Adam memur. Küçük memur. İstanbul’da kirada oturuyor. Doğalgaz, elektrik, su faturası ödüyor. Yol parası veriyor. Bir oğlu lisede, bir kızı ortaokulda, küçük oğlan ilkokulda okuyor. Eşi ev kadını. Ablası evlenip de tek kalan, kızından hiçbir vakit ayrılmamış olan kaynanası da onlarla beraber. Kaynana ama ne kaynana. Hem ailenin, hem akrabanın, hem apartmanın, hem mahallenin kaynanası. Tanıyanlar kocasının bu karının dili yüzünden genç yaşta öldüğünü söylüyorlar. Adam ayağını yorganına göre uzatır.
Adam memur. Küçük memur. İstanbul’da kirada oturuyor. Doğalgaz, elektrik, su faturası ödüyor. Yol parası veriyor.
Bir oğlu lisede, bir kızı ortaokulda, küçük oğlan ilkokulda okuyor.
Eşi ev kadını.
Ablası evlenip de tek kalan, kızından hiçbir vakit ayrılmamış olan kaynanası da onlarla beraber. Kaynana ama ne kaynana. Hem ailenin, hem akrabanın, hem apartmanın, hem mahallenin kaynanası. Tanıyanlar kocasının bu karının dili yüzünden genç yaşta öldüğünü söylüyorlar.
Adam ayağını yorganına göre uzatır. Kredi kartı kullanmaz, veresiye almaz. Borçtan korkar. Tencerede pişirir kapağında yer. Sessiz, sakin, hatta bazılarına göre sünepe. Başına vur elindekini al.
Kimsesi yoktu. Parası da yoktu. Bir aile sahibi olsun diye yaşlı kızı buna kakaladılar. Kaynana da bonus oldu.
Yok para dedik ya. Karı tarafında da yok. Bunlar buzdolabı, çamaşır makinası, bulaşık makinası, halı, oturma takım, derken adamın şakaklarına kır düştü.
Taşındıklarında apartmanda kimsenin arabası yoktu. Az zamanda herkesin bir arabası oldu ve park yeri kavgaları başladı.
Pazar günü oldu mu, herkes arabalara atlıyor, pikniğe, akraba ziyaretine gidiyor.
Bizimkiler içlerini çekerek pencereden bakıyor. Kaynana makinalı tüfek gibi konuşuyor.
– Ulan damat, adam olamadın gitti. Kapıcının bile arabası var. Utan, utan. Bu sıcakta eve kapanıp kaldık.
Adam kibrit çöpünden gemiler yapardı, aldırmazdı. Kapıcı diyor. Be kocakarı! O kapıcı sanayide çalışıyor. İki oğlu dahi okumadı. Onlar da çalışıyor. Karısı taşa vursan geri gelmez, köylü kızı. Tüm apartmanın işini görüyor. Turşuya varıncaya kadar yiyecekleri köyden geliyor. Kira vermez, elektrik-su-doğalgaz ödemez. Daha şimdiden iki gecekondu arsası var. Yakında oraya bir apartman dikerse şaşma.
Dallama emlakçı bacanak geldiğinde tartışma ayyuka çıkıyor. Bacanak pencereden yeni aldığı jipi göstererek:
— Şuna bak, şuna. Kız gibi. Yahu sana da bir araba uyduralım dedik, yanaşmıyorsun.
Ulan dallama, para içinde yüzüyorsun. Şu garibe bi koltuk çık desek oralı olmazsın. Bu herif yaralı parmağa işemez. Kız bilgisayar ister, herkesin varmış. Oğlan bisiklet ister herkesin varmış. Küçük bir futbol topu bir de krampon istiyor. Kadın yatak çöktü değiştirelim diyor.
O kadar çok dinledi ki adam, içindeki düğüm geldi boğazına tıkandı.
Tutumluydu demiştik; elli elli, yüz yüz bir yana atıyor, hani belki daireden arkadaşlar bir kooperatif kurar da girerim diye hayal kuruyor.
Bu hayal gerçekleşinceye kadar boğazındaki düğüm tüm nefesini kesecek.
Aniden karar verdi, bacanakla gidip bankadan kredi çekerek ucuzundan bir araba alıp kapının önüne çekti.
Pırıl pırıl, bembeyaz, kız gibi.
İşte size araba. Kesin sesinizi.
Bir bayram oldu ki sormayın. Kaynana aşka geldi, depoyu doldurdu. Gezdiler, gezdiler, İstanbul’da adım atmadık yer komadılar.
Adam da açıldı. Gezdikçe keyfe geldi:
— Ulan araba da bir ihtiyaçmış yani, dedi.
Birikmiş parasından banka borcunu ödedi ödedi. Para bitti, borç bitmedi.
Üstüne faiz geldi.
Borç üç beş katına çıktı.
Ne yapacak?
Ne kaynana verir, ne bacanak.
Kimseden borç alamaz, utanır. Zaten ödeyecek hâli yok. İşe de arabayla gitmeye alışmış.
Ayıkla pirincin taşını.
Ulan senin neyine araba.
O gün de işe arabayla gelmişti. Dönüşte baktı benzin bitmiş. Cepte hiç para yok. Gitti masasına oturdu. Başını ellerinin arasına aldı, daldı.
Müstahdemler etrafı süpürürken, silerken gördüler onu, “Herhâlde hesabı bitiremedi” diye aldırmadılar.
Işıklar söndü. Adam masada kaldı.
Ertesi gün gelenler adamı aynı hâlde buldular. Etrafa boş boş bakıyordu.