Adnan Oktar meselesi

04:0025/07/2018, Çarşamba
G: 25/07/2018, Çarşamba
Özlem Albayrak

Adnan Oktar grubundan tutuklananların sayısı gün geçtikçe yükseliyor. Önceki gün de Oktar’ın yakın koruması olduğu belirtilen Cüneyt Özyaşar İstanbul’da yakalandı ve soruşturma kapsamında tutuklanan şüpheli sayısı 169 oldu.Çoğumuzun biraz gülümseyerek biraz da yüzümüz kızararak izleyip gülüp geçtiğimiz Adnan Oktar vakasının tehlikeli boyutlara ulaşmış olduğunu ilk fark edişim yıllar önce olmuştu. ABD’deydim, “konvert” denilen sonradan Müslüman olmuş bir “native” Amerikalıya Türkiye’yi bilip bilmediğini

Adnan Oktar grubundan tutuklananların sayısı gün geçtikçe yükseliyor. Önceki gün de Oktar’ın yakın koruması olduğu belirtilen Cüneyt Özyaşar İstanbul’da yakalandı ve soruşturma kapsamında tutuklanan şüpheli sayısı 169 oldu.

Çoğumuzun biraz gülümseyerek biraz da yüzümüz kızararak izleyip gülüp geçtiğimiz Adnan Oktar vakasının tehlikeli boyutlara ulaşmış olduğunu ilk fark edişim yıllar önce olmuştu. ABD’deydim, “konvert” denilen sonradan Müslüman olmuş bir “native” Amerikalıya Türkiye’yi bilip bilmediğini sorduğumda aldığım ilk cevap Adnan Oktar olmuş ve bunun nasıl bir Müslümanlık biçimi olduğu sorusuyla karşılaşmıştım. Onları ciddiye almaması gerektiğini, Adnan Oktar’ın kötü ve zararlı bir tür showmen olduğunu, ama sadece o kadar olduğunu söyleyince de, “buradaki Müslümanların Türkiye’yle ilgili bildiği grupların başında Adnan Oktar’ınki geliyor” cevabını aldığımı hatırlıyorum. Bir de Oktar konusu açılır açılmaz arkadaşımın yüzünde beliren bıyıkaltı gülümsemeyi hatırlıyorum.

Herkesin söylediği gibi hepimiz uzun bir süre bekledik, bu rezaletin bir biçimde sona ermesini bekledik. Güya İslam adına, inanç adına, din adına yola çıkan bu grup; lüks içinde yaşıyor, tuhaf giyimli ve pahalı gözüken kadınlar ve beyni alınmış gibi duran erkeklerle İslam adına, din adına ne varsa baltalıyordu. İnşallah, maşallah gibi adaba dair kelimeler, onların ağzında karikatüre, mizah unsuruna, komikliğe dönüşüyordu. Makyajlar, danslar, konuşma biçimleri, sohbet konuları o kadar yüzeysel ve o kadar “kitsch”di ki, bu insanların gerçek bir İslam temsiliyetine asla yetkin olamayacakları, olsa olsa zararlı bir proje olabilecekleri çıplak gözle bakıldığında dahi çok net görülebiliyordu.

Tehditler, şantajlar da olmuş elbette; ama medyada bu grup hakkında yazmak, biraz da gönül indirerek yapılabilecek bir şeydi. Bendeniz hiç tercih etmedim, dolayısıyla tehdit de almadım. Kaldı ki yazılacak ne vardı ki, gerçekten inanan insanlar bu yapay tiplemelerin İslam mümessili olamayacağını hiçbir yanılma payı bırakmadan zaten bilirdi.

Gördük ki iş Türkiye’nin temsiliyeti, İslam’ın temsiliyeti meselesinden biraz daha ilerideymiş. Bizim ciddiye almayarak, biraz da utanarak gülüp geçtiklerimiz sahiden üstünden atlayıp geçmemiz içinmiş. Adnan Oktar grubu, çeşitli suçlar işleyen bal gibi kriminal bir örgütmüş. Öyle ki, Oktar grubuna yönelik tüm suçlamaların listesi bile alt alta yazıldığında bir paragraf tutuyor: “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, vergi usul kanununa muhalefet, özel hayatın gizliliğini ihlal, çocukların cinsel istismarı, cinsel saldırı, nitelikli dolandırıcılık, kişisel verilerin kaydedilmesi, siyasi hakların kullanımının engellenmesi, reşit olmayanla cinsel ilişki, çocuğun kaçırılması veya alıkonulması, cinsel taciz, şantaj, halkı askerlikten soğutma, ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin engellenmesine dair kanuna muhalefet, hakaret, suç uydurma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, siyasi ve askeri casusluk, terörle mücadele kanununa muhalefet, eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi, kaçakçılarla mücadele kanununa muhalefet, rüşvet, dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik, tehdit, cebir, iftira, yalan tanıklık ve eziyet.”

Eğer isnad edilen bu suçlardan birkaçı bile kanıtlanırsa Adnan Oktar’ın yaşamının geri kalanını hapiste geçirmesi gerekir ve buna itiraz eden çok az kişi çıkar. Hatta kamuoyu tarafından öylesine mutabık kalınmış bir beklentiydi ki bu, herkes sadece neden polisin bu kadar gecikmiş olduğundan yakınıyor. Zira yıllardır evlatlarını kaybeden, onları artık tanıyamadıklarından bahseden ailelerin, her bakanın sahici olduğunu görebileceği acılarını izledik. Birer süs ve suç sulandırma unsuru olarak ekrana sürülen “Kedicikler” lakaplı kadınların, kendilerinin hiç farkında olmadığı zavallı hallerini gördük. Anadolu insanının “suratında bile meymenet yok” diye tanımlayacağı Adnan Oktar’ın cehalet karışımlı tuhaf doğulu stiliyle bir Hoca’ya değil, soytarıya benzeyen hallerini takip ettik. Adam çalan oryantal müziğe ellerini tempoyla kıvırarak eşlik ediyordu, daha ne yapsın?

Gözönündeki sözümona iki dini cemaatin Fethullah Gülen ve Adnan Oktar gruplarının azılı birer suç örgütü çıkmalarından sonra başlayan, dini cemaatler tartışmalarına gelince; daha önce de söylediğim gibi, FETÖ ve Adnan Oktar tecrübelerinin ardından devlet kontrolü dışındaki yapılara güvenmekte güçlük çekmeye başlayan dindarların haklı oldukları noktalar yok değil. Öte yandan cemaatlerden kurtulmaya çalışmak onları yeraltına itmekten başka bir sonuç vermeyecektir. Çünkü, şehirli modern Müslüman’ın inanma ihtiyacına cevap verdiği gibi, çok sıkı biçimde sosyalleşme işlevini de icra eden gerçek yapılar bunlar. Dolayısıyla, gerçekçi olup imkansızı isteme gibi bir seçenek kalıyor geriye. Alev Alatlı’nın önerisini dinlemek ve devlet kadrolaşmasında liyakat ilkesini hayata geçirerek işe başlanabilir sanıyorum.

#​Adnan Oktar
#Örgüt