Yeni insan

04:0027/11/2024, Çarşamba
G: 27/11/2024, Çarşamba
Mustafa Kutlu

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik, Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle! Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle.. Yahya Kemal altı beyitlik “ Akıncı ” şiirinde cedlerimizin gaza için yaptıkları seferleri pek güzel özetler. Menkıbe şöyle : Bu seferlerden birinde askerimiz bir üzüm bağı yanından geçiyor. Heveslenip birkaç salkım üzüm koparıyorlar. Bağ sahibi yok, bekçi yok, ücretini mecburen bir keseye koyup asma dalına asıyorlar. Bu bir ruhî, ahlâkî

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik,

Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik

Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle!

Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle..


Yahya Kemal altı beyitlik “
Akıncı
” şiirinde cedlerimizin gaza için yaptıkları seferleri pek güzel özetler.
Menkıbe şöyle
: Bu seferlerden birinde askerimiz bir üzüm bağı yanından geçiyor. Heveslenip birkaç salkım üzüm koparıyorlar. Bağ sahibi yok, bekçi yok, ücretini mecburen bir keseye koyup asma dalına asıyorlar.

Bu bir ruhî, ahlâkî asalettir. Bizler akıncıların torunları olarak bu menkıbelerin çocuklarıyız.

Geçtiğimiz eylül ayında TV ekranlarına bir görüntü düştü.

Çocuklu bir aile Bursa köylerinden birinin yanından geçiyor. Yol kenarında şeftali bahçeleri. Çocukların ısrarı ile bir miktar şeftali alıyorlar. Bahçe sahibi yok, bekçi yok. Bu aile aynen akıncı cedlerinin yaptığı gibi bir kâğıda “Kardeşim! Bir iki kilo şeftali aldık. Helâl edin. Ücreti ilişiktedir” diye yazıp; bir elli lira ile birlikte şeftali dalına iliştiriyorlar. Bu sahneler görüntüde yok, ama tahmin edilebilir. Bahçe sahibi neden sonra geldi, bu notu ve parayı gördü, gözleri yaşardı. Hadiseyi filme çekmiş, TV’ye göndermiş. Gördük, bizlerin de gözleri yaşardı.

“Elhamdülillah” aynı ruh ve ahlâkî asaleti taşıyoruz. Bu güç ve iman ile 15 Temmuz’da bir destan yazdık.
Bakınız “
biz
” diyorum. Fatiha sûresinde de “Ancak sana kulluk eder ve ancak senden yardım isteriz” diye geçer.
Burada “ben” demiyor, “biz” diyor.
“Biz”den kasıt “
cemaat
”tir. “
Ben
demek terk-i edeptir. Benlik ve bencilliği çağrıştırır (Şu bildiğiniz “birey”). Oysa biliyoruz ki “Cemaatte rahmet ayrılıkta azap” vardır.

Ölçü şudur: Cemaat ferdi ezemez. Ezerse şahsiyet oluşamaz. Fert ise muktedir olduğu zaman cemaate hükmedemez. Hükmederse buna istibdat denir.

Gelelim “yeni insan”a.

Yeni insan “ben, ben” diye kasılıyor, çırpınıyor. Kimdir bu “yeni insan” neyin nesidir?

Efendim
Mustafa Akar
gözetiminde çıkan “
Lacivert
” dergisi, eylül sayısını “
yeni insan
”a ayırmış. İyi de etmiş. Batı’da, kapitalizmin kucağında doğup, iyice azmanlaşarak bize de intikal eden bu “yeni insan” pek de insan sayılmaz. Kapitalizm ve sekülarizm hayatımıza musallat olduğu, iktisat ve siyasetimizi ele geçirdiği için ruhumuzu ve ahlâkımızı kemirmekte, yeni nesilleri kendisine benzetmektedir.
Tehlike çanları çalıyor.

“Lacivert” dergisi bu tehlikenin boyutlarını dile getiriyor.

“Yeni insan”ın vücut bulduğu ortam, sanal âlem ile teknolojidir. Nabi Hoca
(Nabi Avcı) “İnsan insanın gölgesinde yetişir”
diyor.

(Burada bir ilave yapayım Hocam. Gölgesinde insanların yetiştiği kişi “iyi insan”dır. Kötülerin gölgesi olmaz).

Her işin başına “
muhabbet
”i koyuyor ve ilave ediyor: “Muhabbet teknoloji ile yapay zekâyla vs. olmaz.” Altını çizdiği bir başka önemli husus şu:
“Bilgiyi öyle bir konuma oturttuk ki hikmet kayboldu.”
Nabi Hoca aşağıda vasıflarını sayacağımız “yeni insan” karşısında umutsuz değil, bilakis “Yapay zekâ ilk soruyu sormuyor, ilk soruyu hep insan soruyor ve insan soracak” diyor.

