61 yıllık kanlı Baas rejiminin çöküşüyle Suriye’de tarih yeni bir döneme sahne olmaya hazırlanıyor. Başken Şam’ın rejimin elinden kurtulması ve devrik liderin sığınmacı olarak Rusya’ya kaçması sadece Suriye’nin değil tüm bölgenin dengelerini değiştirecek bir kırılma anını simgeliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan öncülüğünde Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşın başından bu yana sadece ulusal güvenliği değil insani değerleri de merkeze alan bir politika izlemesi bugün Şam’da yükselen yeni dönemin satır aralarında
61 yıllık kanlı Baas rejiminin çöküşüyle Suriye’de tarih yeni bir döneme sahne olmaya hazırlanıyor. Başken Şam’ın rejimin elinden kurtulması ve devrik liderin sığınmacı olarak Rusya’ya kaçması sadece Suriye’nin değil tüm bölgenin dengelerini değiştirecek bir kırılma anını simgeliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan öncülüğünde Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşın başından bu yana sadece ulusal güvenliği değil insani değerleri de merkeze alan bir politika izlemesi bugün Şam’da yükselen yeni dönemin satır aralarında Erdoğan’ın vizyoner liderlik anlayışını görmemize imkan sağlıyor.
Bugün gelinen noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın epik başarısı dış politikada izlenen çok yönlü stratejinin bir çıktısı olarak kendisini güçlü bir şekilde gösteriyor.
DIŞ POLİTİKADA YENİ TERMİNOLOJİ: “CHP’LEMEK”
Dış politika anlayışını “diplomasi öncelikli” bir duruş olarak tasvir eden ana muhalefet partisinin yaklaşımının, Suriye gibi hızla değişen dinamiklere sahip bir kriz ortamında etkisiz kaldığı görülüyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “Esad ile bir an önce temas kurulmalı” açıklaması, vizyon eksikliğini gözler önüne seriyor. Bu açıklamanın üzerinden sadece bir gün geçmeden Esad rejiminin çökmesi, muhalefetin dış politika konusundaki stratejik körlüğünü görmek isteyenler açısından gözler önüne bir kez daha sermiş oluyor. Özel’in açıklamasının Esad’ın siyasi ömrünü kısaltan bir “talihsiz temenni” olduğuna mı yoksa yanlış zamanda yanlış pozisyon almayı ifade eden “CHP’lemek” deyiminin literatüre kazandırılmasına mı gülelim insan karar veremiyor.
Yarın Irak’ın toprak bütünlüğü için Saddam ile Libya için Kaddafi ile görüşülsün teklifinin gelmeyeceğinin garantisi olmayan bir muhalefet dramını yaşıyoruz bir bakıma. Suriye vizyonunu Şam Kent Lokantası ekseninde şekillendiren muhalefetin bu çılgın yaklaşımı Erdoğan’ın ve Türk dış politikasının liderlik gücünü iç siyasette de bir kez daha belirgin hale getiriyor. Şam’ın yeniden ayağa kalkmasıyla toplumun farklı kesimlerinde vücut bulan Erdoğan hayranlığı yeni bir dönemin başlangıcına da bir not bırakıyor.
TÜRKİYE’NİN STRATEJİK ROLÜ
Suriye krizinin başından bu yana hem sınır güvenliği, hem bölgesel istikrar misyonu üzerine kurulan Türkiye’nin Suriye politikası ile sınır ötesi operasyonlar, güvenli bölgelerin kurulması ve mültecilere yönelik insani yardımlar stratejik rolümüzü pekiştirmesinin yanı sıra Esad rejiminin çöküşüyle bölgedeki rolümüzü kritik bir hale getiriyor. Suriye’nin yeniden inşa sürecinde belirleyici rolü olan Türkiye’nin güvenli bölge politikasının askeri bir strateji olmasının ötesinde insani bir çözüm önerisi olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Uluslararası toplum tarafından desteklenmek zorunda kalınan Türkiye’nin Suriye’deki varlığı insani yardımların ötesinde bölgedeki siyasi yapılanma sürecinde aktif rol oynamasının da önünü açıyor. Suriye’deki rejim değişikliğinde anahtar rol oynama potansiyeline sahip Türkiye, uzun süredir toplumsal gerilim damarı olan mülteci konusuna da yeni bir boyut kazandırıyor. Suriyeli mültecilerin ülkelerine güvenli bir şekilde dönebilmeleri için gerekli şartların oluşuyor olması da hem iç siyasette hem de uluslararası arenada Türkiye’nin güçlü bir konuma ulaşmasını kolaylaştırıyor.
