Kurtlar, kuzular ve bukağılar

04:001/01/2025, Çarşamba
G: 3/01/2025, Cuma
Ömer Lekesiz

Önümüzdeki günlerde ABD Başkanlığını resmen devralacak olan Donald Trump’ın, 15 aydır canını dişine takarak Gazze’yi savunan HAMAS’ı tehdit ederken kullandığı kelimeler, mevcut dünya düzenindeki kodları işaret etmekle birlikte, kendi gücünden zehirlenen ABD’nin korkulu telaşını da ele veriyor gibidir. Şöyle ki, HAMAS’tan elindeki rehineleri kendisinin göreve başlamasından önce serbest bırakmasını emreden Trump, aksi halde “Orta Doğu’da ve insanlığa karşı bu katliamları yapanlara cehennemi yaşatacağı”

Önümüzdeki günlerde ABD Başkanlığını resmen devralacak olan Donald Trump’ın, 15 aydır canını dişine takarak Gazze’yi savunan HAMAS’ı tehdit ederken kullandığı kelimeler, mevcut dünya düzenindeki kodları işaret etmekle birlikte, kendi gücünden zehirlenen ABD’nin korkulu telaşını da ele veriyor gibidir.

Şöyle ki, HAMAS’tan elindeki rehineleri kendisinin göreve başlamasından önce serbest bırakmasını emreden Trump, aksi halde “Orta Doğu’da ve insanlığa karşı bu katliamları yapanlara cehennemi yaşatacağı” tehdidini savurmaktadır.

Böylece kendisini
amir
mevkiine oturtmakta ve verdiği emri yerine getirmeyenleri cezalandırma gücünün büyüklüğünü
cehennem
i yaşatma vurgusuyla belirtmektedir.

“Orta Doğu’da ve insanlığa karşı bu katliamları yapanlar…” demekle, ABD’nin vekil gücü olarak İsrail’in 15 aydır Gazze’de yaptığı katliamı ve yıkımı kendi güçlülüğünde massederek normal bir hakka dönüştürmekle kalmamakta, bunun yetkisini de “Sorumlular, Amerika Birleşik Devletleri’nin uzun ve hikayelerle dolu tarihindeki herkesten daha büyük bir darbe yiyecek” sözleriyle yine kendine mal etmektedir.

“Herkes, Ortadoğu’da çok şiddetli, insanlık dışı ve tüm dünyanın iradesine aykırı şekilde tutulan rehineler hakkında konuşuyor. Ama hepsi laftan ibaret ve icraat yok” derken, salt ABD ile vekillerini insanlık kelimesiyle eşitlemekte ve “ABD’nin uzun ve efsanevi tarihi boyunca darbe…” yapmasının kendileri için alışkanlık olarak normalleştiğini söylemektedir.

Trump bunları söylerken, Birleşmiş Milletler, Uluslararası Adalet Divanı (ICJ), Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) vb. kurum ve kuruluşları daha baştan yok saymakta ve kendisini adalet dağıtmada yegâne güç olarak konumlandırarak, emirlerine karşı yapılabilecek her türlü itirazı, eylemi kendi adalet anlayışının dışına itmektedir.

Trump’ın zikrettiğimiz bu sözleri, yukarıdaki güç zehirlenmesi tanımımıza bire bir uymakta ve ABD’nin bu güç zehirlenmesine tabi olarak çıldırma eşiğine ulaştığını, insanlığın acilen baş etmesi gereken büyük bir belaya dönüştüğünü ifşa etmektedir.

Tarihte bu güç zehirlenmesine karşı nasıl mücadele edildiği ve bu mücadelede taraf olup yeni güç merkezi haline gelenlerin aynı akıbete nasıl uğradıkları malum olduğu gibi, sağladığı emperyal bir güçle yeni
imparatorluk
vasfını kazananların, nüfuz alanlarında salt sömürgeci olmakla, salt dünya düzenini kurma sorumluluğunu taşıma esasında ayrıldıkları ama son tahlilde
Sünnetulla
h’ın bir gereği olarak uzun ya da kısa bir ömür sürdükten sonra hepsinin yıkılmasının mukadder olduğu da malumdur.
Bu zorunlu tekrarın / kaderin döngüsü içinde, Trump’ın ABD öznesine çizdiği
zalimlik ve cinnet resmi
nin, hak ve adalet dağıtma maksadıyla kurulmuş uluslararası yapıları da kendi içine çekmesi, zikrettiğimiz mücadeleyi kendiliğinden davet etmektedir ki, ortaya çıkan yeni arayışlar, yeni nüfuz merkezlerinin oluşumu da zaten bunu göstermektedir.

Münferit olarak Çin’in imparatorluk olma çabaları, ekonomik güç birliği sağlamak adına kurulan BRICS’in yeni ülkelerin katılımıyla siyasi-askeri bir güce evrilmesi, ömrünü tamamlamış olan NATO’nun yerine yeni askeri iş birliği oluşturma arayışları… minvalinde güçlülük kartlarının yeniden karılırken, Türkiye dahil kimin nerede, kimlerle birlikte olacağı da ilgili gelişmelere bağlı olarak şu ya da bu vakitte ortaya çıkacaktır.

Bu seçime salt Türkiye üzerinden baktığımızda, söz konusu kartların karılmaya başlandığı şu aşamada onun önündeki en büyük engelin NATO bağıyla kurduğu sorunlu ittifaklardan çok, onun kendi mevcut yönetim sistemiyle ilgili olduğu görülecektir.

Kemalizm
olarak adlandırılan bu sistem, Türkiye’nin büyük devlet olma ufkunu ırkçılık esasında daraltmakla kalmayıp, silah sanayii başta olmak üzere, altyapı yatırımlarının tamamını gereksiz gören, adaletli bir iş birliği esasında yeni nüfuz alanlarının oluşturulmasına karşı çıkan,
pembe panjurlu ev
olarak kalma romantizmiyle dünyadaki yeni siyasi ve ekonomik gelişmelere kulaklarını tıkayan bir kitlenin korumasında çok ciddi bir ayak bağına dönüşmektedir.
Türkiye’nin yeni bir anayasayla önce kendi halkını, aynı zamanda kör ve sağır bir Batıcılığa tabi olan Kemalizm ve gözü dönmüş Kelamistlerden kurtarması,
millilik
anlayışını ortak kültürleri, inançları ve siyasi uyumları da içine alacak şekilde genişletmesi ve bunu sağladıktan sonra güç kartlarının yeniden karıldığı dünyaya kendi içindeki sorunlarını halletmiş olarak güvenle, kararlılıkla katılması elzemdir.
Hal böyle olunca, mevcut
misak-ı millisi
nin -savunma hattı olarak öncelik taşımakla birlikte- Türkiye’ye yetmediği anlaşılacak ve onun kuracağı yeni uluslararası ilişkilerde, kendi beka şartından da vazgeçmeksizin izleyeceği tutumlar ve yollar çok daha anlamlı olacaktır.
#ABD
#Donald Trump
#Gazze