Oğuz Atay''ın içindeki ateş, zamanının çapraşıklıklarından, şimdi hepimizi pençesine almış bozulmuşluklardan ve acı yerinden edilmişliklerden besleniyordu. Atay, Türkiye''yi öpüp okşamak ya da küfredip kovmak yerine, onu insani bir kırılganlıkla, tutkulu bir iştahla anlamaya çalışmıştı.
Türkiye''li insanın doğal çelişkilerini, minberden konuşur gibi değil; alçakgönüllü bir sesle dile getirmişti. Faulkner''ın söylediği gibi, "insan yüreğinin çelişkilerine eğilmişti" o da...
Oğuz Atay, Tutunamayanlar''da çok özgün bir sorun önerir ve - edebiyatımızda daha önce yer almamış bir teknikle - bu sorunu metne yedirir. Bu sorun, kitaplarında sık sık karşımıza çıkan "oyun" duyarlığıdır.
Borges''in çetrefil labirentleri gibi, Cortazar''ın esrarengiz çift kişilikleri gibi Oğuz Atay''ın da sahneleri, rolleri, perdeleri vardır ve onları açar, bir saplantıymış gibi gösterir. Yaşamın bir tiyatro oyunundan ibaret olduğu, insanların da yaşamaya çalışarak aslında kendi rollerine alışmaya çalıştıklarını söyler. Bocalayan, tutunamayan bir Oğuz Atay kahramanı, repliğini iyi kıvıramamış başarısız bir tiyatrocudan başka bir şey değildir ve gideceği yer de sahnenin dışıdır: Selim Işık''ın intiharı, bir oyuncunun "oyun"da başarısız olması ve sahneyi terk etmesiyle ilgilidir bu yüzden.
Bir Oğuz Atay okuru, "anlamıyorum" demişti, "kitap birbirine geçmiş oyun ve gerçek yumağı gibi bir şey..." Atay''ın romanları için bu çok doğru bir tanımlama. O oyunun(!) nerede bittiğini-gerçeğin(!) nerede başladığını, her defasında bir el çabukluğuyla bizim gözümüzden kaçırıyor, bu hayati kesişme noktasını bilinçli bir kusurla muğlaklaştırıyordu. Gerçek ve oyun, gerçek ve hayal, sisler içinde birbiri içine girip kayboluyor ve bizi dehşete düşüren apayrı bir "gerçek"le karşı karşıya bırakıyordu: Gerçek Hayat! Rimbaud''un, daha on sekizinde "burada olmadığını" söylediği Gerçek Hayat...
Televizyonda bir tuzu kurular güruhu olarak izlemekten - ne yalan söyleyeyim - keyif aldığım Levent Kırca ve Oya Başar ikilisinin, "gerçek" kameraların önüne kadar taşan kendi "oyunlarını" gördüğümde düşündüm bunları. Tribüne oynuyorlardı. Ancak kameraların karşısında kavga ederek boşandıkları o matrak sahnenin birbiri içine geçmiş özgünlüğünden ve sıradanlığından kim şüphe edebilirdi ki? İki tiyatrocunun oyunculuklarının trajik doğallığından ve başarılı acemiliklerinden?..
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.