsal alanın işgal altında olduğu ve yerli kültürün bu işgale karşı direnmesi gerektiğini öne sürmektedirler. Göçmen ve beyaz ırkın doğum oranları üzerinden karşılaştırmalar yapan bu aktörler (tıpkı Türkiye’de yapıldığı gibi) kendi ülkelerinin istila altında olduğunu ve bu istilanın durdurulması gerektiğini savunmaktadırlar. Çeşitli dezenformasyonlar üreterek bu alanda bir korku iklimi yaratan söz konusu yapıların bireysel ya da kolektif şiddet eylemlerine ilham kaynağı oldukları da açık. Hatırlayalım 2011 yılında Anders Behring Breivik Norveç’te bir terör saldırısı düzenlemiş ve 77 insanı katletmişti. Çok kültürlülüğü, birlikte yaşamayı ve yabancıları bir tehdit olarak algılayan Breivik, bu tehditlerin nasıl ve hangi yöntemle sonlandırılması gerektiği üzerine de kafa yoruyordu. Manifestosunda kendisine ilham veren fikirleri çok açık biçimde ifade eden Breivik’in sonraki yıllarda gerçekleştirilen yabancı karşıtı katliamlara önemli ölçüde ilham olduğu da açık.
Bugünden bakıldığında hem güvenlik hem de demokratik standartlar açısından bir tehdit olan bu aktörlerin ne tür maliyetler ürettiği üzerine de düşünmek gerekiyor. Evet bugün Suriye sahasındaki gelişmeler bu tür aşırı sağ taklitlerin siyasal ve toplumsal karşılıklarını zayıflattığı bir zemini mümkün kıldı. Fakat aynı aktörler, Türkiye’de sadece Suriyeliler değil turistik amaçlarla gelen Araplara yönelik bireysel ve kolektif şiddeti besleyen bir zemini ilmek ilmek dokumuşlardı. Metroda, otobüste ve kamusal alanda öfke ve hınca maruz kalan Suriyeliler, aynı siyasi aktörler tarafından hedef gösterilmiş ve Türkiye’yi istila ettikleri üzerine bir hikaye aracılığıyla ötekileştirilmişlerdi.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.