|
Batı’nın kavramlarıyla konuşan muhafazakâr muhalifler

Sudan, bir ayna vazifesi görebilirdi. Orada yaşanan hadiselere soğukkanlı yaklaşabilmemiz mümkündür. Bunu, diğer Kuzey ve Doğu Afrika ülkeleri için de geçerli hâle getirebiliriz. Libya ve Sudan’da yaşananlar iddia veya öngörü olmaktan çıkarıyor. Suud ve BAE Türkiye’nin de müdahil olduğu yerlerde yeni sömürge düzeni adına hareket etmekten çekinmiyor.



Suriye’nin kuzeyinde de bu iki aracı devletçikle karşılaşıyoruz. Özellikle Sudan ve Somali gibi ülkelerden, geçmişle kıyaslandığında, iç rahatlatıcı haberler geliyordu. Türkiye’de muhafazakâr muhaliflerin de dâhil olduğu okumuş yazmış sınıfı “İslam dünyasının hal-i perişanı” ifadesiyle başlayan cümleler kurmaktan çok hoşlanır. Ödünç alınmış oryantalist bakış, yabancılaşma sorununun görünür alana çıkmasını engelleyerek kişiyi kendine yönelmiş nefretin öldürücü azabından kurtarıyor. Çok karanlık ya da sırlarla dolu bir dünyadan bahsetmiyoruz, Amerika ve yandaşları emrediyor Suud ve BAE para veriyor. Libya için de aynı cümlelerin kurulmuş olması tesadüfî değil. Yeni bir sistem kurulmak isteniyor. Bu sistemin efendileri var, taşeronları var. Türkiye için de benzer bir sonuç tasarlamışlardı, bundan vazgeçtiklerine dair bir işaret de yok.

Libya, Tunus, Cezayir, Mısır ve şimdi de Sudan ve Somali gibi Doğu Afrika ülkelerinde kısmî barış ve huzur ortamı refaha yansıyordu. Bu olumlu gelişmeleri yerinde boğmak isteyen Fransa, İtalya, Amerika, İngiltere ve İsrail’in saldırgan politikalarını bütün dünya izliyor. Doğu Akdeniz’in de dâhil olduğu çok geniş bir alanda zenginliklere el koyma yarışı başladı. Saydığımız devletlerin kendi menfaatleri uğruna İslam dünyasında işlediği cinayetleri ve meydana getirdiği karışıklıklar görmezden gelinerek sarf edilen “2013’ten bu tarafa” ifadesiyle başlayan cümleler elbette sahibi hakkında bir fikir veriyor. Batı’nın entelektüel dünyasında “oryantal despotizm” kavramının bir karşılığı vardı. Çünkü Doğu’nun zenginlikleri gözlerini kamaştırmıştı ve bunlara el koymak istemişlerdi. Aynı şekilde Batılılaşmış aydın tipinin yabancılaşma macerasını da bir şekilde izah etmiştik. Sonuçta, mağlup bir medeniyetin çocukları arasından böyleleri çıkabilir, denilmişti. Fakat şimdi muhafazakâr kimliği ile tanınan kişi ve grupların kendi ülkesine ve coğrafyasına, bir zamanlar Batı’nın kullandığı kavramlarla savaş açmasını anlamlandırmak çok da kolay değil.

Demokrasi başta olmak üzere Doğu’yu zihinlerde mahkûm etmek için kullanılan bütün kavramlar belirli bir amaca hizmet etti. Elbette Edward Said’in ve onun izinden giden Thierry Hentsch gibi düşünürlerin ürettiği sarsıcı kavramlar, zihinlerde bir direnç oluşturdu. Despotizm, otoriterlik, durağan Doğu gibi kavramlar düşünmeyi bile engelledi. Louis Massignon’un, artık düşünemiyorlar, sözü çok acı bir tespittir. Bugün Batı’nın ağzıyla konuşanların o direnç hatlarını yıkmaya çalıştıklarını söyleyebiliriz. Bunun için FETÖ’nün izinden gitmelerine şaşırmamak lazım.

Türkiye, 2013’ten başlayarak çok yönlü saldırılara karşı varlığını korumaya çalışıyor. 15 Temmuz 2016’da bu saldırıların nereye varabileceğini gördük. Eğer sorun ülkesine, dinine ve vatanına karşı açık saldırılara hukuk sınırları içinde karşılık vermek olsaydı kimsenin şüphesi olmazdı. Savaş hukukuna özel bir önem veren dinin müntesipleriyiz. Milletimizin tarihi bu alanda iftihar numuneleri ile doludur. Fakat behemehâl bu mücadeleyi durdurmak istedikleri konusunda şüphe yok. Onun için Batı’nın ağzıyla konuşuyorlar. Daha önce denenmiş ve başarılı olmuş bir modele sarılmaları bundandır. Kısmî bir başarı kazandıkları da inkâr edilemez.

2013’ten itibaren FETÖ ve yandaşları bu ülkeye karşı açık bir savaş başlattı. Bunun sadece Türkiye ile sınırlı olmadığını biliyoruz. Aynı yılda Mısır’ın yeni yönetimi birtakım bahanelerle Batı güdümündeki bir ordu tarafından düşürüldü. Mısır’ı ayağa kaldırmak isteyenlere çok ağır bir bedel ödettiler. Türkiye, Sudan ve Somali gibi ülkeler başta olmak üzere yakın coğrafyasında çok önemli işler yaptı. Batılı ülkeler Mısır, Libya, Tunus ve Cezayir’i terörle vurdu. Türkiye’ye de benzer bir süreç yaşatacaklardı. Milletimiz, bütün saldırıları boşa çıkardı. Fakat bu ülkenin muhafazakâr muhalifleri “2013’ten itibaren” ifadesiyle başlayan cümlelerle hem emperyalist saldırıları görünmez kılıyor hem de bütün savunma hatlarını çökertecek bir “gevşeklik” üretiyor.

Bu saatten sonra ne emperyalist saldırıları ne bunları görünmez kılmak için söylenen sözleri gizleyemezsiniz. Hangi kılıf altında söylediğinizin de bir önemi kalmadı.

#Sudan
#Türkiye
5 yıl önce
Batı’nın kavramlarıyla konuşan muhafazakâr muhalifler
Ülkelerin gelir grupları
Temmuz’da mahalli idarelerdeki memurların ilave ödemeleri arttı
Türkiye’ye karşı bu operasyonun bir bedeli var!
Hicret ruhu: Direniş, Diriliş ve Yenileniş yolculuğu 
Avrupa ve Türk/İslâm korkusu