Hüsnihatta görme ve okuma tek zemindeki iki ayrı düzeydir/ kat tır. Üstelik bu iki düzey veya iki kat sadece hüsnihatta mahsus da değildir, görmenin doğası böyledir. Örneğin, hızla seyreden bir otomobilin içindeyken camdan dışarıya baktığımızda camı değil dışarıyı görürüz. Camı görmek istediğimizde ise, camın dışındakiler görüşümüzün dışına düşer. Hüsnihatta da zemini görünür kılan istifin formuna/biçimine baktığımızda yazı geride kalır; yazıyı okumak istediğimizde ise biçim kendisini geriye çeker.
Hüsnihatta
ve
tek zemindeki iki ayrı düzeydir/
tır.
Üstelik bu iki düzey veya iki kat sadece hüsnihatta mahsus da değildir, görmenin doğası böyledir.
Örneğin, hızla seyreden bir otomobilin içindeyken camdan dışarıya baktığımızda camı değil dışarıyı görürüz. Camı görmek istediğimizde ise, camın dışındakiler görüşümüzün dışına düşer.
Hüsnihatta da zemini görünür kılan istifin formuna/biçimine baktığımızda yazı geride kalır; yazıyı okumak istediğimizde ise biçim kendisini geriye çeker.
Ama hüsnihattın her iki kattan da bir
vardır.
Biçimin seyri
in seyrine dahildir ve hüsnihatta suret
a değgindir. İdeogram/ideograph, “yazıda kelimenin harfleri gösterilmeden doğrudan doğruya fikri ifade eden işaret” olduğuna göre (Redhouse Sözlüğü), Arapça’nın söz konusu suret yoluyla ideograpik yönünü de keşfetmiş oluruz. Bu sayede Kur’an epigrafları yani besmele, kelime-i tevhid / kelime-i şehadet, hamd ve şükür ifadeleri… ile Kur’an’da geçen isimler, yani esma-i hüsna, peygamber ve melek adları, muhtelif zikir kalıpları… hüsnihatta birer suret olarak öne çıkarlar ve onları bir istifte (ilk katta) suret olarak gören mümin gördüğünü
görmüş olur.
Harfleri ve onlarla yazılanı okuma katında, okur gördüğü harfi ve dolayısıyla ibareyi kendi nefesi sesiyle dönüştürmekle yazılanın hem dışında durur hem de bizzat onun içine çekilmiş olur.
çünkü istifini okumakla hattattan bir şey
konumundadır.
çünkü ibareyi “Nun ve Kelamle ehl-i kalemin satıra dizdikleri ve dizecekleri hakkı için…” (68 Kalem, 1; Elmalılı meali) kendi nefesiyle seslendirerek hattatın onunla öğrettiğinin
si ya da onun hatırlattığı şeyin
sı olur. Bu sebeple hattat ve onun istifini okuyan “Şahitliklerini dosdoğru yapanlar” (70 Me’aric, 33) olarak ortaklaşırlar. Böylece hüsnihat da biçim/suret yoluyla seyredeni ahenkle, harf/kelime, lafız/ibare yoluyla okuyanı da öğrenmeyle veya hatırla(t)mayla aynı işte buluşturmuş ve çift katlılık ortadan kalkmış olur.
Hüsnihattın
ya da yazının
veya
anlamında
, başlı başına bir yüzeydir. Tıpkı dünyanın içinde olduğumuzu iş, eğitim, müzik, medya… dünyası gibi neredeyse sayısız bir
kuşatılmış olmamız (Heidegger) nedeniyle öteleyip, onun üstü olarak
oluşumuzu öncelememize benzer bir şekilde, bizi ilkin hüsnihattın ya da hattatın dünyasına yani onun eylem yeri olan yüz(ey)e bağlar.
Bu yüz-ey varlık veya
anlamında harflerin/kelimelerin yüz-düğü bir dünyadır. Her yüzün bir dünya sunması gereğince biz hattın işlendiği zeminde/yüz(ey)de yüz-en varlıkla/ümmetle gözümüz aracılıyla cilveleşiriz. O ümmetin figürlerinin, harekelerinin diziliminde kendiliğinden oluşan
larda (boşluklarda) gözümüzle gezinerek,
bir seyrin keyfini süreriz. Diğer bir ifadeyle dayatılmış bir
yokluğunda,
arama zorunluğundan da kurtularak
leşmiş
bir seyri tadarız.
Öte yandan, hüsnihatta
boşluğun yokluğu değildir bilakis o, dolulukta boşluğun münadisidir. “Ölçüleri biz koyduk; ne de güzel ölçmüşüzdür!” (77 Müselat, 23) mealindeki ilahî hüküme göre boşluğu, boşlukta yer tutmayı ve dolmak fiilindeki dolduran ve doldurulanın müşterekliğini ancak söz konusu boşluk ve doluluk ilişkisinden en doğru şekilde öğrenebiliriz.
Bu yazı dahil son dört yazımızı yamamıza sebep olan günümüzdeki
ya da
denen sair
hat uygulamalarına zikrettiğimiz hususlar ışığında özetle bakacak olursak şunları görürüz:
Kübik bir hat uygulaması, harflerin hem tekilliğini hem de ümmet olma hakikatini göz ardı eder.
Boşluksuzluk yani zeminin/yüz-ey’in tam doluluğuyla göze tahakküm edildiği gibi, örgütlenmiş bakış olarak perspektifi çağrıştırmak suretiyle asıl ve gölge yani boyut karmaşası içinde gözün keyfi yani normal bir istifte harflerle ve harekelerle cilveleşerek biçime katılma hakkı da ihlal edilmiş olur.
Öte yandan, hüsnihattan
dünya işleri ve bundan kaynaklanan gündelik telaşı ile Kur’an’la irtibatı kısmen
bir mümini, seyrine durduğu ya da ibadet ettiği bir mekanda Kur’an’ın kelimeleriyle, ibareleriyle, ifadeleriyle buluşturmaktır. Bu buluşturmanın Allah’ın hatırlanmasına, zikrine, emir ve yasaklarının yeniden ve yeniden öğrenilmesine hizmet edeceği aşikardır.
Bu durumda kübik ya da artistik hat uygulamalarında dini bir ibareden önce, onda ahşap doğrama kapı şekillerini, kumaş desenlerini, özünü kaybetmiş harf figürlerini görenleri suçlamamak gerekir.
Özetle hüsnihat, günümüzdeki anlamıyla sanatkarlar için değil, Kur’an’ın hadimleri ve müminlerin öğretmenleri olan hattatlar içindir.
#toplum
#aktüel
#Ömer Lekesiz