Bir otel, bir bomba ve ötesi

04:0019/07/2017, Çarşamba
G: 17/09/2019, Salı
Taha Kılınç

Kudüs’te -Yahudilerin Yafa Kapısı dediği- El Halil Kapısı’ndan çıkıp yüzünüzü batıya döndüğünüzde, tam karşınızda açık kahverengi, yedi katlı, geniş ve güzel bir bina görürsünüz. Burası, Mısır kökenli Yahudi aile Moseri’ler tarafından 1931’de hizmete açılan King David Hotel’dir. Otel, uzun yıllar boyunca 200 odasıyla Kudüs’ün en gözde konaklama mekânıydı. Yakın dönemde inşa edilen onca yeni ve lüks otele rağmen, hâlâ yabancı siyasetçiler ve ünlü ziyaretçiler, burada kalmayı tercih eder. Bunun nedeni,

Kudüs’te -Yahudilerin Yafa Kapısı dediği- El Halil Kapısı’ndan çıkıp yüzünüzü batıya döndüğünüzde, tam karşınızda açık kahverengi, yedi katlı, geniş ve güzel bir bina görürsünüz. Burası, Mısır kökenli Yahudi aile Moseri’ler tarafından 1931’de hizmete açılan King David Hotel’dir. Otel, uzun yıllar boyunca 200 odasıyla Kudüs’ün en gözde konaklama mekânıydı. Yakın dönemde inşa edilen onca yeni ve lüks otele rağmen, hâlâ yabancı siyasetçiler ve ünlü ziyaretçiler, burada kalmayı tercih eder. Bunun nedeni, King David’in sunduğu doyumsuz eski şehir manzarasıdır.


Bugün artık Kudüs’ün simgelerinden biri olan King David Hotel, İsrail’in kuruluş sürecindeki en belirleyici ve trajik olaylardan birine de ev sahipliği yapmıştır. Hikâyesi özetle şöyle:

1917’de Filistin’in kontrolünü devralan İngiliz manda yönetimi, 1938’de bürokratları, diplomatları, sekretaryası ve askerî komutanlığıyla otelin güney kanadına yerleşmişti. Otelin bir katını iletişim merkezi olarak düzenleyen ve güney taraftaki askerî kampa geçiş için bir de kapı ekleyen İngilizler, nihayet istedikleri büyüklükte bir genel karargâh bulabilmişlerdi.

O yıllar, İngiltere’nin Filistin mandasını idare etmekte zorlandığı yıllardı. Araplarla Yahudiler arasında denge kurmaya çalışan Londra, dönem dönem iki tarafa da baskı uyguluyordu. Siyonist yeraltı örgütleri Hagana, Irgun ve Stern, 1945’te kendi aralarında “Birleşik Direniş Hareketi”ni kurarak terör eylemlerine hız verince, İngilizler de karşı operasyona girişti. 29 Haziran 1946’da Kudüs, Tel Aviv ve Hayfa’da düzenlenen baskınlarda çok sayıda Siyonist gözaltına alındı. İleride İsrail dışişleri bakanı ve başbakanı olacak olan Moşe Şaret de gözaltına alınan 2 bin 700 Siyonist’ten biriydi.

Bu gelişme üzerine, “Birleşik Direniş Hareketi”nin İngilizlerin kovuşturmasından kaçmayı başaran üyeleri, manda yönetimine karşı harekete geçti. Irgun lideri Menahem Begin ve Hanaga lideri Moşe Sneh’in hazırladığı gizli plan uyarınca, King David Hotel havaya uçurulacaktı.

22 Temmuz 1946 günü, Arap ve Sudanlı garsonlar kılığına giren altı Siyonist militan, süt kovası süsü verilmiş patlayıcı yüklü sandıkları otelin bodrumunda bulunan La Regence Restoran’a sokmayı başardı. Binanın kolonlarına patlayıcıları bağlayan militanlar, daha sonra hızla dışarı çıkarak kendilerini bekleyen kamyonetle bölgeden ayrıldı.

