Ömer İnan’a rahmet

04:004/12/2020, Cuma
G: 3/12/2020, Perşembe
Ömer Lekesiz

Covid salgınının aşılmaz sandığımız kapıları aşıp evlerimize girdiği günlerden geçiyoruz.Evkelimesini çoğul kullandım çünkü o sadece “benim oturduğum” evden ibaret değil; akrabamın, dostumun, arkadaşımın, tanışlarımın da evleridir; bizi biz kılan birimlerin içinde toplandıkları bir bütünün adıdır evlerimiz.Bu nedenle evlerimizden gelebilecek yeni bir vefat haberini gerilim içinde beklerken, o haberin bizden de ulaşması ihtimaliyle, “lütfen kulağınız kirişte olsun” diye uyarıyoruz dostlarımızı ki,

Covid salgını
nın aşılmaz sandığımız kapıları aşıp evlerimize girdiği günlerden geçiyoruz.
Ev
kelimesini çoğul kullandım çünkü o sadece “benim oturduğum” evden ibaret değil; akrabamın, dostumun, arkadaşımın, tanışlarımın da evleridir; bizi biz kılan birimlerin içinde toplandıkları bir bütünün adıdır evlerimiz.

Bu nedenle evlerimizden gelebilecek yeni bir vefat haberini gerilim içinde beklerken, o haberin bizden de ulaşması ihtimaliyle, “lütfen kulağınız kirişte olsun” diye uyarıyoruz dostlarımızı ki, o evrede ihtiyaç duyduğumuz iki şeyden, onların rahmet dileklerinden ve bağışlanma dualarından mahrum kalmayalım.

Bu manada
Kırıkkale
’deki bir evimizden ulaştı o malum haber: Muhterem dünürüm
Murtaza Dönmez
ile kıymetli eşi
Neriman Hanım
kısa bir arayla vefat ettiler. Mezarları nur, mekânları cennet olsun.
Dört gün önce de aynı şehirle tanımlı başka bir evimizden ağabeyim, dostum
Ömer İnan
’ın evinden ulaştı vefat haberi. Daha birkaç gün önce, eski bakanlarımızdan
Sami Güçlü
duyurmuştu bu gerilimli bekleyişin ve hüznün ayak seslerini.
İnan
, Kırıkkaleli değildi ama ben onu oradaki evinde tanıdım. Kırıkkale Üniversitesi’nin kurucu ekibindendi; açılan ilk fakültesinin de ilk dekanıydı.
Aslen
Karamanlı
ydı ama
Mersin
’de doğup büyüdüğü için kendisini bu şehre ait sayıyordu. Merhum babası
Abdülgani Efendi
önce
Mağribî
(Yörüklerin söyleyişiyle Mıgribi) camiinde ve bilahare uzun yıllar
Müftü Köprüsü
’ndeki
Müftü cami
inde imam-hatiplik, Kur’an kursu hocalığı yapmıştı. Ömer İnan, Müftü Köprüsü’nün adını babasının sanından aldığını söyler ve onun temizliğe düşkünlüğünü sıkça dile getirirdi. “Öyle ki” derdi, “çarşıya gidip geldiğinde bile çamaşırlarını değiştirirdi.”

Bu zattan, böyle bir hanede doğan, onun elinde büyüyen evladın nasıl bir zihniyetle, itiyatla yetişeceğini ve hayatında neye hizmet edeceğini tahmin etmek pek zor olmasa gerektir.

İnan, ODTÜ İdari İlimler Fakültesi’nin Ekonomi İstatistik Bölümü’nü bitirmiş (1975); yüksek lisans ve doktorasını İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde tamamlamıştı. Devlet Personel Dairesi’nde başlayan memurluk hayatını Personel Müdürü olarak bir süre TUSAŞ’ta sürdürmüştü. 1990’da doçent, 1995’te profesör olarak akademik kariyerini tamamlamasıyla başlayan ve süren üniversite hayatı, önce
Sakarya
, ardından
Kırıkkale
Üniversitesi’nin kurucu ekibinde, birkaç akademik ve idari görevi birlikte üstlenmesiyle yoğun olarak sürdü.
İnan’
ın adını Kırıkkale Üniversitesi’nin kurucu ekibine katılmadan önce biliyordum. Onunla ilgili ilk referansım merhum
Ahmet Arıca
’ydı ki Arıca, benim ve dava arkadaşlarım için en emin ve en güçlü referanstı. Onların Adapazarı’ndan tanıştıklarını ve Sami Güçlü’nün de içinde yer aldığı sağlam ve çalışkan bir ekip kurduklarını biliyordum.
Bu güven psikolojisi içinde İnan, Kırıkkale’de yaklaşık beş yıl süren mesaimizde, Genel Sekreterimiz
Halil Şalış
, daire başkanlarımız
Yusuf Özer, İsmail Altan Akgün
’e, diğer kıymetli arkadaşlarıma ve bana, idari bilgisiyle, Sakarya’daki genel sekreterlik tecrübesiyle de destek oldu. Geceyi gündüze katarak çalıştığımız, çokça yorgun düştüğümüz ve bunaldığımız vakitlerde, “
Çalışın, çalışın, hiçbir başarı cezasız kalmaz”
söyleyişiyle, dünya işlerinin geçiciliğini vurgulayan bir firaset içinde bizi kendisinin sükûnetli, mutedil ama çalışmayı daima öne alan tutumuyla sakinleşmeye davet etti.
Hiçbir başarının cezasız kalmayacağına
dair kanaati, 28 Şubat Darbesi’yle birlikte kuvveden fiile çıktığında, başta rektörü olmak üzere üniversitenin kurucu ekibine ve dolayısıyla Ömer İnan’ın kendisine reva görülen zulmü daha iyi anlamış ve yaşamış olduk; benim o günlere mahsus bir tabirimle “sivil çavuş” olan, özel atamalı yeni yöneticinin elinde, o kurucu ekip, imamesi kırılmış ve ipi kopmuş bir tespihin taneleri gibi ortalığa dağıldığında ise asıl hakikatine kavuştu.
Kırıkkale’den sonra
Mersin’
de kesişti yollarımız merhum İnan’la.
AK Parti
’nin kuruluş günlerinin heyecanını birlikte yaşadık. Ben Mersin’den İstanbul’a taşındığım günlerde o artık Mersin milletvekiliydi.
Mersin’deki
Fatih Kısa, Mustafa Erim, Hasan Sarı
gibi değerli arkadaşlarım onun yanında, yakınındaydılar; ben siyasetle barışık olmadığımdan onu arkadaşlarım sayesinde takip ettim.

Mersin’deki dost düğünleri vesilesiyle görüştük, halleştik birkaç kez. Onda siyasetin soğukluğunu, uzaklaştırıcılığını asla ve asla hissetmedim. İnan, geçmişteki makam ve mevkilerinde olduğu gibi yeni makam ve mevkilerinde de hep “Bizim Ömer İnan’ımız” olarak bulundu.

Mekânı cennet olsun.

#Ömer İnan