İslami bir terim olan (nfkkökünden)infak, Allah’ın rızasını kazanmak için, kişinin kendi kazancından (malından / servetinden) ihtiyaç sahiplerini faydalandırmasıdır. Denir.Sadaka(sdkkökünden sıdk / sadaka; çoğ.: sadak-at) ise, kişinin yine Allah’ın rızasını kazanmak için, kendi kazancından ihtiyaç sahiplerini faydalandırması ve başkalarına karşı iyi ve güzel hallerle mukabelede bulunması, örneğin güzler yüz göstermesi, iyiliği tavsiye etmesi, selam vermesi, güzel söz söylemesi, küsleri barıştırması,
En genel anlamıyla yardımlaşmanın insanî ve dolayısıyla vicdanî bir gerçeklik olduğunu göz önüne aldığımızda, infak ve sadakanın da bu yardımlaşma minvalinde Müslümanlara mahsus bir müessese olduğunu söylememiz gerekir.
Zira, infak ve sadaka başa kakılmadan, eziyet edilmeden, utandırılmadan, israf ve kibir karıştırılmadan, gösterişten korunarak, Allah katında bir yakınlaşmaya vesile bilinerek, kazanılanın iyisinden, hasat edilenin güzelinden İslami bir zarâfetle yapılır-edilir / verilir.
“Sadaka taşı uygulaması, Selçuklu devrinde hayatımızdaki yerini almış ve Selçuklu’nun devamı niteliğindeki Osmanlı asırlarında sayısı artarak kemale ermiştir. Bu bakımdan Osmanlı devrinde mevcudiyetini pekiştiren sadaka taşı uygulaması Türk kültürünün mühim bir geleneğidir.
Sadaka taşlarının dikilme ve kullanılma gayeleri arasında Allah’ın rızasını kazanma, ihtiyaç sahibi kimselerin sıkıntılarını giderme, iyilik yapma, maddi sıkıntılara çare bulma gibi hususlar ilk sırada yer alır. Sadaka, vakit sınırlaması olmadan mütemadiyen yapılabilecek bir iyilik çeşidi olduğundan yardıma muhtaç kimselerin gözetilmesine vesile olmuştur. Sadaka taşları, açlık ve ihtiyaçtan doğabilecek hırsızlık, isyan gibi kötülüklerin de önlenmesine, dolayısıyla toplum huzurunun sağlanmasına katkıda bulunmuştur. Sadaka taşı uygulamasını bir yönüyle ‘dilenciliğin önlenmesi veya asgariye indirilmesi için alınmış bir tedbir’ olarak gören yaklaşım isabetli bir dikkatin ürünüdür.
Sadaka taşları, ihtiyaç sahiplerinin himayesini sağladığı gibi, onlara ‘alan el’ olmanın utanç ve ezikliğini yaşatmaması sebebiyle de gayet ‘zarif’ bir yardımlaşma şeklidir. Vakıf, zaviye, aşhane gibi yerlere müracaat edemeyen mahcup fukaranın imdadına sadaka taşları yetişmiştir. Bu vesileyle ‘alan el’ hicaptan, ‘veren el’ de gurur ve riyadan korunmuştur. Bu yönüyle ‘duygusuz madde’nin toplum hayatımızda kuvvetli bir dini-mistik, insani mahiyet kazanması olarak da değerlendirilebilir.
İyilik yapmak isteyenler, taşın oyuk kısmına para (duruma göre bırakılan ekmek, meyve, sebze, elbise de olabilir) bırakır.
(...) Minaresi olmayan küçük mescidlerde, müezzin sadaka taşına çıkıp Ezan okuduğu için bazı yerlerde bu taşlara ‘Ezan taşı’ da denmektedir.”
Elbette, infak ve sadaka da öz ve emir cihetinden değil, şekil cihetinden zamana, şartlara, yeni kültürel kabullere bağlı olarak değişiyor. Mesele bu değil, mesele ilgili değişmeleri doğru kavrayarak, infak etmede, sadakada vermede bir gerilemenin, gevşemenin meydana gelmemesini sağlamak, değişmelerin yol açabileceği boşlukları, hak ettiği yeni araçlarla, uygulamalarla doldurarak, mezkur müesseseyi sahih ve sağlam bir şekilde geleceğe taşımaktır.
Bu manda, sadaka taşları özelinde ecdadımızın yaptıklarından övünç duymak hakkımızdır.
Bu övüncü yeni araçlarla taçlandıramıyorsak bu da bizim utancımızdır.