Suriye Savaşı, başladığı günden bu tarafa birçok merhaleden geçti. O günden itibaren Türkiye’de de farklı merhaleleri yaşadık. Hem Suriye Savaşı’nı hem de Türkiye’nin muhatap olduğu saldırıları birlikte ele almak, yaşadığımız değişimleri ve bugünü anlamak açısından önem arz ediyor. Türkiye’yi zayıf bir hâlde Suriye Savaşı’na sokmak istemişlerdi.
Protesto gösterilerinin başladığı zamanlarda Türkiye’den bazı çevrelerin sürece dâhil olduklarını biliyoruz. Suriye yönetimi gösterilere katılanlara acımasızca müdahale edip büyük katliamlar yaptıkça olaylar kontrol edilemez bir hâle geldi. Bu aşamada Avrupa ve Amerika’dan Türkiye’nin Suriye’deki savaşta taraf olması yönünde büyük bir teşvik vardı. Türkiye teşviklere aldırış etmeme konusunda ne kadar bilinçli bir tavır sergiledi, kimler tuzağı fark etti ve kimler kurgunun bir parçasıydı tam olarak bilmiyoruz. Karanlıkta kalan yerler bir gün mutlaka aydınlatılacaktır. Fakat Türkiye’nin çok büyük bir badire atlattığı bugün daha iyi anlaşılıyor.
Suriye Savaşı’nın başladığı zamanlarda Türkiye dershane tartışmalarını başlattı. Türkiye o zamanlarda malum terör yapılanmasıyla ilgili bugünkü kadar açık bir fikre ulaşmış değildi fakat örgütlü yapının talepleri Erdoğan’ı şüphelendiriyordu. Zaten Erdoğan’ın tavrı da bu olaydan sonra netleşmeye başladı. Suriye Savaşı’nda taraf olmaya teşvik edilen Türkiye’nin, askeriyedeki FETÖ’cüler eliyle içinden çıkılmaz bir hâle sürüklenebileceğini tahmin etmek zor değil. 15 Temmuz’dan sonra ordudaki FETÖ’cü subay ve astsubay dağılımları Suriye, Irak ve Güney Doğu’daki muhtemel gelişmeler karşısında Türkiye’nin hareket edemeyecek bir hâle getirildiğini gösterdi. O şartlarda Türkiye için Suriye bir bataklığa çevrilecekti, başarısız kılınacaktı. MİT Tırları baskını aylarca Türkiye’yi hareketsiz bırakmıştı. Sadece bu baskın bile Türkiye için hazırlanan ortamı anlamaya yeter.
Suriye, Irak, Mısır, Sudan, Somali, Libya, Tunus, Cezayir ve Libya merkezli olaylar birbirini doğrudan etkiliyor. Bugün Türkiye, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının paylaşılması çerçevesinde belirleyici olmak için elinden gelen bütün gayreti ortaya koydu. S-400 silah sisteminin Türkiye’ye getirilmesini de bu çerçeveye dâhil etmek gerekir. Elbette S-400 gibi bir silah sistemi ve Rusya ile kurulan iyi ilişkiler Doğu Akdeniz ile sınırlandırılamaz. Amerika ve Avrupa ile ilişkilerimiz Türkiye’nin varlığını tehdit ediyor ve Türkiye, buna çözüm üretmeye çalışıyor. Türkiye için kendi başına çözüm üretmekten başka bir çıkar yol yoktur. Bundan daha tabiî bir durum da söz konusu olamaz.
Türkiye, Suriye Savaşı’nda doğrudan müdahil olacak bir aşamaya gelseydi belki de 15 Temmuz’a giden süreç yaşadıklarımızdan farklı olacaktı. Türkiye’yi içeriden ele geçirmek hedefine Suriye üzerinden ulaşacaklardı. Bu şekilde Akdeniz’i kuşatan İslam ülkelerinin tamamı etkisiz hâle getirilecekti. Bu da Doğu Akdeniz’deki zenginliklerine el koymak bakımından Amerika’yı rakipsiz bırakacaktı.
Belirli çevreler Türkiye’yi Batı ekseninde tutmak için ne gerekiyorsa onu yapıyor. Onlar Türkiye’nin Batı ile kurduğumuz bağımlılık ilişkisinin devamından yana tavır koyuyorlar. S-400 silah sistemine açıkça karşı çıkmalarının sebebi de zaten budur. Bunu açıkça dile getiriyorlar. Bu, örgütlü bağımlılık ilişkisinin neticesi midir yoksa teslimiyetçi bir zihniyetle mi karşı karşıyayız? Eğer teslimiyetçi bir zihniyet ile karşı karşıya olsaydık Amerika’nın geri adım atması gibi olaylar bir şekilde farklı tepkilerin ortaya çıkmasına yol açardı. Post-kolonyal zihniyet dünyasında teslimiyetçilikten bahsetmek çok da doğru olmayabilir. Söylem analizleri örgütlü bağımlılık ilişkilerini gösteriyor. Bunun çok önemli bir fark olduğunu düşünüyorum. S-400 silah sistemine özellikle muhafazakâr muhaliflerin karşı çıkması örgütlü bağımlılık ilişkisine işaret eder.
Sadece Suriye bağlamındaki gelişmeler bile örgütlü bağımlılık ilişkilerini ve bu ilişkilerin etki sahasını göstermek bakımından yeterlidir. Doğu Akdeniz’deki gelişmeler bağlamında aynı aktörlerin yeniden sahada görünmelerini başka türlü anlamlandıramayız. Bir devamlılık söz konusudur. Bunu doğal koşullar altında ortaya çıkan bir siyaset farklılığı şeklinde yorumlayamayız. Zira geliştirmeye çalıştıkları muhalif söylemde FETÖ gibi bağımlı yapıların yer tutmadığını görebiliyoruz. Türkiye’nin karşılaştığı küresel sorunlarla ilgili ne düşündüklerini bilmiyoruz. Doğal muhalefetin varlığına işaret eden herhangi bir emare söz konusu değildir. Hâlbuki bu çerçevede eleştiri konusu olacak birçok unsur bulunmaktadır. Fakat onlar Amerika’nın ve Avrupa’nın gözüyle bakmayı tercih ediyorlar.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.