Türkiye üçüncü yolu kurabilir mi?

04:0025/03/2019, Pazartesi
G: 25/03/2019, Pazartesi
Selçuk Türkyılmaz

Doğu-Batı karşıtlığını Amerika ve Rusya temsil ediyordu. Yan unsurlar olarak Çin, İngiltere, Fransa ve iki tarafa bölünmüş Almanya vardı. Listeyi uzatabiliriz ama kapitalizm ve komünizm zıtlığı üzerine bir denge kurulmuştu. Müslüman dünyada üçüncü yol itirazı yükselmeye başlasa da bu sese kulak verildiğini söyleyemeyiz. Üçüncü yol ile bağlantısızlar hareketini kast etmediğimiz açıktır. Bir dünya görüşü olarak üçüncü yol…Yeni Zelanda’da ve dünyanın başka yerlerinde Müslümanlara yönelik katliamı da

Doğu-Batı karşıtlığını Amerika ve Rusya temsil ediyordu. Yan unsurlar olarak Çin, İngiltere, Fransa ve iki tarafa bölünmüş Almanya vardı. Listeyi uzatabiliriz ama kapitalizm ve komünizm zıtlığı üzerine bir denge kurulmuştu. Müslüman dünyada üçüncü yol itirazı yükselmeye başlasa da bu sese kulak verildiğini söyleyemeyiz. Üçüncü yol ile bağlantısızlar hareketini kast etmediğimiz açıktır. Bir dünya görüşü olarak üçüncü yol…



Yeni Zelanda’da ve dünyanın başka yerlerinde Müslümanlara yönelik katliamı da içeren yoğun saldırıları üçüncü yolun mümkün ve hatta kuşatıcı olma ihtimalinin yok edilmesi şeklinde açıklamamız gerekiyor. Eğer bu sadece bir “din” olsaydı elbette Batı bunu değiştirir, yönlendirir ve çıkarlarıyla uyumlu hâle getirirdi. Batı üçüncü yolun güç devşirme ve kendine özgü siyaset üretebileceğini düşünüyor. Böyle düşündüğü için de Fransa’dan başlamak suretiyle İslamiyet ile alakalı sembollerin yasaklanması yoluna gittiler. Yasaklama, ötekileştirerek sınıflandırma ve tanımlamayı kolaylaştırdı. Aynı zamanda uçlara itmenin yolu da açıldı. Hâlbuki İslamiyet iki kutuplu dünyanın sığ karşıtlığını aşarak insanlara ulaşıyor, neredeyse bütün dünyada hızla yayılıyordu. Sovyetler dağıldıktan sonra Rusya gibi ülkelerde İslamiyet’in önlemez bir şekilde yayıldığı konuşulurdu. İslamiyet’in hızlı bir şekilde yükselişini önlemek için İslam ve Müslümanlar ötekileştirildi ve uçlara itildi.

Aklî dengesini yitirmiş bir papazın eşeğinin üstüne binerek savaşçıları İslam dünyasına yöneltmesini beklemek anakronik bir hadisedir. Haçlı orduları otuz yıldır İslam coğrafyasının altını üstüne getiriyor. Amerika’nın öncülüğünde Doğu-İslam dünyasını işgal eden Batılı ülkelerin orduları kapitalizm-komünizm karşıtlığına karşı yükselen üçüncü yol idealini yerinde sonlandırmak istedi. Bu kadar çabuk hareket edileceğini hiç kimse düşünemezdi. Son ana kadar savaşın başlamayacağına, bunun bir gösteri (tiyatro) olduğuna dair çok güçlü bir kanaat vardı. Güya Amerika yeni iktisadî düzenini ancak bu şekilde kurabilirmiş gibi yanıltıcı bir görüş vardı. İntifada’nın küçük çocuklarının bile haklı mücadelesiyle bütün dünyayı etkileyebildiği bir ortama Batı müsamaha göstermedi. Müslüman dünyaya yönelik çok kapsamlı bir müdahale dönemi başladı. Bu müdahale ile Batı’nın bütün yerkürede yeni emperyalist dönemi başlattığını söyleyebiliriz.

Batı’nın İslam dünyasına yönelik askerî müdahalesinin sonuçlarını kendi çıkarları bakımından ele alanlar, alakasız bir şekilde İsrailli çocuklar için sabahlara kadar gözyaşı döktüğünü söyleyenler vardı. Bunlar da Doğu-İslam dünyasında Amerika-İsrail ile birlikte yükselişe geçtiler. Bugün Yeni Zelanda’da Müslümanlar camide namaza kılarken katledildi, ama birileri Yeni Zelanda Başbakanı’na övgü yarışına girdi. FETÖ elebaşı İsrailli çocuklar için gözyaşı döktüğü zaman kimse ona çocuklar için ağlama diyemezdi. Ama onun hesabı gerçekten başkaydı, Yahudi sermayesine göz kırptı ve başta Türkiye ve Türk dünyası olmak üzere bütün İslam dünyasını sattı.

Kimse Yeni Zelanda Başbakanı’na kötü bir laf söylemiyor. Üstelik yeni siyasî durumun içinde bu ülkenin ve başbakanının önemi de yok. Mesaj vermek için Yeni Zelanda’yı seçtiler ve mesaj yerine ulaştı. Türkiye’de de özellikle muhafazakâr muhalifler kasıtlı bir şekilde Yeni Zelanda Başbakanı’nı öne çıkarma yarışına girdi. Eğer dünya basını ve Türkiye’de bazı çevreler Yeni Zelanda Başbakanı’nı bu şekilde öne çıkarmasaydı Batılı liderler zor bir durumda kalacaktı. Çünkü onlar Fransa’da meşhur yürüyüşte İsrail Başbakanı Netanyahu ile birlikte yürüme yarışına girmişlerdi. Yeni Zelanda Başbakanı, onları cenaze merasimine katılmaya zorlayabilirdi. Başkan Erdoğan’a yönelik karalama kampanyasını harekete geçirmekle Batılı liderleri perdelemiş oldular. Eğer bir dünya barışı umudu söz konusu olsaydı Jasinda Ardern’in böyle bir katılıma öncülük etmesi gerekirdi. Fakat Sayın Jasinda Ardern böyle bir tercihte bulunmadı. Esas sorgulanması gerekli olanlar Batılı liderlerdi.

Başkan Erdoğan daha ilk andan itibaren zor olanı tercih etti. Aslında bu tarihin bize dayattığı bir tercihti. Sayın Başkan iki bakanını hemen Yeni Zelanda’ya göndermek suretiyle Türkiye’nin olaya el koymasını sağladı. Katliamdan sonra bambaşka hikâyeler yazılabilirdi. Üstelik silahlar üzerine kazınmış işaretlerin neredeyse tamamı Türkiye ve Türk düşmanlığını gösteriyordu. Buna rağmen Türkiye doğrudan bir alaka olmamasını bahane göstererek bir iki açıklama ile yetinebilirdi. Fakat bu dünya Müslümanlarını daha da sahipsiz bir konuma iterdi, faciaların sayısı katlanarak artardı.

Türkiye, onlarca yıllık zamanda kurulan oyunları birer birer bozarak yoluna devam ediyor. Türkiye yeni bir dünyanın mümkün olacağını ispat edecek.

#ABD
#Rusya
#Türkiye