Tartışma kabul etmeyen şu hakikati tekrar hatırlatarak, ardından yazımıza başlık olan tezi –seçim sonuçlarının değerlendirilmesi tahtında– ele alalım. Bu seçimin hakikati şudur: Türkiye’nin bekasını tehdit eden dış destekli bir büyük oyun 14 Mayıs’taki Türkiye genel ve 28 Mayıs’taki cumhurbaşkanlığı seçimleriyle bozulmuştur. Meclis seçimlerinde çoğunluğu elde eden Cumhur İttifakı, ikinci tura kalan Cumhurbaşkanlığı seçimini de kazanarak, yasama ve yürütme arasındaki bağı güçlendirmiş, ilgili işleyişteki
Tartışma kabul etmeyen şu hakikati tekrar hatırlatarak, ardından yazımıza başlık olan tezi –seçim sonuçlarının değerlendirilmesi tahtında– ele alalım.
Bu seçimin hakikati şudur: Türkiye’nin bekasını tehdit eden dış destekli bir büyük oyun 14 Mayıs’taki Türkiye genel ve 28 Mayıs’taki cumhurbaşkanlığı seçimleriyle bozulmuştur.
Meclis seçimlerinde çoğunluğu elde eden Cumhur İttifakı, ikinci tura kalan Cumhurbaşkanlığı seçimini de kazanarak, yasama ve yürütme arasındaki bağı güçlendirmiş, ilgili işleyişteki muhtemel aksaklıkları daha baştan bertaraf etmiştir. Diğer bir söyleyişle Partili cumhurbaşkanlığı sistemi, yasama müessesesinde elde ettiği sayısal güçle pekişmiş, bu da milletin siyasetten beklediği belirsizlikten kurtulma, güven duyma ve adalet yoluyla korunma duygusuna önemli bir karşılık oluşturmuştur.
Bu hakikati tartışma dışında tutarak seçimlerin ürettiği şu sonucun altını çizebiliriz:
Türkiye’de iktidarın değişmesi muhalefetin tek bir çatı altında toplanmasıyla ve onun da Cumhur İttifakı’ndan oy almasıyla mümkündür.
Bu sonucun ayak sesleri daha seçim sürecinde duyulduğu için muhalefet Yedili Masa’yı zikrettiğimiz bu iki sebeple oluşturmakla kalmamış, ne pahasına olursa olsun iktidarı ele geçirme tutkusu yüzünden kendisini dış desteklere de açık tutmuştur. İlk bakışta siyaseten normal görünen bu durum, özerklik ve bağımsızlık talepleri nedeniyle zaten dış desteğe tabi olan HDP’nin masadaki diğer ortaklarına hükmetmesini ve kendisini onlara siyasi bir velinimet olarak dayatmasını beraberinde getirmiştir.
Seçmen tarafından Yedili Masa’nın teröristlerle iş birliği olarak okunan bu durum, ilk turda da zaten rakibinin gerisinde kalmış olan Yedili Masa cumhurbaşkanı adayının ikinci turdaki galibiyetini büyük oranda zora sokmuş ve o da bundan kaynaklanan bir telaşla, Cumhur İttifakı’ndan oy alabilmek için, HDP ile işbirliğini geri plana itmeksizin milliyetçilik kartına başvurmuştur.
Benzer bir durum Cumhur İttifakı’nda da ortaya çıkmıştır. Başkan Erdoğan’ın da yeniden seçilmedeki kritik eşiği aşmak ve zaferi garantilemek için, birinci turda yüzde beş oy alan adayı yanına çekmesiyle milliyetçilik kartı yeni bir vurgu kazanmıştır.
İlginç olan her iki tarafın kullanıma aldığı milliyetçilik kartının mahiyetinde, diğer bir söyleyişle siyasi milliyetçiliğin özünde böylece ciddi bir muğlaklığın ortaya çıkmış olmasıdır.
Şöyle ki, “millet” ırk nitelemesinin çok fevkinde inancı, kültürü ve siyasi birliği müştereken kuşatan bir kelimedir. Nitekim millet kelimesinin Doğan Sözlük’teki karşılıkları böyledir:
“1.Din, inanç, ilahi hükümlerin tamamı, şeriat; 2.Mezhep, dini meslek; 3. Bir din veya mezhebe mensup olanların tamamı, ümmet; Topluluk, cemaat; 5. Sınıf, kategori, cins, taife; 6. Halk, ahali; 7.Devlet yöneticileri dışındaki topluluk, amme, kamu; 8.İnanç, ortak tarih, dil, gelenek, kültür, ideal ve vatan birliği olan topluluk.” “Milli-yet-çilik” ise bunlara tabi ferdi ve toplumsal bir değginliktir.
Bu sebeple, ilk başta Müslümanların kendilerini ayrıca milliyetçi olarak tanımlamaları malumun ilamı olacağından siyasi bir haşiv hükmündedir; ayrıca bu vurguyu gerektirmez.
Herhangi bir ideolojiyle kayıtlı olmaksızın vatanseverlerin tamamı da beka kaygısı, istiklal ve istikbal şuuru nedeniyle milliyetçi olarak nitelenmeyi şartsız bir şekilde hak eder.
O halde mesele bu kadar net iken, özerklikten başlayarak Türkiye’yi bölmeye azmetmiş olan HDP ile Suriyeli muhacirleri mancınıkla sınır ötesine atacak kadar gözünü karartmış bulunan ve kendisini milletçi olmakla niteleyen faşist bir parti Yedili Masa’da nasıl buluşabildiler? Bu soruyu masanın oluşma zamanına da taşıyarak milliyetçi – sağcı - muhafazakâr partilerle, dışarının desteğine teşne olan Batıcı ve laikçi partinin bir araya gelmeleriyle de ilişkilendirilebiliriz.
Bunlarınkiyle aynı mahiyette olmamakla birlikte AK Parti ve MHP ikilisinin Cumhur İttifakı’na HÜDAPAR, DSP ve Sinan Oğan tarzı milliyetçiliklerin nasıl dahil edilebildiği ve bu milliyetçiliklerin Cumhur İttifakı’nın ilk şekliyle doğal ve sorunsuz olan milliyetçiliğinin hinterlandına nasıl çekilebildiği de bir soruya ve sorgulamaya tabi değil midir?
Sabit olan şudur ki, milliyetçiliğin yükselişi olarak nitelenmeye çalışılan bu yönelimlerle yukarıda zikrettiğimiz manadaki milliyetçiliği birbirlerine indirgemek son derece zordur. Dolayısıyla yeni durumuyla milliyetçilik mefhumunda ciddi bir anlam kayması meydana gelmiş ve buna mahsus bir somutlaştırma ihtiyacı doğmuştur.
Bu somutlaştırmanın “Kalpaklı Atatürk Fotoğrafı”yla sağlanmak istenmesi ise ayrıca ilginçtir.