Gezi Parkı’ndan muhafazakâr muhaliflere

04:004/02/2019, Pazartesi
G: 4/02/2019, Pazartesi
Selçuk Türkyılmaz

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesiyle Türk ve İslam dünyasını ilgilendiren meseleleri sahiplenme şansını kaybettik. Yirminci yüzyılda Türk ve Müslüman dünyanın ekseni kayboldu. İki kutuplu dünyanın bir yansıması olarak içerisi ikiye bölündü.Türkiye bizi ilgilendiren meselelerde söz söyleme ve karar mekanizmalarını harekete geçirince esas hareketlenme içeride yaşandı. Yılların alışkanlıkları süreci anlamamıza yardım etmiyor. Tam aksine kişiler ve gruplar, yirminci yüzyılda

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesiyle Türk ve İslam dünyasını ilgilendiren meseleleri sahiplenme şansını kaybettik. Yirminci yüzyılda Türk ve Müslüman dünyanın ekseni kayboldu. İki kutuplu dünyanın bir yansıması olarak içerisi ikiye bölündü.



Türkiye bizi ilgilendiren meselelerde söz söyleme ve karar mekanizmalarını harekete geçirince esas hareketlenme içeride yaşandı. Yılların alışkanlıkları süreci anlamamıza yardım etmiyor. Tam aksine kişiler ve gruplar, yirminci yüzyılda konumlandıkları yer ile herhangi bir şekilde örtüşmeyecek bir duruş sergiliyor. Örneğin muhafazakâr muhalefet sözcüleri İzmir belediye başkanlığı seçim yarışında tamamen aksi istikamette yer alan birini desteklemek için hadisleri kullanabiliyor. Bunun şaşırtıcı bir durum olduğunu söylemek isterdim. Eğer şaşırtıcı olsaydı bu büyük değişimi izah etmek için kavram arayışına girer, zengin içerikli tartışmalara dâhil olur ya da izlerdik. Ne yazık ki içinde bulunduğumuz bu şaşırtıcı olmayan durum, yirminci yüzyılda gördüğümüz bağımlılık ilişkisinin devamından başka bir şey değildir. O zaman Amerika’nın yönlendirmesiyle sağcı ya da solcu olanlar bugün de aynı şekilde ne isteniyorsa o oluyorlar.

Bugün neredeyse bütün yeryüzünde çok kapsamlı bir hesaplaşma yaşanmaktadır. Devletler arası ölümcül mücadeleler yaşanıyor. Aynı şekilde diğer güç odakları da bu mücadelede taraf olmuşlardır. Batı karşısında yeni güç merkezleri oluşuyor ama Batılı emperyalistler üstünlüğü bırakmak istemiyor. Türkiye, geçen yüzyılda olduğu gibi Türk ve İslam dünyasının sessiz kalmasını istemiyor. Çünkü bizim sessizliğimiz Batı emperyalizmine geniş bir alan açıyor fakat İslam coğrafyası hem coğrafî sınırlarında hem de kalbinde saldırılara maruz kalıyor. Ne yazık ki bu baskı ve saldırıların daha da şiddetlenme ihtimali var. Bunlar devletler arası mücadelenin bize yansımalarıdır.

15 Temmuz 2016’da Amerika, İngiltere, İsrail’in uzantısı bir terör yapılanması tarafından Erdoğan liderliğindeki Türkiye’de darbe girişimi oldu. O gecenin sabahına doğru girişimin başarısızlığa uğradığı anlaşıldı. Darbe sürecinde yer alanlar ve darbecilerle birlikte hareket edenler, başarısızlığa uğradıkları andan itibaren gerçekliğin üzerini örterek yapay bir durumu oluşturmaya başladılar. 2011’den sonra da Tayyip Erdoğan’ı devirmek için her alanda harekete geçmişlerdi. Bu tarihten sonra, hukukî mekanizmalar üzerinde söz sahibi oldukları için, sürekli olarak hukuka atıf yaptıklarını biliyoruz. Hukuku bir araca dönüştürdüler.

Batı Avrupa ve Amerika emperyalizmi de Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ulusüstü kurumlar ihdas etmek suretiyle hâkimiyetlerini sürekli hâle getirmek istemişlerdi. Bu kurumlar İngiltere, Amerika, Fransa ve İsrail’in bütün gayr-i hukukî faaliyetlerini meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramadı. Hukuk araca dönüştürüldü. Türkiye’dekilerin önünde kolaylıkla taklit edebilecekleri bir örnek vardı.

Türk milleti 15 Temmuz’da sadece bir darbe girişimini bertaraf etmedi. O gece millet olarak aynı zamanda küresel emperyalist kuşatmayı yarmış olduk. Daha sonraki gelişmeler, bordo berelilerin 16 Temmuz günü Cerablus’a girdiğini göstermişti. Hem içeride hem de sınırlarımızın dışında kuşatılmıştık. 24 Ağustos 2016’da başlayan Fırat Kalkanı Harekâtı’na bütün bir milletin destek vermesi, kuşatmanın derinden görüldüğünü gösterir. Türkiye’yi ve Türk milletini ele geçiremediler.

Bugün birileri tekrar muhaliflik örtüsü altına saklanmaya çalışıyor. 16 Temmuz’dan itibaren Amerika, İngiltere, Fransa ve diğer emperyalist merkezlere bağımlı hayat sürenler farklı konularla FETÖ konusunu gündemden uzaklaştırmaya çalıştılar. İbrahim Karagül’ün muhafazakâr muhalefet kavramsallaştırması da bu dönemde gündeme geldi. Şimdi muhafazakâr kimlikle öne çıkan bir gazetede öbekleşen birtakım yazarlar darbe girişiminden bir buçuk ay sonra mağduriyet ve masumiyet söylemini yaygınlaştırmaya başlamıştı. Kripto bağımlı yapı olan FETÖ’nün sığınabileceği gri bir alan oluşturuldu. Bunun etkili bir politika olduğu anlaşılıyor. Muhaliflik örtüsü altında Türkiye’nin Amerika ve emperyalizm karşıtı siyaseti kıyasıya eleştiriliyor, bölgesel faaliyetlerimiz durdurulmak isteniyor.

Gezi Parkı kalkışmasında dile getirilen taleplerle bugün muhafazakâr muhalefetin gündemi arasında gerçek bir paralellik söz konusudur.

#Gezi Parkı
#Muhafazakar
#Muhalif
#15 Temmuz
#FETö