Teknoloji yahut konfor

04:0013/11/2024, الأربعاء
G: 13/11/2024, الأربعاء
Mustafa Kutlu

Teknoloji; meselâ çağrı cihazları ile bize uzakları yakın etmişti. Kim derdi ki bu âletler gün gelecek birer bomba olacak; taşıyanı öldürecek. Telsizler dahi öyle oldu, hepsi birden patladı. Onlarca ölü, binlerce yaralı. Konforun bedeli. Bir panik başladı. Başta cebimizde taşıdığımız telefonlar olmak üzere; evimizde, yöremizde bulunan elektronik âletlerin alayı ya uzaktan kumanda ile birer bomba olursa. Olur mu? Ölümcül bir tereddüt. Olmaz olmaz, merak etmeyin, panik yok. Ardından daha derin bir

Teknoloji; meselâ çağrı cihazları ile bize uzakları yakın etmişti. Kim derdi ki bu âletler gün gelecek birer bomba olacak;
taşıyanı öldürecek. Telsizler dahi öyle oldu, hepsi birden patladı. Onlarca ölü, binlerce yaralı. Konforun bedeli.

Bir panik başladı.

Başta cebimizde taşıdığımız telefonlar
olmak üzere; evimizde, yöremizde bulunan elektronik âletlerin alayı
ya uzaktan kumanda ile birer bomba olursa.
Olur mu?
Ölümcül bir tereddüt.
Olmaz olmaz, merak etmeyin, panik yok. Ardından daha derin bir tartışma: Teknoloji (Msl: Yapay zekâ) “nötr”dür. İyiliğe kullanırsan iyi, kötülüğe kullanırsan kötü olabilir. Her şey insan elinde. Kumanda sende; zararlı bir yayın varsa ekranda düğmeye bas değiştir, faydalı kanala geç.
Teknoloji araçtır. Bilim de öyle.
Öyle mi?
Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün meselenin esasına dair mühim bir yazı yayımladı: “Bilim ve teknoloji” (
23 Eylül 2024, Yeni Şafak). Öğün şöyle diyor:

“Âletlerin tuhaf bir târihi var. Onları tasarlayan ve üreten biz insanlarız. Modern bilim, fen sahasında âletlerimizi hem nicelik hem de nitelik açısından muazzam bir gelişmişlik seviyesine çıkardı. 19. ve 21. asır arasında, son iki buçuk asırda oldu bunlar.

Bu hızlı gelişmeler başlangıçta, binlerce senedir
tabiata bağımlı yaşayan
(ben bağımlı yerine “uyumlu” diyorum) ve âletler itibarıyla donanımı sınırlı insanlığı çok farklı bir vasata taşıdı. Herkes, bilim ve fendeki bu gelişmelerin
insanın yararına
olduğunu düşünüyordu. Bilhassa entelektüeller arasında çok yaygın olan bakış, teknolojik buluşların insanı
tabiattan özgürleştireceği, zihnen ve ruhen kendisini gerçekleştireceği çok mütekâmil bir medeniyet seviyesine ulaştıracağı
yolundaydı. Bilim insanlığa güven veriyordu. Sıradan insanlardan oluşan büyük kitlelerin ise, işin bu boyutuyla pek de alâkadar olduğunu zannetmiyorum. Onlar daha çok teknolojik ürünlere sâhip olarak daha uzun, daha sağlıklı ve
konforlu
yaşayacağını düşünüyordu.”
Bu gelişme, tarihte “
Güzel Zaman
” diye bilinen 1870-1914 arası bir rüya olarak sürdü. Tâ ki I. Cihan Harbi felâketine kadar. Savaş “bilim ve teknoloji”nin sorgulanmasını getirmişti.
“Bâzıları bu nimetlerin, çarpık
kapitalizmin fişeklediği
gelişmeler olduğunu görmüşlerdi. Bunu görenlerin bir kısmı, ahlâkî sâiklerle anti-teknolojist bir kulvara kayıyordu. Daha büyük bir kesim ise, kapitalizmin doğrudan fişeklediğini bilseler de,
kapitalist içeriğinden arındırılabilirse
, bilim ve teknolojinin insanlığın hayrına yeniden yapılandırabileceğini zannediyorlardı.”
Bu endişe Müslümanlar arasında “
Bilimin İslâmîleştirilmesi”
tartışmasını getirdi, lâkin bir sonuç alınamadı.
Meselenin esası şudur: Bilim ve teknolojiyi belli bir yöne doğru kanatlandıran kapitalizmdir. Bu “yön” insanlığın aleyhine, patronların lehinedir.

