7 Ekim’den sonra ABD öncülüğündeki Anglosakson koalisyonunun İsrail’i fiilen savaş suçlarına cesaretlendirdiği neredeyse bütün dünya tarafından görülüyor. Siyonist İsraillilerin de bu türden suçları, çok daha önceden, Filistin’in yerlilerine karşı teorik bir çerçeveye dâhil ettikleri biliniyor. Bu teorinin ayrıntılarına girmek mümkün fakat Siyonist teorisyenlerin ve Siyonist terör örgütlerinin dehşet, korku, yılgınlık ve ümitsizlik duygusunu hâkim kılmak için işlediği suçları ayrıca ele almak gerekiyor.
7 Ekim’den sonra ABD öncülüğündeki Anglosakson koalisyonunun İsrail’i fiilen savaş suçlarına cesaretlendirdiği neredeyse bütün dünya tarafından görülüyor. Siyonist İsraillilerin de bu türden suçları, çok daha önceden, Filistin’in yerlilerine karşı teorik bir çerçeveye dâhil ettikleri biliniyor. Bu teorinin ayrıntılarına girmek mümkün fakat Siyonist teorisyenlerin ve Siyonist terör örgütlerinin dehşet, korku, yılgınlık ve ümitsizlik duygusunu hâkim kılmak için işlediği suçları ayrıca ele almak gerekiyor. Terörü bir araç olarak coğrafyamıza taşıyanlar, birbirinden farklı amaçlar için harekete geçmişlerdi. İsrail’in Gazze’de ve Batı Şeria’da dehşet, korku, yılgınlık ve ümitsizlik duygularının ruhlar üzerinde hâkim olması için aynı eylemleri tekrarladığı görülüyor. Bugünkü hadiselerde yeni olan durum İngiltere ve ABD’nin İsrail’in insanlık suçları kapsamına giren eylemlerini açıktan desteklemeleridir.
ABD ve İngiltere müstemleke ve emperyalizm dönemlerinin birbirini takip eden olaylar zinciri içinde İsrail’le ilişkilerini özellikle muğlaklaştırmıştı. Çoğu kimse “görünen köy kılavuz istemez” kolaycılığına kapılarak bu muğlaklığın neden ibaret olduğu üzerine kafa yormadı. 7 Ekim’den sonra Anglosaksonların İsrail’le ilişkisinin derinliği hakkında birçok sorunun cevapsız kaldığı anlaşıldı. Yahudi sermayesi veya küresel sermaye gibi tanımların gerçekte ne anlama geldiğine dair ufuk açıcı bilgi ve yorumların uzağında olduğumuz bu dönemin sonuçlarındandır. Ukrayna Savaşı ile Gazze’de yaşanan sonu gelmez soykırım suçlarının birbirinden ayrılamayacağını artık çoğu kimse kabul ediyor. Dolayısıyla ABD ve İngiltere müstemleke ve emperyalizm dönemlerinin ayrıcalıklı pozisyonundan ödün vermemek için her iki bölgeyi ateşe veriyor. Onlar açıkça Siyonist İsrail’i suç işlemeye teşvik ediyor. Karar verici olanlar Anglosaksonlardır.
ABD ve İngiltere’ye Yahudi sermayesinin hâkim olduğu yönündeki algının yersiz olduğunu iddia edecek değilim. Kuşkusuz onların sermaye gücü son iki yüz yılda oldukça mühim roller oynadı. Bankalar ve petrol savaşları arasındaki ilişkiyi araştıranlar Yahudi sermayedarın gücü hakkında açıklayıcı bilgiler elde edebilir fakat bunlar niçin bütün kirli işlerde Siyonist Yahudilerin öne çıktığı sorusuna cevap teşkil etmez. Daha önce Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Filistin yanlısı tutumunu izah ederken İsrail’in 1970’lerde bu ülkedeki beyaz azınlıkçı Anglosakson yönetimi ile kirli ilişkilerini yazmıştım. Cecile Rhodes’un torunları müstemleke yönetiminin devamı adına ırk ayrımcılığının en ileri örneklerini sergilerken İngiltere ve ABD ile açık ilişkilerden kaçınmışlardı. Bu sebeple iki ülkenin apartheid rejimiyle bağlantıları Siyonist İsrail üzerinden sürdürüldü. Yıllar sonra Güney Afrika’nın gerçek sahipleri, postkolonyalizmin yeni bir kolonyalist döneme tekabül etmediğini gösterdiler. Güney Afrikalılar ABD ve İngiltere’nin bütün baskılarına rağmen Filistin meselesini Uluslararası Adalet Divanı’na taşıdı ve Siyonist İsrail’in yargılanmasının yolunu açtılar.
Siyonist İsraillilerin, bütün insanlık suçlarını Batı medeniyetinin barbarlığa karşı savaşı olarak sunduğunu görüyoruz. Bunun sahtekârca bir tutum olduğunu düşünmek ne yazık ki hatadır. Bu ifadedeki karşıtlıklar çözülmediği müddetçe İsraillilerin konumunu tarif etmek mümkün olmayacak. Böylelikle ABD ve İngiltere’nin bu savaşlardaki yeri tam olarak açıklığa kavuşmayacaktır. ABD ve İngiltere için Batı medeniyetinin barbarlığa karşı mücadelesi en azından Rudyard Kipling’den itibaren ideolojik bir tutum olarak sunulmuştur. Kipling “kolonyal çağ”ın bütün kirli işlerine ideolojik bir boyut katmak için “Beyaz Adamın Yükü” şiirini yazar. Cecile Rhodes’un veya Doğu Hindistan Şirketi’nin medenileştirme misyonuna odaklanmak elbette önemli fakat asıl medenîleştirilen yer Kuzey Amerika’dır. Gazzelilerin yaşadığı soykırımı ile Kızılderililerin yaşadıkları arasındaki benzerlik çok daha dikkat çekicidir. Siyonist İsrailliler, Batı medeniyetinin barbarlığa karşı nasıl bir mücadele içinde olduğunu bütün dünyaya öğretiyor. ABD ve İngiltere tekrar tekrar Siyonist İsraillileri terör suçlarında kutsuyor.
ABD ve İngiltere istihbarat başkanlarının Financial Times’da yayımlanan ortak makalesi Ukrayna Savaşı’nın ve İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da işlediği savaş suçlarının devam edeceğini gösteriyor. Ortak makalenin yazarları sahaya atıldıklarını söylerken İsrail’in suçlarını Siyonist Yahudilere bırakıyor. Bu, anlamlı bir davranıştır. Bunun muhtemel sonuçları asıl olarak Anglosaksonlara iman edenleri ve Siyonist Yahudileri ilgilendirir.