Hepimiz Türkiye’nin bu süreçte üstlendiği insani sorumlulukları ve bu sorumlulukların hem toplumsal hem de siyasi atmosferde önemli tartışmaları beraberinde getirdiğini biliyoruz.
“Suriye Türkiyeli Suriyelilerindir” misyonu, Türkiye’nin ülkemizdeki Suriyeli mültecilere yönelik yaklaşımını, onların ülkelerine güvenli ve gönüllü bir şekilde dönüşlerini sağlama hedefiyle birleştiriyor. Bu, hem Suriyelilerin kendi vatanlarında yeniden yaşam kurmalarını destekleyen hem de Türkiye’nin toplumsal huzurunu yeniden tesis etmeyi amaçlayan bir stratejinin parçası olarak anlam kazanıyor.
“Türkiyeli Suriyeliler” vurgusu, bu dönüşlerin yalnızca fiziksel bir hareket değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik bir yeniden entegrasyon süreci olduğunu da ima ediyor. “Suriye Türkiyeli Suriyelilerindir” söylemi, aynı zamanda Türkiye’nin bölgedeki jeopolitik hedefleriyle de uyumlu görünüyor. Bu ifade, Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğüne olan bağlılığını ve ülkedeki herhangi bir dış gücün hâkimiyetine karşı olduğunu açıkça ifade ediyor. Türkiye, Suriye’nin Suriyelilere ait olduğunu vurgularken, aynı zamanda bu ülkenin halkları arasında barış ve huzurun yeniden sağlanmasını öncelikli hedef olarak belirliyor. Bu söylem, Türkiye’nin Suriye’deki insani rolünü pekiştirirken, diğer bölgesel ve uluslararası aktörlere yönelik net bir mesaj da içeriyor: Suriye’deki çözüm Suriyelilerin liderliğinde, Türkiye’nin desteğiyle gerçekleşmeyi hak ediyor.
Suriye’de Esad rejiminin sonu yeni bir dönemin başlangıcını temsil etmesinin ötesinde Türkiye’nin stratejik hamleleri, ulusal çıkarları koruma ve bölgesel istikrarı sağlama adına birer başarı öyküsünü simgeliyor. Erdoğan’ın liderliği yalnızca siyasi bir figür olarak değil aynı zamanda bir misyona inanan ve bu misyonu hayata geçirmek için sabırla mücadele eden bir vizyonerin yansımasını temsil ediyor. Yıllar öncesinde “Emevî Camii’nde Cuma namazı kılma” arzusu bugün yeniden anlam kazanıyor. Bugün bir kez daha yıllar öncesi dile getirilen bu arzunun bir hedefin ötesinde bir vizyonu ve ideali temsil ettiği ortaya çıkıyor. O günlerden bugünlere hem karşı mahallede hem kendi mahallesinde eleştirilere ve alaylara maruz bırakılan bu söylem bugün bir inancın, kararlılığın ve mücadelenin sembolü olarak kendine dillerde yer buluyor.
Esad rejiminin çöküşüyle birlikte, Emevî Camii yalnızca sembolik bir yapı değil, barışın, huzurun ve bölgesel birlikteliğin yeniden inşasını temsil edecek bir mekân olma potansiyelini taşıyor.
Bu ideal namaz kılma arzusunun ötesinde barışın, adaletin ve halkların kardeşçe yaşayabileceği bir geleceğin inşası için verilen bir mücadeleyi ifade ediyor.
Bizde “Çakal ne kadar hile bilirse, Kurt da o kadar yol bilir.”
#Suriye
#Baas Rejimi
#Özgür Bayram Soylu