“Öteki” diye biri yok

04:009/05/2018, Çarşamba
G: 9/05/2018, Çarşamba
Mustafa Kutlu

‘Öteki’nin olması için kişinin öncelikle ‘ben’ demesi gerekir. Oysa bizim ahlak ve itikadımızda ‘ben’ demek terk-i edeptir. Terk-i edeptir, çünkü bunu diyen ‘benlik davası’ güdüyordur.‘Benlik davası’nın aslı kişinin Hakk’ı inkar ile kendini (insanı) dünyanın merkezine koymasıdır. O Tanrı’nın varlığını özgürlüğe mani görür. Aklınca Tanrı’dan kurtulunca özgür olacaktır. Bunun bir adı da ‘kibir’dir. Kibrin en üst makamı, nefsin ihtirası, şeytanın saptırmasıdır.Oysa inancımıza göre kişi ancak Allah’a

‘Öteki’nin olması için kişinin öncelikle ‘ben’ demesi gerekir. Oysa bizim ahlak ve itikadımızda ‘ben’ demek terk-i edeptir. Terk-i edeptir, çünkü bunu diyen ‘benlik davası’ güdüyordur.



‘Benlik davası’nın aslı kişinin Hakk’ı inkar ile kendini (insanı) dünyanın merkezine koymasıdır. O Tanrı’nın varlığını özgürlüğe mani görür. Aklınca Tanrı’dan kurtulunca özgür olacaktır. Bunun bir adı da ‘kibir’dir. Kibrin en üst makamı, nefsin ihtirası, şeytanın saptırmasıdır.

Oysa inancımıza göre kişi ancak Allah’a ‘kul’ olursa hürriyetine kavuşur.

Süleyman Uludağ Tasavvuf Terimleri Sözlüğü’nde (Marifet Yay., 1995) ‘hürriyet’i şöyle tarif ediyor:

‘Nurların nurunun tecellisinde mahv ve yok olanlar her çeşit kayıt ve eserlere kul olmaktan kurtuldukları zaman hür olurlar (Kâşânî, Ta’rifat).

En yüksek seviyede Allah’a kul olma haline ‘hürriyet’ denir. Hakk’a tam kul olan tam hür olur. Ârifin son makamı hürriyettir. (Luma, 450, 513).

Açıkçası ‘benlik’ ki bu sonunda ‘birey’ denilen şeyin aslını teşkil eder; kibir, gurur ve egoizmdir. Benlik sadece Allah’a mahsustur. İnsanın varoluş gayesi Cenab-ı Hakk’a hakkıyla ‘kul’ olmaktır. Bu sebeple benliği (nefsi) ortadan kaldırmak icab eder. Yunus Emre şöyle diyor:

“İlahî bir aşk ver bana kandalığım bilmeyeyim

Yavu kılayım ben beni, isteyu ben bulmayayım

Al gider benden benliği, doldur içime senliği

Bu dünyada öldür beni, varıp anda ölmeyeyim.”

‘Ölmeden önce ölünüz buyruğu’ nefsin yokedilmesi, bu yolla kibirden, gururdan kurtulmaktır.

Yine Yunus Hakk’a vasıl olunca vecd hali ile şunları söylüyor:

“Canlar canını buldum, bu canım yağma olsun

Assı ziyandan geçtim, dükkanım yağma olsun

Ben benliğimden geçtim, gözüm hicabın açtım

Dost vaslına iriştim gümanım yağma olsun.”

Benliğin diğer bir adı da ‘enaniyet’tir. Enaniyet tasavvufta kişinin ‘ben’ demesidir. (İbn Arabi-Istılahat). Sâlik ile Mevlası arasındaki en kalın perde ‘ben’ ve ‘benlik’tir.

Burada meseleyi şahsiyetten vazgeçmek olarak anlamamalı. Lügatta şahsiyete şöyle mânâ veriliyor: Bir kimsenin şahsına ve nefsine ait özelliklerin, rûhî ve mânevî niteliklerin bütünü. Ayrıca yüksek ahlaklı, değerli kişi de şahsiyet sahibidir. Şahsiyet sahibi kişiliğinden taviz vermez.

Peki son zamanlarda çok sık kullanılan ‘öteki’, ‘ötekileştirmek’ nereden çıktı? Kelimeyi (kavramı) ilk kullanan bir Yahudi’dir: Emmanuel Levinas.

Adam kendi açısından haklı. Çünkü onun bakışı ile insanlık ikiye ayrılır: 1- Yahudiler, 2- Ötekiler.

Yahudi seçilmiş kişidir. Tanrı ona âleme nizam vermeyi bahşetmiştir. O üstündür, geride kalanların kıymeti yoktur, onlar ‘öteki’dir.

Rahmetli Nurettin Topçu “Benlik” adlı yazısında şunları söylüyor:

“İnsan olan benlik sayesinde, yani şuur ve hürriyetimizin birlikte çalışmalar ile bir büyük kapının tâ eşiğine ulaşıyoruz. Bu kapıyı açabilen orada bir başka benlik buluyor. Sonsuzluktan bize sunulan bu ilâhî emanet sayesinde azaptan kurtulmak, murada ermek, varlığı sevmek kabil oluyor. Sonu olan varlıkların âleminde sonsuzluğun muradına erdiren bu ilâhî emanet elde edildikten sonra insanın sanatı, eski hayatî benliğini teşkil eden hırsların, tahakküm zevklerinin, heveslerin ve iştihaların birer birer terki oluyor. Var olmak iradesiyle uzanarak kucakladığı âlemin varlıklarını terk eden insanın bu sanatı, zamanla kendinde tabiî hal oluyor. Bu olgunluk halinde kıskançlıkları ve hevesleri, tahakkümleri ve hasetleri terkediyoruz. Lüksten ve iştihalardan uzaklaşıyoruz. Neşeyi ve kederi unutuyoruz. Yalnız ilâhî neşeden haz duyuyoruz. Bize ben dedirten ne varsa, şehvet, servet, şöhret diye ne varsa hepsini terkediyoruz. Sade göğsümüzdeki kalbin çarpıntısına minnetle ve varlık karşısında duyduğumuz hayretle başbaşa kalıyoruz. Benlikten kurtulup bütün varlıklara hizmetkâr olarak yaşamak, bizde şevk oluyor. Kalbimize sık sık soruyoruz: Daha bende ne varsa söyle, terkedeyim?”

Yetmiş iki milleti bir gören ahlakımız kimseyi kendinden ayırt edip (küçümseyip, yabancı sayıp, yabancılaştırıp) öteki demez, diyemez. Bu batıcı aydın söylemidir. Olur-olmaz yerde kullanmayalım. Böyle kavramlara da sazan gibi dalmayalım.

#Öteki
#Kimse