Ha savunma ha tarım

04:0030/10/2024, mercredi
G: 30/10/2024, mercredi
Mustafa Kutlu

İklim krizi bir komplo teorisi değil. Sıcaklık ve kuraklık dünyayı kasıp kavuruyor. Akdeniz kuşağındaki ülkeler bundan çok etkileniyor. Göllerimiz, sulak alanlarımız bir bir kuruyor. Bundan elli sene evvel iki yüzü aşkın olan göl ve sulak alanlarımız neredeyse yirmiye düştü. Yeraltı suyumuz azalıyor. Yakın gelecekte “içme suyu” sıkıntısı çekileceği söyleniyor. Bunları yazmak, söylemek, konuşmak felâket tellallığı değil. Geçirdiğimiz sıcak yaz bu durumun en büyük delili. Ne yapmak lazım? Tedbir almak

İklim krizi bir komplo teorisi değil.

Sıcaklık ve kuraklık dünyayı kasıp kavuruyor. Akdeniz kuşağındaki ülkeler bundan çok etkileniyor.

Göllerimiz, sulak alanlarımız bir bir kuruyor.

Bundan elli sene evvel iki yüzü aşkın olan göl ve sulak alanlarımız neredeyse yirmiye düştü.

Yeraltı suyumuz azalıyor. Yakın gelecekte “içme suyu” sıkıntısı çekileceği söyleniyor. Bunları yazmak, söylemek, konuşmak felâket tellallığı değil.

Geçirdiğimiz sıcak yaz bu durumun en büyük delili.

Ne yapmak lazım?

Tedbir almak lazım.

Bundan yıllarca önce yazdığım bir yazıda “Sarnıçlara dönelim” demiştim. Gün geldi bunun adı “Yağmur hasadı” oldu.

Anadolu arkeolojisine bakın mesele anlaşılır. Milattan önce bu topraklarda yaşayan kavimler koca koca “sarnıç”lar inşa etmiş. Daha düne kadar evimizde bahçemizde bir su kuyusu ve yanında bir “sarnıç” bulunurdu.

Bu nedir?

Bu, bu coğrafyada yaşayan insanın tabiatla kurduğu “uyum” hadisesidir.

Kuraklık ve sıcaklık yanında görülmedik şiddette yağmurlara, sellere rastlıyoruz. Elbette ki bu sellerin önünü çevirip suyu “
Yer Altı Barajları
”na doldurmak zorundayız.

Susuz tarım bu kadar nüfusu beslemez. Suyu kullanma konusunda fevkalade titiz davranmalıyız.

Kuraklığın sonucu “Gıda Krizi”dir.
İnsanlığı ve elbette bizi bekleyen bir tehdit. Bu tehdide karşı tedbir almalıyız. Bu sebeple yazının başlığını “Ha Savunma ha Tarım” koydum. (Bir de “Gıda Kartelleri” meselesi var ki, bu da müstakil bir yazı istiyor.)
Vatan topraklarını her türlü tehdide karşı savunmak ne kadar önemli ise, o topraklarda verimli tarım yapmak o kadar mühimdir.

İnsanımız şu veya bu sebeple (Bunları tartışmanın yeri burası değil) son elli yılda köylerden şehirlere aktı.

Bugün için köylü nüfusumuz yüzde yedidir. Bu yüzde yediyi ona-on beşe yükseltmeliyiz.
Efendim ABD veya bir Avrupa ülkesinde tarımda çalışanlar %5 civarındadır. İşi artık kol gücü değil makinalar yapıyor. Biliyoruz efendim hemen akıl satmaya kalkmayın.
Benim derdim şehirlerimizdeki aşırı nüfusu azaltmaktır.
Bu azalma aynı zamanda “kentsel dönüşüm”ü de kolaylaştıracaktır.
Tarımın cazip hale getirilmesi ve “toprağa dönüş” için ne yapılmalı?
(Ben bir “
seferberlik
” teklif ediyorum. Şöyle: Bu yıl “
Teknofest
”e katılım 1,5 milyon olmuş. Buna benzer bir “
tarımfest
” yapılır, 1 milyon genç katılırsa işte o “
seferberlik
”tir.)

Bakın “köye dönüş” demiyorum, bunun toplumda menfi mânâları vardır.

Ülkemizin yedi bölgesinde tarım ve hayvancılık ile uğraşan gençler içinde bir
“başarı hikâyesi
” yakalamış, rol model olacak kişiler seçilir.

Bunlar şehirden ata toprağına hicret edip devletin sağladığı imkânlar ile ailece çalışarak meselâ 50 koyunu 500 koyuna çıkarmış; et-süt yanında arıcılık, seracılık ve benzeri işler de yapan bir çiftliği yönetmektedirler.

Başarılı genç ekrana çıkarak bu hikâyeyi ayrıntıları ile anlatır. Gayreti sayesinde büyük bir gelire ulaşmıştır.

Hikâyeyi “sürekli” izleyen köy kökenli gençler (insanlar) bu maceraya heves edecektir.

Yedi bölgeden yedi genç bu başarıyı ekranlarda sürekli anlatmaktadırlar. Sürekli, öyle ki duymayan kalmasın. Ancak bıktırmayalım.

Bununla yetinemeyiz.

Hepsi ayrı ayrı işler yapan bu gençlerin çiftliklerine “başarıyı yerinde görmek” için hevesli insanlara turlar düzenlemelidir.

Bizim insanımız gözüyle görmediğine inanmaz. Hele ekranda gördüklerine şüphe ile bakar.

Elbette ki bu söylediğim işin propaganda-medya tarafıdır.

Asıl tarım seferberliği, dediğim gibi Anadolu toprağında planlı girişimlerin uzmanlar eliyle hayata geçirilmesidir.

Bu yolda adım atılmıyor mu?

Atılıyor.

Başta Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere diğer ilgili bakanlıklarla koordineli şekilde planlı, havza bazlı, hibeli, kredili pek çok girişim var. Ancak bunlar benim dediğim “
seferberlik
”i sağlamıyor.
Bazı yanlış ve yetersiz teşvikler de var
. Misal: Galiba TRT-Belgeselde gördüm. Bir genç, omuzunda tırpan, nedense beline tuhaf bir kuşak sarmış, buğday tarlasına girip, ta ortalarda tırpan sallamaya başlıyor. Ata tohumu “
siyez
” buğdayı yetiştiriyormuş.
Tarlaya tırpanla ortasından girilmez, biçilmez. Hem neden tırpan? Biçerdöver dururken.

Çoban ücretleri ile tarımda çalışanların ücretleri göz kamaştıracak seviyede olmalıdır. Peki, bu kadar yatırıma değer mi? Bakın petrol bulmak için gemiler satın aldık, personel yetiştirdik. Arıyoruz. Buna “boşuna gayret” denir mi? Bu bir görevdir. Devlet üzerine düşeni yapmak zorundadır. Petrol bulunur bulunmaz o başka.

Tarımda yapılacak bu seferberlik yeni nesillerin “açlık” çekmemeleri, başkasına muhtaç olmamaları, kuraklık-yoksulluk sebebi ile yurt içi ve yurt dışı “göç”e yönelmemeleri içindir.
Anadolu toprakları bugünkü nüfusun on katını bile besler. Ancak yeni bir ekonomi anlayışını benimsemek şarttır. Bu ekonominin adı “
kanaat ekonomisi
”dir. O nedir? Onu çok yazdım. Dileyen kitaplarıma bakabilir. Meselâ: “
Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş
” (Dergâh Yay.)
#tarım
#savunma
#mustafa kutlu