28 Şubat korkusunun canlandırılması hayra alamet değil

04:0029/10/2018, Pazartesi
G: 29/10/2018, Pazartesi
Selçuk Türkyılmaz

Muhafazakâr-dindar kesime hitap eden bazı yazılarda, mevcut gelişmelerden hareketle 28 Şubat’a dönülüyor şeklinde bir fikrin canlı tutulmaya çalışıldığını söyleyebiliriz. 28 Şubat’ın ağır ve yıkıcı bir tecrübe olduğunu biliyoruz ve o dönemde yaşananlar toplumsal hafızamızda canlılığını muhafaza etmektedir. Fakat o döneme bir dönüşün varlığına dair imaların doğru olmadığı da açıktır.AK Parti hükûmetlerinin ilk yıllarında birtakım darbe söylentileri ile 28 Şubat korkusu canlı tutularak FETÖ’nün hükûmet

Muhafazakâr-dindar kesime hitap eden bazı yazılarda, mevcut gelişmelerden hareketle 28 Şubat’a dönülüyor şeklinde bir fikrin canlı tutulmaya çalışıldığını söyleyebiliriz. 28 Şubat’ın ağır ve yıkıcı bir tecrübe olduğunu biliyoruz ve o dönemde yaşananlar toplumsal hafızamızda canlılığını muhafaza etmektedir. Fakat o döneme bir dönüşün varlığına dair imaların doğru olmadığı da açıktır.



AK Parti hükûmetlerinin ilk yıllarında birtakım darbe söylentileri ile 28 Şubat korkusu canlı tutularak FETÖ’nün hükûmet üzerinde ciddî bir baskı kurduğunu ve iktidar alanında ortaklık iddiasında bulunduğunu biliyoruz. Her bir darbe söylentisi FETÖ’yü biraz daha güçlendirmişti. Hâlbuki 28 Şubat Süreci bizatihi bu örgütün başarısıydı. Örgütü de yönlendiren büyük konsorsiyumun temel amacı Erbakan ve Millî Görüş çizgisinin saf dışına itilmesiydi. Kısa bir dönem için istediklerini elde ettiler. Rahmetli Erbakan, bu dönemin tarihte bir virgül kadar değerinin olmadığını söyleyerek Türkiye’nin millî politikalarına zaman kazandırdı. Nitekim 28 Şubat’ın en önemli aktörleri birkaç yıl içinde tasfiye edildi.

Bu dönem millî siyaset ekseninde çok önemli arayışların olduğunu söyleyebiliriz. Yakın tarihimizin bu çok önemli dönemi hakkında ayrıntılı araştırmalar yapıldıkça birtakım karanlık noktaların aydınlanacağını ümit ediyorum. Bu çalışmalar yapıldıkça millî siyaset oluşturma yönündeki çabalar ortaya çıkacaktır.

2000’li yılların başından itibaren millî siyaset üretme arayışları zorunluydu çünkü artık Türkiye için varlık yokluk meselesi tartışılır olmuştu. AK Parti’nin ilk yıllarında bu arayışlara hız verildiğini ve millîleşme siyasetinin kabul gördüğünü söyleyebiliriz. Aynı dönemde darbe söylentilerinin tekrar gündeme getirilmesi ilginçtir. Her bir darbe söylentisi FETÖ’yü biraz daha güçlü kıldı. 28 Şubat korkusu muhafazakârlar arasında sun’î bir dayanışma ortamının kurulmasına imkân verdi. 2007’de yapılan Cumhuriyet Mitingleri, cumhurbaşkanlığı seçimleri ve e-muhtıra krizi millî görüş çizgisi ile FETÖ arasındaki tarihsel farkları buharlaştırdı. 28 Şubat’ta imam hatiplerin kapatılması zaten bu farkların ortadan kaldırılması amacına matuftu. Bu dönem FETÖ okulları, sosyal tabanda yakınlaşmayı sağlayan en önemli unsurlardan biridir. Zaman gazetesi ise bu yakınlaşmayı farklı bir düzlemde sağlayan araçtı.

Korku imparatorluğu hedefine ulaştı. FETÖ, iktidar alanında güç devşirdikçe Amerika ve İsrail kanadının Türkiye’deki etkisi arttı. Fakat bu süreç, kalıcı etkisini sosyal taban üzerinde gösterdi. Bu, tam manasıyla bir istila idi. Hem devlet kurumlarını ele geçiriyorlar hem de sosyal tabanda ciddî bir iç içe geçmişlik hâlini egemen kılıyorlardı. Bugün Türkiye’de yaşanan iltisak ve irtibat gerçekliğini iç içe geçmişlik hâlini sağlayanlar üzerinden tartışmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Bu, şimdiye kadar hiçbir şekilde gündeme getirilmedi. O dönem kimler ele geçirildi, kimler esir alındı bilmiyoruz. Ama onlar kimlerse kendilerini de tartışmaya açmak suretiyle esaretten kurtulabilirler. Bahsettiğimiz korkunun diri tutulması işlevselliği açısından çok önemliydi. 28 Şubat’ın en önemli aktörlerinden Süleyman Demirel’in, Erdoğan’a 2015’e kadar ömür biçmesini hafife almamak gerekirdi.

Başta ifade ettiğim gibi muhafazakâr-dindar kesim arasında, AK Parti iktidarının başında olduğu gibi, yeniden bir 28 Şubat korkusundan bahsedildiğine tanık oluyoruz. Türkiye daha 2000’li yılların başından itibaren bu karanlık dönemi kapatmıştı. 28 Şubat korkusunun yeniden canlandırılması hayra alamet olmasa gerek. Muhafazakâr-dindar kesimin ikinci bir yönlendirmeyle farklı yerlere savrulması çok da afakî bir durum değildir. Bir defa yaşanıldı ve 15 Temmuz’da tarihimizin en utanç verici saldırısına maruz kaldık.

Türkiye’nin millî siyaset ekseni oluşmuştur. Bu, kuşkusuz, “yeni Türkiye” demektir. Türkiye elbette geçmişin tecrübelerini bir kenara atacak değildir. Ama bugün ulaşılan yerden bir geriye dönüşten bahsetmek doğru bir yaklaşım değildir. Birtakım anlaşmazlıklar söz konusu olabilir. Bu bağlamda çıkan tartışmaları da faydadan uzak görmemek lazım. Ama buradan bir korku üretmenin doğru olmadığı açıktır. Türkiye, kendi yolunu oluşturuyor. Üstelik küresel ölçekte etkiye sahip krizler çıkmadan önce adım atmanın avantajlarına da sahiptir. Büyük değişimleri ve dönüşümleri önceden görmüş olmak Türkiye’ye yeni imkânlar sunacaktır.

#AK Parti
#Türkiye
#FETÖ