Rumeli’nin kalb-i selîm kapıları

04:005/02/2022, Cumartesi
G: 5/02/2022, Cumartesi
Serdar Tuncer

Ecdadın elinin uzandığı pek çok diyarda olduğu gibi Balkanların İslamlaşmasında da fetihlerin öncesinde iklimi hazırlayan gönül akıncılarının payı pek büyük. Romanya’dan Ohri’ye, oradan Prizren’in tepelerine kadar pek çok yerde makamı bulunan Sarı Saltuklar, Uzak Balkan’daki Ayvaz Dede’ler, biraz daha Viyana yollarına uzanacak olsak bizi elinde güllerle selamlayan Gül Baba’lar, Orta Asya cehrî Nakşîliğinin temsilcisi olan sûfiler bu toprakları aşkla mayalamışlar. Bu minval zevat-ı kiramın şahsında

Ecdadın elinin uzandığı pek çok diyarda olduğu gibi Balkanların İslamlaşmasında da fetihlerin öncesinde iklimi hazırlayan gönül akıncılarının payı pek büyük. Romanya’dan Ohri’ye, oradan Prizren’in tepelerine kadar pek çok yerde makamı bulunan Sarı Saltuklar, Uzak Balkan’daki Ayvaz Dede’ler, biraz daha Viyana yollarına uzanacak olsak bizi elinde güllerle selamlayan Gül Baba’lar, Orta Asya cehrî Nakşîliğinin temsilcisi olan sûfiler bu toprakları aşkla mayalamışlar. Bu minval zevat-ı kiramın şahsında temayüz eden manayı tefekkür ettiğimiz zaman karşımıza tek kelime ile ifade edebileceğimiz bir gerçek çıkıyor: Muhabbet.

Dini, cennet arzusu ve cehennem korkusu arasındaki aşksız, vecdsiz, kuru tüccar sıkışmışlığından öteye taşıyıp, şer’-i şeriften zerre taviz vermeden muhabbet ve aşkla harmanlayan Türk Müslümanlığı, Rumeli’nin hem fethini hazırlamış hem fetihten sonrasına asırlar da geçse silinmeyecek muazzam bir mühür vurmuş. Şimdilerde bütün maddî imkânlarını seferber ederek evlâd-ı Fâtihana Vehhabi gömleği giydirmeye çalışanların sürekli başarısız olmalarının altında yatan en önemli sebep de bu olsa gerek. Zira erenler ve erenlere gönül verenler bu topraklarda sadece fethin ön hazırlayıcısı olmamış; fetihten sonra da gönüllerin şenlendirilmesinde mühim bir vazife icra etmişler.

Bosna’da Cemâleddin Halvetî ve Sünbül Efendi Hazretlerinin halifeleri, Prizren’de gençliğinde bozacılık yaptığı için Bozacı Sinan lakabıyla meşhur Ümmî Sinan Hazretleri, Belgrad’da Celvetî piri Hz. Hüdâî’nin halifesi Münîr-i Belgradî, Ohri’de Hayâtî Âsitânesi’nin piri Hayâtî-i Horasânî, Ustrumca’da Melamiliğin üçüncü devre piri Muhammed Nurü’l-Arabî, Lofça’da Halvetî şeyhi Ali Efendi, Serez’de Hüseyin Serezî, Berat’ta Şeyh Hasan Celvetî, Prizren’den Tiran’a kadar Ramazânîliğin uluları, son dönemde İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri hep aynı ulvî mânânın muhabbetle inşası için seferber olmuşlar.

Komşuluklarından ticaretlerine, ahbaplıklarından oturup kalkmalarına, kâllerindeki zarif üsluptan hallerindeki nazenin edaya kadar her yönleriyle insanlara emniyet ve muhabbet telkin etmişler. Akl-ı selimle zihinlere, kalb-i selimle gönüllere, zevk-i selimle gören gözlere sürûr vermişler. Berat’taki, pek çok kaynakta Halvetî tekkesi diye zikredilmesine rağmen kapı üstü kitabesinden ve içerideki pencere üstü beyitlerden anlayabildiğimiz kadarıyla Celvetî Tekkesi olan Şeyh Hasan Tekkesinin sadece kubbe işlemelerini gören her irfan ve iz’an sahibi yukarıdaki cümlelerin bir iddiadan ziyade tevazu ifade ettiğini fark edecektir.

Gelgelelim Osmanlının Rumeli’den çekilmesiyle başlayan, sonrasında yaşanan türlü inkisâr ve travmalarla devam eden zorlu ve hazin süreçten tekkeler, şeyhler ve dervişler de ziyadesiyle paylarını almak durumunda kalmışlar. Bırakınız seyr-i sülûk adabını, nafileleri, tesbihatı, muhabbete can olan meşkleri, aşka mekân olan meydanları; beş vakit namazdan tutun da oruca kadar farz ibadetler bile giremez olmuş tekke eşiğinden içeri. Meydan boşluk kabul eder mi? Onların giremediği tekkeye, babadan evlada miras şeyhlik anlayışı, güya (!) şeyh efendilerin zavallı dervişândan mangır talepleri derken en sonunda rakı sofraları bile girmiş. Şaka değil! Tekkelerde rakı sofraları kurulmuş, akşam evine zil zurna sarhoş dönen şeyh efendilerle dolmuş ortalık ve buraların ahâlisi onların temsil ettiği değerlerden de onlardan da illallah etmiş. Tanıştığımız bir şeyh efendi için anlattılar: Gençliğinde Tekke’ye ilk gidip gelmeye başladığında zavallı hanımı ‘ben bir Müslümanla evlendim ama adam gidip derviş oldu’ diye gecelerce gözyaşları dökmüş.

Tenekenin taklidi olmaz, olursa altının olur. Bunca yanlış ve taklidin yanı sıra hamdolsun aslını muhafaza etmeyi başarabilmiş sağlam kapılar var da insanlar neyin ne olduğunu tefrik edebilme fırsatı buluyorlar. Kalkandelen’de ilmi, edebi, tevazuu ve tebessümü ile Metin Efendi, Novi Pazar’da yine zahir ilmi ve nevi şahsına münhasır duruşu ile Taceddin Efendi, Prizren’de Tekkesinde ziyaret etme fırsatı bulduğumuz genç, asil ve müeddeb Abidin Efendi, Tiran’daki Ramazânî Tekkesinin şeyhi Ali Tirânî ve oraya bağlı tekkeler, bizzat tanışma fırsatı bulamadığımız için isimlerini burada tek tek sayamayacağım diğer kıymetli zevat ve bütün bunların yanı sıra Türkiye merkezli pek çok turûk-u âliyenin fedakâr ve samimi müntesipleri taklitlere inat aslolanın şahane remzi gibi parıldıyor ve aydınlatmaya devam ediyorlar evlad-ı Fâtihânın gönüllerini.

Bu diyarda hizmet eden hakiki tasavvuf erbabının Allah yardımcısı olsun. Hem şeyhlik müessesini şahsî menfaatlerine payanda eden müteşeyyihlerle uğraşmak zorundalar hem de onların açtığı istismar alanlarını kullanarak kendilerine yer edinmeye çalışan cebi dolu kafası boş Vehhabi zihniyetsizliğiyle.

Belde fethinden önce gönüller fethederek kapısını araladığımız Rumeli’nin şimden gerû da bizim ve bizimle kalması için, orada Türkiye’nin güçlü olması kadar burada erenlerin ve erenlere gönül verenlerin kavî ve istikamet üzre duruşuna muhtacız vesselam.

#Rumeli
#Bosna
#Ohri
#Romanya