Tam 25 dakika sonra, şiddetli bir patlama bütün Kudüs’ü sarstı. King David Hotel’in güney kanadı harabeye dönüşmüştü. On günden fazla süren enkaz kaldırma çalışmalarının ardından bilanço açıklandı. Bombalı saldırıda 91 kişi hayatını kaybetmişti. Ölenlerin kimlikleri ve milletleri de dikkat çekiciydi: 28 İngiliz, 41 Arap, 17 Yahudi, 2 Ermeni, 1 Rus, 1 Yunan ve 1 Mısırlı.

Bombalama olayının etkisiyle İngilizler Filistin’den çekilmeyi hızlandırmaya ve bölgenin kaderini tayin işini Birleşmiş Milletler’e (BM) havale etmeye karar verdiler. Ardından yaşananları hepimiz biliyoruz zaten: İki sene geçmeden, önce BM’de Filistin’in taksimi için oylama yapıldı, sonra da İsrail’in kuruluşu ilân edildi.

***

King David Hotel’in bombalanmasının ana sorumlularından Menahem Begin, Irgun örgütünü dağıttıktan sonra siyasete girdi, 1977’de İsrail tarihinin en yüksek oy oranıyla başbakanlık koltuğuna oturdu. 1978’de, Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat’la ortaklaşa Nobel Barış Ödülü’ne lâyık görülen Begin, bugün “ulusal kahraman” olarak anılıyor. İmza attığı terör eyleminin kurbanları arasında 17 Yahudi de bulunmasına rağmen. Begin’in tek cürmü de bu değil üstelik.

İsrail’in şimdiki başbakanı Benyamin Netanyahu, siyasi düşünce ve yaklaşım açısından Menahem Begin çizgisinde. Netanyahu, 1973’de Begin tarafından kurulan Likud Partisi’nin de lideri aynı zamanda. Likud’in geçmişteki diğer genel başkanları ise Yitzhak Şamir ve Ariel Şaron. Tüm bu isimlerin insan hakları karnesindeki sayısız kırık, İsrail’in yakından izleyenlerin malumu.

Benyamin Netanyahu, King David Hotel’in bombalanmasının 60’ıncı yıldönümü münasebetiyle 2006’da düzenlenen törende yaptığı konuşmada, “Terörist gruplarla özgürlük savaşçılarını ve terör eylemleriyle meşru askerî operasyonları birbirinden ayırmak çok önemlidir” demişti. Söylemek istediği şey gayet açıktı: “Menahem Begin ve diğerlerinin, King David Hotel’i bombalayarak düzenledikleri eylem bir terör saldırısı değil, özgürlük için yapılmış meşru bir askeri operasyondur.”

Buradan anlaşıldığı kadarıyla, Netanyahu, daha büyük kazanımlar elde edilmesi uğruna, Yahudilerin de öldüğü saldırıları olumlayabiliyor. Kurbanlar arasında Yahudilerin bulunması, Netanyahu’nun sonuca bakışını değiştirmiyor. Netanyahu’nun zihniyetine göre, arada Yahudiler de ölse bile, sonuç eğer siyasi ve askerî açıdan kârlıysa, bu saldırılar kutsanabiliyor, övülebiliyor.

***

Tüm bunlardan sonra, insanın aklına elbette şu soru geliyor: Netanyahu’nun ilk başbakanlığı (1996-99) ve 2009’dan beri devam eden ikinci başbakanlığı süresince, King David Hotel saldırısı mantığıyla baktığı olaylar olmuş mudur? Daha açık ifade edersek: Yahudilerin hedef alındığı ve Filistinlilere yıkılıp askerî operasyonlara malzeme yapılan hadiseler içinde, bizzat İsrail tarafından kotarılanlar var mıdır?

#Benyamin Netanyahu
#Kudüs
#Yahudiler