Kırk yıl sonra

04:0020/04/2016, Çarşamba
G: 13/09/2019, Cuma
Mustafa Kutlu

1942 Şebinkarahisar-Ordut doğumlu
Muzaffer Civelek
, 1961 yılında İstanbul Erkek Lisesi'nde okurken rahmetli
Nurettin Topçu
'nun öğrencisi oldu. Milliyetçiler Derneği'nde yine Topçu'nun rehberliğinde fikriyatını geliştirdi. 1968-69 yıllarında
Fikir ve Sanatta Hareket
dergisinin sahip ve yazı işleri müdürlüğünü yaptı. 1970 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi'nde başlayan öğretim üyeliği, Erciyes Üniversitesi'nde sona erdi. Halen Karamürsel de oturmaktadır.


Ezel Erverdi'nin “Arkadaş grubumuzun en yetenekli kalemi” diye vasıflandırdığı M. Civelek,

Köle Bacası

(1967) adlı bir hikâye kitabı ile

Yunus Emre

(1971) adlı bir inceleme kitabı yayımlamıştır.



Son olarak N. Topçu ile olan hatıralarını, hocanın fikirleri ile şahsiyetini anlatan

Kırk Yıl Sonra Dün Gibi Nurettin Topçu

(Dergâh Yayınları, 2016) adlı eserinde nasıl bir güzel Türkçe, nasıl bir ifade kudreti olduğunu gösteriyor.

Ben Muzaffer ağabeyin hikâyeden, denemeden, fikrî yazılardan uzak kalmasını üzülerek izledim.

İnsan kaderini yaşıyor, ne desek boş. Kitapta hocanın fikirleri bazı başlıklar ile özetlenmiş. Bunları dahi özetleyerek aktarıyorum:



Mes'ul insan:

İlâhi emaneti yüklenmiş insan, şuurun eriştiği bütün sefaletlerden mes'ul olmasını bilen ve kuvvetlerini harekete geçiren insandır. Mes'ul insan mükemmeli arar; aşk için, adalet için, merhamet için. Kurtuluş için kurtarmayı vazife bilir; yaşama zevkine değil yaşatma aşkına gönül vermiştir.



Karakter adamı:

Mes'ul insan aynı zamanda iman sahibi insandır. Biliriz ki, o bir tek hareket kaidesine bağlı kalır, samimi bir hakikat ve karakter adamıdır. Bu noktada irade kuvvetinin bir çeşit denemeye tâbi tutulması, verilen sözle benimsenen şahsiyetin örneklerle tezahür etmesi gerekir. Şahsiyet sahibi hareket adamı devlette, dinde, sanatta, ilimde, hatta inzivada görülür.



Yeniden doğuş ideali:

İnsanlığa örnek olacak bir rönesans yapmak, müşterek bir Doğu medeniyeti vücuda getirmek. İşte en büyük ülkü. Yeniden doğuş esas itibarı ile ferdî dehaların eseri olacaktır. İçimizden yaratıcı fertler çıktıkça, kütle onları takip edecektir. Rönesansımızın ilk ve ana kaynağı Kur'andır. Kur'andan alacağımız ilhamla insanın kainattaki yeri, hayatın kıymeti ve âkıbetimiz yepyeni bir neşve ile bir kâinat metafiziği ve insan felsefesi olarak ortaya konmalıdır.



Köklerde uyuyan inkılap:

Her sahada inkılaba ne kadar muhtacız. Mazimizin ruhuna bağlı kalırken, gözlerimizi durmadan akıp giden hayata çevirmeli, yeni bir içtimaî hayat ve aile anlayışına, yeni bir hukuk görüşüne, yepyeni bir ilim zihniyetine, bugünkünden başka bir ekonomi sistemine sahip olmamız gerektiğini anlamalıyız.



Tarih ve toprak şuuru:

Bizim milletimiz bu topraklar yani Anadolu vatanında kök salmış bir halkın İslâm ruh ve ahlâk örgüsü içinde kaynaştığı bin yıllık hayatın çocuğudur. Bu tarihi mirasın gereği olarak milliyetçiliğimiz Anadolu coğrafyasında İslâm ruhunu yücelten ve toprağın çehresine İslâm'ın ruh ve karakterini sindiren bir insan felsefesine ve dünya nizamına bağlanmalıdır.



Kültürün emrinde teknoloji:

Teknoloji reddedemeyeceğimiz bir gerçek olarak hayatımızı kuşatmış bulunuyor. Ahlâk teknolojinin inkarını gerektirmez. Aslında bizi mahkûm eden teknolojinin kendisi değil, insanoğlunun ihtiraslarıdır. Gandi'nin dediği gibi: “Dünya hepimize yeter, fakat hırslarımıza asla”. Dünyayı sömürme ve tahrip etme yolunda insanoğlunun dizginlenemeyen ihtiraslarının emrinde, menfaatçı ilmin desteğindeki teknik en büyük tehlikedir. Teknoloji kültürün önüne geçmemelidir.



Milli iktisat nizamı:

İktisat hayatımız, vicdanımızla imanımızı koruması açısından ruhçu; İslâmcı; bir sınıfın emellerine hizmeti değil cemaate selâmet ve adaleti getirmek gayesi gütmesi açısından toplumcu ve her ikisi dolayısıyla millî bir iktisat sistemine dayanmalıdır.



Muzaffer Civelek, hoca ile ilgili yorumlarından sonra eseri şöyle bağlıyor:



Onun fikir ve gönül mimarisinin pek az bir kısmı, ruh dünyasının birkaç çizgisi bizim penceremiziden, bizim şahadetimizle ve bize ait yorumla sunulmaya çalışıldı. Aslında, emsali büyüklerimiz gibi, Nurettin Topçu'nun eseri ortada; bizim ne övgümüze, ne savunmamıza, ne de şahitliğimize ihtiyacı var. Biz kendimiz için, sadece düşünmek, anlamak, belki acı çekmek, ümid etmek için kendi şahitliğimize muhtacız.



Kitabı herkes ve bilhassa gençlere tavsiye ediyorum.

Okusunlar bir öğrencinin hocasını nasıl sevgi, hasret ve vukufla; aynı zamanda emsalsiz bir üslupla anlattığını görsünler.


#Fikir ve Sanatta Hareket
#Milli iktisat nizamı
#Yunus Emre
#Nurettin Topçu