Resmi içinden aydınlatan ışık: Ruh

04:0029/06/2017, Perşembe
G: 17/09/2019, Salı
Rasim Özdenören

Şu sıralar Gogol’un öykülerini yeniden okuyorum. Yıllar sonra, ondaki incelikleri ve Dostoyevski’ye ve tüm modern yazına olan etkisini şaşkınlıkla bir daha görüyorum. Dostoyevski’nin: “Biz onun Palto’sundan çıktık” derken biraz eksik söylediğini görüyorum. Sadece Gogol’un Palto’sundan değil, aynı zamanda onun Burun’undan, Portre’sinden de çıkmış günümüz edebiyatı, dahası telakki tarzı... Modern edebiyatın başat simalarından olan Kafka ve sonrası yazarlar Dostoyevski’siz açıklanamaz; ama onun da

Şu sıralar Gogol’un öykülerini yeniden okuyorum. Yıllar sonra, ondaki incelikleri ve Dostoyevski’ye ve tüm modern yazına olan etkisini şaşkınlıkla bir daha görüyorum. Dostoyevski’nin: “Biz onun Palto’sundan çıktık” derken biraz eksik söylediğini görüyorum. Sadece Gogol’un Palto’sundan değil, aynı zamanda onun Burun’undan, Portre’sinden de çıkmış günümüz edebiyatı, dahası telakki tarzı... Modern edebiyatın başat simalarından olan Kafka ve sonrası yazarlar Dostoyevski’siz açıklanamaz; ama onun da ardında duran Gogol görmezlikten gelinerek de açıklanamaz...

Gogol’un Portre’sinde geçen şu parça, her ne kadar öykünün kahramanının mülahazası gibi görünse de aslında belki yazarın sanat görüşünün de bir ifadesi sayılabilir. Diyor ki: “Neden, basit, sıradan bir doğa parçası, kimi ressamların ona verdikleri ışıkla sizde hiçbir bayağı izlenim uyandırmaz... hatta, tersine, haz verir, huzur verir, sükûnet verir de... aynı konu başka kimi ressamların elinde bayağılığa, çirkinliğe dönüşür? Oysa ikinci ressam da doğaya, konusuna tümüyle sadık kalmıştır. Resmi içinden aydınlatan ışığın eksikliğiyle açıklanabilir herhalde bu durum! Alabildiğine görkemli, göz alıcı bir doğa görüntüsü karşısında bile, gökyüzünde güneş yoksa eğer, bir şeylerin eksik olduğu duygusuna kapılmamız gibi tıpkı!” (Bir Delinin Anı Defteri, Nikolay Vasilyeviç Gogol, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 3. Baskı, 2010 çev. Mazlum Beyhan, s. 87).

Burada, resim bağlamında söylenmiş olan bu cümleyi aslında sanatın diğer türlerine de teşmil edebiliriz, edebiyata, müziğe vb.

Alıntıladığım parçada anahtar ibare “resmi içinden aydınlatan ışık” vurgusu oluyor...

Nedir resmi içinden aydınlatan ışık?

Yayarsak, resmi, müziği, edebi metni içinden aydınlatan ışık?

Ben ona ruh diyorum.

Metni içinden aydınlatan ışık ruhtur... Yazarın, ressamın, bestekârın ürününe kattığı ve belki de yalnızca onun katabileceği şey: ruh!

Eli yüzü düzgün yığınla besteyle, resimle, metinle karşılaşıyoruz. Ama onlardan kimileri bizi derinden etkiliyor, sarsıyor. Öteki bazıları hiçbir şey söylemiyor. Acaba neden? İşte müellifin ona kattığı ruhtur farklı olan...

Notalara veya metne veya resme baktığımızda görünürde onun da herhangi bir eksikliği duyumsanmıyor. Ama eksik olan bir şeylerin bulunduğunu, o eksik kalan şey dolayısıyla da o eserin bizi etkilemediğini görüyoruz.

Aynı şarkının icrası bir sanatçının ağzından bizi etkiliyor, bir başkasını tınmıyoruz. Niçin? Notalarda eksiklik mi var? Değil. Hatta belki tam tersi bizi etkilemeyen icra, belki de notalara tam hakkını veriyor olabilir. Ama bu icra bizim “ruh telimize” dokunmuyor, herhangi bir etkilenme duyumsamıyoruz. İşte icracının okuduğu esere kattığı ruhla ilgilidir bu olay. Gogol’un deyimini ödünç alarak söylersek “resmi içinden aydınlatan ışığın” yokluğudur orada eksik olan...

Tiyatroda basit bir mimik, müzikte basit bir gırtlak nağmesi, edebiyatta cümle kurgusunda basit bir kiplik değişimi, resimde basit bir gölge oyunu etkiyi kökten değiştirebiliyor. Bu minik değişimi ise ancak o işin virtüözü gerçekleştirebiliyor.

Ama bu basit olayın farkında olmayan biri, benim ondan neyim eksik ki, sorusunu önüne koyup taaccüp etmeyi sürdürüyor.

#Gogol
#Tiyatro
#Modern edebiyat