Sözün kıymeti kaldı mı?

04:0018/12/2024, Çarşamba
G: 18/12/2024, Çarşamba
Mustafa Kutlu

Bu soruya aşağıdaki sorularla cevap veren olacaktır. Hangi söz? Kimin sözü? Ne diyor? Her ne kadar “sözel” olanın yerine “görsel” olan geçti diyerek; Jack Ellul’dan naklen “sözün düştüğü” söylenebilirse de biz o fikirde değiliz. Sözün esası “Kelâmullah”tır ve kıyamete kadar değişmeden kalacaktır. Mesele ona ne kadar önem verdiğimiz, benimsediğimiz, onun gösterdiği yolda yürüdüğümüzdür. Bu bir yana; birbirimizi dinliyor, anlıyor, ona göre hareket ediyor muyuz? Yoksa kimse kimseyi dinlemiyor; sözümüz

Bu soruya aşağıdaki sorularla cevap veren olacaktır.

Hangi söz?

Kimin sözü?

Ne diyor?

Her ne kadar “sözel” olanın yerine “görsel” olan geçti diyerek; Jack Ellul’dan naklen “sözün düştüğü” söylenebilirse de biz o fikirde değiliz.

Sözün esası “Kelâmullah”tır ve kıyamete kadar değişmeden kalacaktır. Mesele ona ne kadar önem verdiğimiz, benimsediğimiz, onun gösterdiği yolda yürüdüğümüzdür.

Bu bir yana; birbirimizi dinliyor, anlıyor, ona göre hareket ediyor muyuz?

Yoksa kimse kimseyi dinlemiyor; sözümüz suya yazılan yazılar gibi kaybolup gidiyor mu?

Madem “söz” söz konusudur, şahit olduğum bir hadiseyi naklederek nerede durduğumuzu belirtmek istiyorum.

Söz muhatabına ulaştı mı yankısını bulmalıdır. Yankısı gelmeyen sözün kıymet-i harbiyesi yoktur.
Yahu insan hamamda niye türkü söyler? Ses yankısını bulsun diye.

Ne demişler:

Aynaya ayna görünür ancak düşünde

Sessizliktir sessizliğin bekçisi.

Bir tarihte aydınların uğrak yeri olacak, adına “
Âşıklar Kahvesi
” denilen bir mekânın açılış gününe katılmıştım.

Profesörler, gazeteciler, yazarlar, şairler, müzisyenler bir araya gelmiş. Her fert yanındaki ile konuşuyor, salonda bir uğultudur gidiyor.

Bir de âşık davet etmişler.
Güya çalıp söylesin diye.
Adam ceket-kravat, ütülü gömleğin verdiği terli sıkıntıya rağmen çalıp söylüyor; elinden geldiği kadar hünerini sergiliyor.
Lâkin kimsenin umurunda değil.
Aydınlar limonata içip pasta yiyerek, cıgaralar fosurdatarak ha babam konuşuyor.

Âşık bu duruma sabretti, sabretti; sonunda dayanamayıp çalıp söylediği türküyü kesti.

Saz kesilince, biri “Dikkaaat” demiş gibi salonda bir sessizlik oldu.

Gözler âşığa döndü.

Niye kestin der gibiler.

Âşık kızardı-bozardı, boğazını bir iki öksürüp temizledi, son bir gayretle patladı:

– Hocalarıma, misafirlere saygımız sonsuz. Özür dilerim efendim. Şurda neredeyse yarım saattir çalıp söylüyorum, kimseden bir karşılık görmedim.

Salonda şaşkınlık:

– Nasıl yani?

– Yahu sizler hiç âşık kahvesine gitmediniz mi; hiç koşma, atışma dinlemediniz mi?

Bir âşık çalıp söylüyorken sesler kesilir âşık dinlenir, bununla da kalmak olmaz, eğer iyi bir dörtlük, güzel bir nükte patlatmış ise.

– Eee!..

– Yaşa âşık, var ol, nur ol!.. diye alkış tutulur.

– Doğru ya! Haklısın valla!..

– Sizlerden bir ses çıkmayınca, burada sazımızın-sözümüzün at fışkısı kadar değeri yok dedim, özür dilerim.

Salonda bir uğultu koptu, herkes âşığa hak veriyordu, ama işin endazesi kaybolmuş, büyü bozulmuştu.

Daha sonra gelen ısrarlar üzerine âşık her ne kadar yine çalıp söylediyse de, ne sazında ne sözünde tat kalmıştı.

#söz
#kelam
#Mustafa Kutlu