EDISYON:

Yerli filmin zaferi

00:008/02/2012, Çarşamba
G: 5/09/2019, Perşembe
Mustafa Kutlu

Alafranga aydınlar uzun yıllar yerli filmleri (Yeşilçam) aşağıladılar, onlarla dalga geçtiler. Sinematek çevresinde toplanan bu kesime karşı yerli filmciler halka dayanarak bir mücadele verdi. Çünkü yerli filmi halk belirliyor (Yapımcılar halkın eğilimlerine göre film üretiyorlardı), yani halkın parası sermayeyi sağlıyor, (Yeşilçam''a ciddi bir yatırım yapılmamıştır) ve sektör bu şekilde ayakta kalıyordu.Rahmetli Halit Refiğ bu sebeple bu sinema için "Halk Sineması" tabirini kullanmıştır.Halkın

Alafranga aydınlar uzun yıllar yerli filmleri (Yeşilçam) aşağıladılar, onlarla dalga geçtiler. Sinematek çevresinde toplanan bu kesime karşı yerli filmciler halka dayanarak bir mücadele verdi. Çünkü yerli filmi halk belirliyor (Yapımcılar halkın eğilimlerine göre film üretiyorlardı), yani halkın parası sermayeyi sağlıyor, (Yeşilçam''a ciddi bir yatırım yapılmamıştır) ve sektör bu şekilde ayakta kalıyordu.

Rahmetli Halit Refiğ bu sebeple bu sinema için "Halk Sineması" tabirini kullanmıştır.

Halkın eğilimleri geleneklerinden, kültüründen, efsane ve masallardan, destanlardan, orta oyunu ve Karagöz''den geliyordu. Alafranga aydınlar yerli filmlere "masal anlatıyor" diye dudak bükerken "masal"ı küçümsüyorlardı.

Aslında devlet de, batılaşmacı kültür siyaseti ile bu alafranga aydınların yanında yer almıştır.

Bakınız bu ülkede Devlet Tiyatroları vardır. Devlet batıdaki gibi tiyatroyu yüceltmiştir. Oysa bize batıdan gelen ve azınlıklar eliyle yürütülen tiyatro halk tarafından tutulmamıştır.

Anadolu''da (halkı eğitmek için) pek çok ilde Devlet Tiyatrosu açılmış, tiyatro sanatkârları bu kuruluşlarda maaşlı memur olarak çalışmışlardır. Buna rağmen aralarında devlet için "Gölge etmesin, başka bir şey istemeyiz" diyenler çıkmıştır. Devlet Flarmoni Orkestrası vardır. Devlet Opera ve Balesi vardır. Devlet Konservatuvarları vardır. Devlet Koroları vardır. Devlet Resim ve Heykel Müzesi vardır. Devlet Halk Dansları Topluluğu vardır. Ama devlet sinemaya hiç yatırım yapmamış, yardımcı olmamış, sadece sansür uygulamıştır. Bu tutum seneler sonra değişmeye başlamış; devlet sinemanın önemini kavramış; şûralar, kongreler toplamış ancak yine dişe dokunur bir yatırım yapmamıştır. Son yıllarda film çekenlere, senaristlere sembolik para yardımları yapılıyor. (Sayın Sami Şekeroğlu''nun Türk Film Arşivi''ni kurduktan sonra bir de Sinema-Televizyon Mektebi inşa etmesinin hakkını vermek lazım).

Buna mukabil yerli filimler eletrik ulaşan köylere kadar yayılmış, bazı yapımlar kapı-baca kırılarak izlenmiş, aylarca vizyonda kalmıştır. Halk bu yıllarda sinemayı ucuz bir eğlence vasıtası olarak görüyor, kendi eğilimlerine yaklaşan yapımları tutuyordu.

Ne zaman ki televizyon yayımı başladı, yani sinema evlere girdi; garip bir şekilde on-on beş yıl sürecek bir anarşi ortamı doğdu, halk sokağa çıkamaz oldu, sinema eski parıltısını kaybetti. Salonlar kapandı, sektör seks filmlerinden medet ummaya çalıştı, bu da yeterli olmayınca yerli sinema bir bakıma battı.

Ama sonraları kendini toparlayarak küllerinden doğdu. 2012''ye gelindiğinde tablo nasıl oluşuyor, ona bakalım. Gazeteler şunları yazıyor:

Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürü Doç. Dr. Abdurrahman Çelik, 2005 yılından bu yana Türk sinemasının büyük bir büyüme yakaladığını, Türkiye''nin Avrupa''nın lider ülkesi konumuna geldiğini bildirdi. Çelik, "2005 yılında Türk sinemasının gişe hasılatı 177.5 milyon TL iken, 2011 yılı sonu itibariyle 398.5 milyon TL olmuştur. Buna paralel olarak Türk filmlerinin hasılatı 69.8 milyon TL''den, 183.7 milyon TL''ye çıktı. Kendi filmini izleyen seyirci oranına baktığımızda Avrupa''da Fransa hep liderken, son 4 yıldır liderliği Türkiye almıştır. Avrupa''da en çok kendi filmini izleyen ülke Türkiye''dir" dedi.

Sanat filimleri alanında da Türk yönetmenlerin çektikleri filimler uluslararası festivallerde ödül üzerine ödül kazanıyor.

Bunların bir kısmı "modernizmin yerlileşmesi" üzerine bina edilmiştir. Bir kısmı ise düpedüz yerli ve milli olarak çığır açmıştır. Yönetmen olarak rahmetli Ahmet Uluçay, Semih Kaplanoğlu, Mahmut Fazıl Coşkun bunlardan üçü. Onların ardından genç bir sinemacı kuşağı geliyor. Gişe yapan filmler ise Yeşilçam geleneğini yenileyerek yürüyorlar. Cilalı İbo, Turist Ömer tiplerinin başarısını, bugün Şahan Gökbakar ile Ata Demirer ve Cem Yılmaz''ın tipleri devam ettiriyor. Pek tabii teknik imkanları ve sinemanın genişleyen kültürünü kullanarak.

"Modernizmin yerlileşmesi" siyaset, ekonomi, sanat ve kültür alanlarında gördüğümüz yepyeni bir olgudur. Üzerinde durulması gerekir.

Türkiye bir yandan dindarlaşırken öte yandan modernleşiyor. Bu çelişkiyi iyi analiz etmeliyiz.

Büyük fotoğraf budur.

Alafranga aydınlar hâlâ durdukları yerde duruyorlar. Ülkede hiçbir tesirleri kalmamıştır. Ama yine de hakim sermayenin desteğinde ve bu defa popüler hale dönüşerek seslerini eskiden olduğu gibi medyada ve sosyal medyada yükseltiyorlar.

Buna aldanmayın. Kuru gürültüdür. Aslına bakarsanız ne dünyada ne de Türkiye''de sosyalizm sonrası "düşün peşime" diyen bir fikrî akım görülmedi. Dünya fikrî açıdan bir çöldür. Yerli ve milli hamlenin yaptığı, el yordamı ile hakikate ulaşmaya çabalamaktır. Bu yolda çok fırın ekmek yemek lazım.

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.