Süleyman Seyfi şöyle devam ediyor:

“II. Umûmî Harp sonrası, bilhassa 1950’lerden itibaren üretimin ve tüketimin mâhiyeti ve veçhesi değişti. Bilhassa ABD’nin başını çektiği yapısal bir dönüşüm süreciydi bu. O güne kadar
kamusal ihtiyaçları önceleyen kapitalizm, bireysel ihtiyaçların karşılanmasına
evrildi. Avrupa ve Sovyetler’in kamuculuğu bunun gerisinde kaldı. Yeni kapitalizm,
tüketim kültürünü de bireyselleştirdi.
Aslında bireysel ihtiyaçlar, kamusal olanlara göre çok sınırlıydı. Onları hormonlamak ve büyütmek gerekiyordu. En temel ve tabiî olan ihtiyaçlar bile, sinema, TV ve yoğun reklamasyonlarla sonu gelmez
sun’i fantazmagorik ihtiyaçlara
dönüştürüldü.”
Bu gelişim ABD “hayat tarzı”nın tüm dünyayı istilâ etmesi ile sonuçlandı. Çok sofistike bir kapitalizm idi bu. Sistem çok geçmeden hayatı sun’î ve sanal bir dünyaya taşıdı.
Dijitalleşme bu sanallığın en yoğun aşamasıdır.

Aynı gün aynı gazetede (24 Eylül 2024) Aydın Ünal “teknoloji” hususundaki endişelerini şöyle dile getirdi:

“Türkiye’de kullandığımız otomobilden klimaya, cep telefonundan robot süpürgeye kadar internete bağlı veya uyduyla irtibatlı her cihaz, fiziksel bomba olmasa bile bizi izleme ve dinleme silahına dönüşebilir. Dönüşmediği de ne malum?

Müslüman’ın Müslüman kalarak nasıl teknoloji üretebileceğine henüz cevabımız yok
lakin en azından bu cevabı buluncaya kadar kullandığımız teknoloji için radikal kararlar alma zorunluluğumuz var. Yabancı menşeli teknolojinin bu kadar rahat, bu kadar serbest biçimde dolaşıma girebildiği bir ülke asla bağımsız olamaz.
Lübnan hadisesi bize gösterdi ki ihtiyacımız olan teknolojiyi kendimiz üretmek zorundayız.
Ama üretemediğimizden de mümkün olduğunca uzak durmak zorunda olduğumuzu atlamayalım. Rusya bunu başardı, başarıyor; biz neden yapmayalım?”
Peki, ne yapmalı?

Bu konuda üç kitap yayımladım. Bir reçete yazmadım elbet; ancak meseleye sahip çıkacağını umduğum mesuliyet sahibi akademya ve ulemaya birer işaret fişeği olsun istedim. Neticede ben bir hikâyeciyim ve bir ütopya kuruyorum. Ama unutmayın tüm devrimci atılımlar bir “ütopya” ile başlar.

Birol Biçer ne yapmak istediğimi şöyle özetliyor:

“Onun kadim gelenek ve İslâm’ın imbiğinden süzerek önerdiği çözüm silsilesini belki birkaç başlıkla şöyle özetlemeye çalışabiliriz. Toprağa dönüş, yıkıcı-kirletici teknoloji ve sanayie direniş, Hududullah’a riayet, kanaat ekonomisi, nefsi dizginlemek, tüketim toplumundan yüz çevirmek, ne Tanrı ne de sınır tanıyan küresel kapitalizme kafa tutmak, Hakk’ın belirlediği ilkeler üzerine kurulu bir “Ahlâk Nizamı”nı dirilterek akıntıya karşı dik duruş, modernitenin bizim için yazdığı kurgunun tersine gelenekten, kadim değerlerden beslenerek kendi hikâyemizi kurmak, tabiatla barışık yaşamak, paylaşmak ve makul ölçülerde minimal bir hayat tarzı.”

(Sabitfikir, s. 156. Şubat 2024)

#teknoloji
#toplum
#Mustafa Kutlu