Dergide ayrıca Mustafa Merter, Hilmi Demir, Necdet Subaşı, Birol Biçer, Enis Doko ve başka yazarların yazıları var. Ayrıca Savaş Ş. Barkçin ile yapılmış bir konuşma yer alıyor.

Şimdi bu yazılardan aldığımız alıntılarla şu “yeni insan”ı tanıtmaya çalışalım.

Gelişme, teknoloji ve yeni söylemler şemsiyesi altında geleneksel dünyanın binlerce yıllık birikimiyle meydana gelmiş olan bütün kurum ve değerleri; daha açıkçası din, maneviyat, ahlâk, cinsiyet, eğilimler ve en önemlisi insan anlayışını dışlayan, “yeni bir insan tasarımı” tüm dünyaya telkin edilmeye çalışılıyor.

Bugüne kadar “anormal” kabul ettiklerimizi birkaç sene içinde “normal” görmemizi isteyen bir propaganda, reklâm, beyin yıkama ve algı yönetimi ile karşı karşıyayız.
İnsan özne olmaktan çıkarılıp “nesne”ye dönüştürülmek isteniyor.
Tanrı’nın yerine bilim ve teknoloji geçiyor. Ahlâk izafileştirilerek yerine “benci, bireyci”, egoizm, hedonizm ve sorumsuzluk konuyor.

Burada şu “haz ve hız” peşindeki insana da değineyim. Bu yolda yürümek için “keçeyi sudan çıkarmış olmak” lazımdır. Yani fukaranın işi değil. Son model bir araba önümüzden “vınnn…” diye geçer; sen babadan kalma arabayla ona özenip gaza basarsan “tınnn…” diye bir ses çıkar.

Mustafa Merter
şöyle diyor: “İnsanlığı tamamiyle kontrol etmek için otoriteye karşı savaş açtılar. Aile içinde baba otoritesini, makro planda da devlet otoritesini hedef aldılar.”
Merter bu savaşta vakit kaybetmeden bir
“Yüksek Stratejik Sosyal Araştırmalar Enstitüsü
” kurulmasını teklif ediyor. LGBT propagandası, paganizmin yaygınlaştırılması, kimliksizlik, aidiyetsizlik, evlenmekten, çocuk yapmaktan, sorumluluk almaktan uzaklaşmak, sosyal medya düşkünü olmak “yeni insan”ın özelliklerinden.
Tüketim toplumunun moda eğilimlerine kapılan bu “yeni insan” dayatması ülkemize, insanımıza, yeni nesillere musallat olmuş bir fırtınadır.

Bu fırtına karşısında sağlam durmak için dergide yazıları olanlar bazı teklifler sunuyor. Birkaçını alıyorum:

*“Hakk’a döneceğiz, kayıtsız şartsız adam gibi adam, mümin gibi mümin olacağız. Başka çare yok.”

*“Velilerin, mürşidlerin meclislerinde, sohbetlerinde bulunup onların sözlerinden aldığımız ilhamla hayatınıza yön verin.”

*“Ekranlarımızı âdeta sterilize edecek bir sisteme ihtiyacımız var.”

*“Kimse kusura bakmasın, dini cemaatlerin, din eğitiminin mevcut hâli ile ülkemizde gençleri paganizmin pençesinden kurtarması zor. Artık yeni şeyler demek lazım.”

*“Felsefe ile ilgilenmek, düşünmek ve daha derin bir birey olmaya çalışmak.”

Bunlar iyi niyetli sözler
. Ancak “daha derin” tedbirler için; kapitalizmin tekerine taş koymak için, “
dursun bu hayasızca akın
” diyorsak; ülkemize ve dünyaya yeni bir “hayat tarzı” getirecek “sistem” teklifini oluşturmamız gerekir. O nedir?
“Yeni bir siyaset-yeni bir iktisat-yeni bir hukuk
”tan oluşan bir sistem.

“Ooo… Uzun iş” demeyin.

Karınca misali yola çıkın.

Ben fukarâ-yı ümmetten bir hikâyeci olarak akademya ve ulemanın dikkatini çekmek üzere üç işaret fişeği fırlattım. Üç kitap.
Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş-Akıntıya Karşı-Kendini Aş Haddini Aşma
(Dergâh Yayınları). Umarım “sistem” arayışında olanlar için faydası dokunur.
#birey
#toplum
#Mustafa Kutlu