Asgari ücret tartışmaları yıl sonunun yaklaşması ile ülke gündemini meşgul etmeye, havalar soğumasına rağmen ekonomiyi sıcak tutmaya devam ediyor. Ekonomik dengeleri, çalışanların alım gücünü, işverenlerin maliyet yükünü ve enflasyonist baskıları sonbaharın gölgesinde sarı yapraklarla kuru dallar arasında uçuşurken buluyoruz. Asgari ücret meselesi rakamsal bir artışın ötesinde toplumsal refahın ve ekonomik sürdürülebilirliğin de temel bir göstergesi olarak karşımızda duruyor. Dolayısıyla
çalışanların daha iyi bir yaşam standardı elde etmesi için daha adil bir ücret politikasına duyulan ihtiyaç “ne vereyim abime” sorusunun yanıtından daha fazla önem taşıyor.
ASGARİ ÜCRET: BİR REFERANS ÜCRET
Türkiye’de asgari ücret yalnızca düşük gelirli çalışanların ücret seviyesini belirlemekle kalmıyor aynı zamanda istihdam piyasasındaki ücret yapısını doğrudan etkileyen bir referans ücret olarak konumlandırılıyor. Türkiye’deki genel ücretlerin düşük seviyede seyretmesi ve son yıllarda değişen çalışan profili ile iş gücünün değerinin yeterince karşılık bulmadığının yüksek sesle dile getirilmesi kaçınılmaz bir yüzleşme olarak giderek belirginleşiyor. Artan enflasyon karşısında izlenen ücret politikaları ile nitelikli çalışan ve kıdemli personel ile diğer çalışanlar arasındaki ücret farkının minimize olması ücret hiyerarşisinin sorgulanması sonucunu getiriyor.
Bugün asgari ücretli oranının çeşitli nedenlerle %42 seviyelerine ulaşmış olması asgari ücretin ekonomik ve sosyal etkilerinin ne denli geniş bir yelpazeye yayıldığına işaret ediyor
Enflasyonla beraber bozulan fiyatlama davranışının ortaya çıkardığı hasar yaşam maliyetlerini karşılamaktan uzak ücret politikasına maruz kalan bir kesimi doğurmuşa benziyor.
BİRKAÇ LİRA DAHA MI, DAHA FAZLASI MI?
Geleneksel asgari ücret toplantılarının ilki gerçekleştirilmesine rağmen tarafların henüz masaya bir rakam getirmediği görülüyor. Senaryo yazmada usta olan kamuoyunda %25 ile %50 arasında değişen artış oranları konuşulmaya başladı bile. Çalışanların alım gücünden ekonomik göstergelere pek çok parametreyi etkileyen asgari ücret oranı; çalışanlar için reel gelir kaybını telafi etmekten uzakta bir yere mi konacak yoksa işverenlerin üzerindeki maliyet baskısını artıracak bir seviyeye mi konuşlanacak. Henüz kuleden iniş izni almamış asgari ücret seferini yapan asgari jet kanatlarında çalışanlar için yetersiz, işverenler için yönetilebilir artış oranını da, çalışanlar için orta şekerli kobiler için acılı bir artış oranını da taşıyarak inişe hazırlanıyor.
Bugün 21.522 ile 25.503 seviyesi arasında bir yere gelmesi beklenen asgari ücretin güvenli bir iniş için ince bir dengeye ihtiyaç duyduğu görülüyor. Çalışanlar için orta düzeyde bir iyileşme, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler için tolerans sınırında maliyet sayılabilecek %35 seviyesi yani 22.952 sınırı varış noktası gibi duruyor.
Enflasyonun yüksek seyrettiği bir ortamda %40 ve üzeri artışlar çalışanların refahı açısından olumlu bir etkiye işaret etse de izlenen para politikası sonucunda işverenler üzerindeki maliyet baskısını artırma potansiyeli taşıyor. İhracat yapmakla konkordato yapmak arasında tercih yapmak zorunda kalmaktan işverenleri daha yönetilebilir bir seviyeye ikna etmek de istihdam piyasasının geleceği açısından önem taşıyor. Öte yandan
beklenti enflasyonu ekseninde şekillenen %25 seviyelerinde bir artış, işverenler için daha yönetilebilir görünse de, çalışanların reel gelirlerinde anlamlı bir artış sağlamama riskini de beraberinde getiriyor.
TÜİK VE ASGARİ ÜCRET TESPİT SÜRECİNDEKI ROLÜ
TÜİK, asgari ücreti belirleyen değil, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na ekonomik göstergeler sunan bir bilgi sağlayıcıdan başkası değil aslında. Enflasyon, milli gelir ve sanayi üretim endeksi gibi verilerle komisyonun karar sürecine katkıda bulunuyor, ancak nihai kararı tamamen komisyon veriyor. Kamuoyunda TÜİK’in "asgari geçim tutarı veya endeksi" belirlediği gibi bir algı oluşsa da bu, asgari jet uçağında hostesi pilot sanmakla eşdeğer bir durum. TÜİK’in misyonu, sadece ekonomik radar sinyallerini doğru bir şekilde iletmek asgari ücret rakamını belirlemek değil. Bazı mahalle sakinlerinin her olay mahallinde TÜİK’i arananlar listesine koymaktan ne zaman vazgeçeceğini zaman göstereceğe benziyor.
Türkiye’nin ekonomik ve sosyal yapısı asgari ücretin belirlenme sürecine ilişkin yapısal bir takım değişikliklere gidilmesine, daha esnek ve daha adil modeller düşünülmesi gerektiğine işaret ediyor. Yaşam maliyetlerinin ekonomik koşullarının bölgelere göre farklılık gösterdiği bir dönemde bu uygulamanın artılarının ve eksilerinin yüksek ses ve doğru modelleme ile konuşulma vakti geldi de geçiyor. Bununla beraber sektörel verimlilik ve rekabet düzeyine göre ücret farklılıkları da masada olması gereken konulardan biri olarak dikkat çekiyor. İşgücü verimliliğine paralel ücret artışları, yerinde sosyal destek mekanizmaları, katma değerli üretim, bölgesel ve sektörel uygulamalar, vergi reformu gibi uzun vadeli çözümler de ekonominin geleceğini asgari ücret tartışmalarından kurtarmak için sıra bekliyor.
ÇALIŞANLAR İÇİN DAHA İYİ BİR GELECEK
"Asgari ücret" tartışmaları, sadece çalışanların maaşıyla sınırlı olmayan bir mesele. Bu tartışma, aynı zamanda toplumsal refah, ekonomik denge ve adalet algısının da merkezinde yer alıyor. Asgari ücret politikalarının daha sürdürülebilir, verimlilik odaklı ve adil bir yapıya evrilmesi gerekiyor.
Çünkü "ne verelim abime?" sorusunun cevabı, sadece çalışanların değil, toplumun tamamının geleceğini şekillendiriyor. Günün sonunda çalışanlar ne vereyim abime sorusuna yanıt olarak aşçı tabağı diyecekleri günleri bekliyor.
Bizde
“kaderden kaçamazsın, kaçış da kaderdir”