ABD Savunma Bakanlığı’nın 15 Kasım’da Kongre’ye sunduğu, iki ülke ilişkilerinin değerlendirildiği raporun, “Türkiye sıra dışı jeostratejik ülke” tarifi ile, Cuma günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Şu anda Türkiye’nin yönetimi dış politikada destan yazmaktadır. Ve bunu dünyanın devleriyle birlikte yazmaktadır. Hem diplomatik anlamda hem askeri anlamda bunu başarmış bir Türkiye var” sözlerinin kesiştiği nokta, Başkan Trump’ın Suriye’den çekilme kararıdır...
Türkiye’de, üzerine gidilmesi halinde ABD’nin gerileyeceği tezini savununlar çok dar bir kesimi oluşturuyordu. İtiraz edenler, daha doğrusu konuyu anlamayanlar ise iki kesimden; bir, ‘muhalefette tasvip olmaz’ sabitine sarılanlar ile nasıl göründüklerinin farkına varamayacak biçimde “Amerikancılık”a batmışların ittifakı ve...
İki, bu iddianın bölgesel, küresel, iç payandalarının nasıl birleştiğinin asla farkında olmadan, bu nedenle sonuçlarına da katkı sunamayacak olanlar, popüler deyimle “ver mehteri”ne yatırım yapanlar...
‘Sıra dışı jeostratejik ülke’ tarifi, artık ‘ne yapacağını kestiremiyoruz, Ankara’yı yönetemiyoruz, yönlendiremiyoruz’un da itirafıdır. ‘Olağan dışı’ bir ülke vardır ve onu durdurmak için emsali olmayan yöntemler dâhil bütün yollar tüketilmiştir.
Türkiye’nin iç politik dinamiklerindeki köklü ve hızlı değişim ile küresel düzendeki ‘yapı yıkım/yapım’ sürecinin farklı saiklerle ama aynı zaman ve zeminde buluşması tokat şiddetinde sinerji yarattı. Bu da kamuoyunun ilgi ve ulusal güvenlik hassasiyetlerinin ilk sırasına “bölge ve dünya”yı oturttu. Uzun süre de öyle olacak...
İşte o gerçekten az sayıdaki dış politikaya kafa yoranlar kesiti; ABD’nin gerilediğini, gerilemeye devam edeceğini, hele Suriye’den çekilmesi halinde, net biçimde bölge ve bölgeyle ilgili tüm ülkelerin politikalarını etkileyeceğini, dahası, gerçek düşünce ve politikalarını da “aleni” hale getireceğini gördü, tv program ve köşelerinde savundu.
Türkiye’nin PKK/YPG/PYD’ye yönelik askeri tehdidi, ABD (ordusu) için zemini üzerinde durulamaz, hatta “arada/çapraz ateşte kalma” riskiyle karşı karşıya getirdi.
Tek bir hamlede, “Büyük Ortadoğu’da kurulmuş tüm Türkiye karşıtı ittifaklar” ile beslemelerinin ağır yara alabileceğini, hatta içe çökebileceklerini gördüler.
Öyle de oldu ama bundan sonra ortaya çıkan tablo, yukarıda tarif edilen iki “ortalama” kesimin ne anlayabileceği ne de yönetebileceği yepyeni bir durumu masanın tam ortasına getirip koydu!..
Türkiye, sıra dışı jeostratejik bir ülkenin daha da üstüne çıkma potansiyeline erişti ve “ilişkileri”, bunlardan ürettiği etki, süper güçler seviyesine, bazen onları da aşarak evrildi!
En basit haliyle; NATO/ABD mirası “orta boy ülke” standartı/dayatması bir yana, dört yönde stratejik obruklar yaratma kapasitesine sahip, dört deniz havzasının tek miğfere dönüştüğü alana basan, herhangi bir ülkenin gözardı etmesi veya bir başkasına yakın olmasına katlanamayacağı “joker”e dönüştü...
Şimdi onların tarifiyle -ve bizim de memnuniyetle kabul edeceğimiz- “aşırı güçlü bir Türkiye” var ortada. ‘Aşırı’ ifadesi ‘olmaması gerek’ manasında değil, “bu nasıl, kimlerle yönetilecek” formundadır.
Yeni şartlar dış politika aksamlarında kusursuz bir bileşim talep ediyor.
Ankara’da buraya kadar getiren ve bu yeni unvanı omuzlamaya aday/hazır bir yönetici grubu Cumhurbaşkanı himayesinde zaten var. Keza, ulusal güvenlik mimarisinin Dışişleri, Savunma, İstihbarat ayakları içinde de mevcutlar var. Ama şimdiye kadar “idare eden/edilen”, akademik, entelektüel, medya, siyaset, kanaat önderlerinin “up grade” edilmesi gerekiyor.
Nasıl?..
Seçimler bu doğal seleksiyonu tetikleyebilir...
Fransa, Almanya ve İngiltere, bölgedeki pozisyon ve politikalarını açık ettiler ve artık kimin nerede yer aldığını, Türkiye dâhil dengelere nasıl baktıklarını biliyoruz.
Rusya-İngiltere yakınlaşması gibi “mucizevi” gelişmeye temkinli yaklaşmak doğal haktır. Ama bu cümle kuruldu bir kere!
ABD-Türkiye yakınlaşmasının önü açılmıştır ve bunun Rusya ile birlikte nasıl yönetileceği ayrı bir terazi gerektiriyor. Trump, Türkiye’ye gelebilir ve Kushner’i de kulağından tutup getirebilir!
Konu açılmışken, sessizler konuşurken, konuşurken susan İsrail’i iyi izlemek gerekiyor.
ABD’ye güvenmek konusundaki şüpheler hiçbir zaman ortadan kalkmamalıdır. Ama bu sefer kendi sözleri dışında, olaylar da tavrını destekliyor. Savunma Bakanı’nın istifası, CENTCOM komutanının midesine inen yumruk, CIA’in durumu kavradığını gösteren brifingleri gibi...
Türkiye’ye sunulan paketteki-FETÖ, Patriot kararı, Suriye ricatı, Halk Bankası yöneticileri, olur olmaz ayrı-hediyeleri Beyaz Saray’ın Türkiyesiz ‘tamamen yalnız’ kalacağını gördüğü anlamına geliyor. Elin mahkûm halleridir.
Suriye krizinin büyük bölümünde ‘içerdekilerin’ de ellerini ovuşturarak destekledikleri “Türkiye-DAEŞ ilişkisi” iddiası, bugün, bizzat Başkan Trump’ın ağzından “DAEŞ’i siz halledersiniz, değil mi” teslimine bağlanmıştır.
Nihayet Tump’ın kararının, BM aracılı ‘Cenevre’deki Soçi toplantısı’na denk gelmesi de beyaz bayraktır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.