Trump’ın başkan seçilmesi durumunda, ABD ve genel olarak Batı’nın odağını Çin’e çevireceğine ilişkin projeksiyon ya da Harris’in seçilmesi durumunda Ukrayna’nın arkasında durmaya devam edeceği, ton farklılıkları olsa da her iki liderin İsrail’i savunmaya devam edeceği kestirmeleri, tek merkezli dünya ‘tiryakiliğinin’ toptancılığına yaslanıyor… Trump’ın Ukrayna savaşını gerçekten ve aniden kesip atmasının, örneğin Avrupa, İngiltere, Karadeniz ve bağlantılı jeopolitiğin üzerindeki etkilerinin Batı’nın
Amerikan nişancılığının Çin’i hedefe oturtması da öyle; Washington’da iki adayın herhangi biri bu kadar kesin nişancılığa sahip mi?
İsrail’in Batı için vazgeçilmezliğinin artık Amerika’daki güçlü lobisiyle sınırlı olmadığını, Ortadoğu’da İsrail’e ihtiyacı anlamış olmalıyız…
Avrupa’nın da koçbaşıdır İsrail ve Çin’e karşı muhakkak tutulması gereken bir ‘bunker’dir. Bunker hem sığınak işlevi görür hem lojistik. Tek başına savunma işlevini karşılayamaz, düşmanı durduramaz. Bu yüzden tüm çevresinin de tahkim edilmesi, uysallaştırılması gerekir…
Trump ve Harris arasındaki fark şu; Birincisini izah ederken ilk dönemine çok fazla bağlayıcı atıf yapıyoruz. Bazıları gerçekten sabittir. Örneğin İsrail; eğer o seçilirse, Ortadoğu’ya bakarken elimizde bir kılavuz olacağı söylenebilir…
Amerikan iç politikasında da bu türden Trump ezberleri işe yarayabilir. Mesela ekonomi politikaları. İşe yarayabilir derken, ilk dönem yaklaşımlarıyla aynı olabilir. İşe gerçekten yarar mı başka bir şey. Göreceğiz…
Detaya batmayalım, seçim kampanyası sürecinde Trump’ı durdurma ve karşısına en azından ayakta durabilen bir aday çıkarma girişimlerine baktığınızda korkunun ölçüsü de anlaşılabilir…
Hâsılı, Trump için söylenebilecek iki öngörü var; bir, geçmiş Başkanlık döneminin izlerine bakılarak takip edilecek politikalar, iki, ‘dünya için daha tehlikeli olacak’ okumalarına yaslanarak, mevcut krizleri yönetme adımlarına ve küresel hedeflerine bakılarak tahlil edilecek uygulamalar…
Bunlar özneler üzerinden tek tek tetkik edildiğinde görülür ki, çok da büyük sürprizler ortaya çıkmayabilir. Ama yaratacağı göçükleri ortadan kaldırmaz…
Esasen kostümlerdeki değişimi, 6 Ocak Kongre Baskını’nda görmeye başlamıştık…
Bu iç tarafı. Dış herkesi yakıyor; Amerikan Kartalı, Rus Ayısı, Çin Ejderhası da müstakbel yeni dünyanın önderlik/güç amblemleri olamaz artık…
Ukrayna’dan Rusya, Vatikan, İstanbul’a sirayet eden Hıristiyan-Ortodoksluk çatlakları ile İsrail soykırımının Kutsal Topraklarla savaşı da odur…
Kaptan Nemo (Denizler Altında 20 bin fersah), Dr. Jekyll ile Bay Hyde, Dorian Grey, CIA’den Tom Sawyer, majestelerinin bıkkın ama sadık hizmetkârı Allan Quartermain, Vampir Mina Murray, vs…
Bana bıraksanız, ‘Küçük Prens’i (Antoine de Saint-Exupery), ‘Hayvan Çiftliği’, (George Orwell), ‘Fahrenheit 451’ (Ray Bradbury)’i de eklerim; hepsi birden yeni dönemde artık olmayacak!..
Ara ara hep hatırlattığım, “2028 başkanına bakalım” tavsiyesi odur. Şu an ortada yok. Sorun da burada…
Kimdir, ‘nedir’, rakipleri kimlerdir?
İkisi de, ‘Harris de Trump da dünya için fark etmeyecek, Türkiye için de fark etmeyecek, etmemeli’ kestirmesinin sebebi bu…
Eski düzen ile yeni düzen arası kaostur…
Yapmadan önce bozulur…
Dert şu ki, “yapan bozuldu”…
El yordamıyla, öğrendikleri kadarıyla yapılacak iş değildir…
Kafa karışıklığı kaosun, geçişin doğasında vardır…
O halde…
Doğru yoldasınız...