Akıntıya Karşı Dinamit

04:0016/12/2020, Çarşamba
G: 16/12/2020, Çarşamba
Mustafa Kutlu

Memlekette artık gidilmedik, görülmedik, ayak basılmadık yer kalmadı. Eski çamlar bardak oldu.Nerde o toprak damlı, tepeden pencereli, hayvanlarla birlikte yaşanılan, karanlık, kasvetli köy evleri. Çamurdan geçilmeyen sokaklar, gübre yığınları, şiş karınlı bakımsız çocuklar, dünyadan bîhaber çilekeş kadınlar, genç yaşta yüzü vatan haritasına dönmüş yorgun erkekler.Başta dağ köyleri olmak üzere çorak topraklar terkedildi. Ancak ova köyleri, verimli topraklarda artık villa misali köy evleri var.Köy

Memlekette artık gidilmedik, görülmedik, ayak basılmadık yer kalmadı. Eski çamlar bardak oldu.

Nerde o toprak damlı, tepeden pencereli, hayvanlarla birlikte yaşanılan, karanlık, kasvetli köy evleri. Çamurdan geçilmeyen sokaklar, gübre yığınları, şiş karınlı bakımsız çocuklar, dünyadan bîhaber çilekeş kadınlar, genç yaşta yüzü vatan haritasına dönmüş yorgun erkekler.

Başta dağ köyleri olmak üzere çorak topraklar terkedildi. Ancak ova köyleri, verimli topraklarda artık villa misali köy evleri var.

Köy şehir ayrımı kalktı sanki. Elektirik ve onunla çalışan âletler, eşyalar; ulaşım-iletişim yerli yerinde. Okur-yazarlık oranı yüzde yüze yaklaştı.

Televizyon her eve girdi, bir memur maaşının iki katı ücret ile çoban aranıyor ama çoban yok. Afganlılar koyun güdüyor. Yüce dağlar ardında, kuş uçmaz-kervan geçmez diye bildiğiniz köyün arıcılık yapan sakinleri Arabistan’a bal ihraç ediyor. Köylümüzün metropole taşınması Avrupa’yı tanıması, Almanya’da, İsviçre’de diğer batı ülkelerinde çalışması, oralara alışması hatta yerleşmesi üzerinden yarım asır geçti. (Sosyal medya konusunda bir hikâye anlatacağımı söylemiştim. İşte hikâye).

Hikâyemiz böyle bir atmosferde geçiyor. Haliyle o köye dahi cep telefonu-sosyal medya çoktan girmiş, baş köşeye oturmuş.
Memlekette olup-bitenlerin gerçek hikâyeleri televizyonda çok tutulan “Kadın programları”nda yer alıyor. Ve ben epeyce bir zamandan beri bu programları izliyor, bazı konular ve kahramanlar için istatistikî notlar alıyorum. Programa çıkan ailelerin yüzde doksanı köylü veya şehre gelmiş köylü, yüzde doksanı başörtülü (İstanbul’un nüfusunun yüzde yetmişinin köylü, yüzde yirmisinin ne şehirli ne köylü olduğunu belirteyim).
Meseleler Tarım toplumu’nun ve değerlerinin dağılıp sarsılmasından, yerine yeni bir düzen sağlanamamasından, iki arada bir derede kalınmasından kaynaklanıyor. Ailenin temeline konan dinamit etkisini yitiren gelenekle asla tam mânası ile benimsenmeyen modernlik arasındaki gerilimdir.

Kapitalizm üretimi-tüketimi-hayat tarzı ile tüm dünya gibi bize de çullanmış ve tüm savunma hatlarımızı yararak içimize işlemiştir.

Kapitalizmin kanunlarına tabi kalarak gelenekçi muhafazakâr olmak muhaldir. Bu şu demektir: Bir elim yar koynunda öteki cennette olsun.

Çaresizlik, yılgınlık, isyan, itiraz, ihanet, cinayet, akıl almaz işler, şaşkınlık, hayret ve dehşet bu sebeple kol geziyor.

Bize ne oldu?

Diye soruyoruz.

“Biz” dediğimiz toplum yapısı, değerler ve hayat tarzı “deprem”e maruz kaldı. Yeniden nasıl toparlanabiliriz; temel soru budur.
(Önümüzdeki haftalarda dini, milli, manevi, kültürel değerlerimiz üzerine yazacağım inşallah).

Bakın hâlâ hikâyeye giremedik, ekonomide, sosyolojide falan geziniyoruz.

Genç kadın evlenmiş, üç de çocuk sahibi olmuştur. Kocasının işi dışardadır; gider birkaç ay çalışır, köye döner üç-beş gün kalır sonra yeniden ayrılır. Kadın kocasından ayrı geçen günlerde kayınpeder-kayınvalide ve ailenin diğer üyelerinden zulüm görmektedir, çünkü aile bu evliliği ve gelini başından beri istememiş buna rağmen oğlan kızı kaçırmıştır. Delikanlı eşine “Sık dişini bir iki yıl sonra şehre taşınacağız” demekte, ancak bu sözü yerine getirememektedir. Kadının sinirleri bozulmuştur. Derdini dökecek kimse bulamaz. “Kaçan kız” olduğu için kendi ailesi de ona sahip çıkmaz. Köyde benzer sıkıntılar yaşayan iki hanımla sırdaş olur. Onların kışkırtmasıyla sosyal medyaya girer. Sanki dünyası değişmiştir.

Zaman sonra “arkadaş siteleri”nden birinde aklını çelen bir adamla karşılaşır. Adam Antalya-Kemer’de yaşamakta, dul ve çocuksuz olduğunu söylemektedir. Emlak işi yapan varlıklı-yakışıklı bir adam. Çok da güzel konuşur.

Gizli gizli yapılan bu telefon muhabbeti üç dört ay sürer. Adam kadını sürekli olarak Kemer’e gelmeye zorlamaktadır.

Kadın bulunduğu evden, çektiği sıkıntıdan kurtulmak için çocuklarını da terkederek Antalya’ya gider. Aniden kaybolmuş, geride bir iz bırakmamıştır. Haberi alan kocası aceleyle köye döner. Epeyce bir zaman kendi imkânlarıyla kadını arar, lakin bulamazlar. Kayıp ilanı da işe yaramaz. Çaresiz kalan adam sonunda TV’deki kadın programlarından birine başvurur. Düğüm sonunda çözülür. Kemer’deki adam esasen bir kadın simsarı olup, evlilik vadi ile ağına düşürdüğü kadınları pazarlamaktadır.

Hikâyenin sonu nasıl biterse bitsin ortada bir aile faciası var. Bu facianın yaşanmasında gereken iletişim hizmetini “sosyal medya” vermektedir.

“Canım bu işte telefonun ne suçu var” diyenler, daha önce yayımlanan iki yazımızı okumalıdırlar.

“Sosyal medya”nın icadında, inşasında çalışan elemanlar şunu söylüyor: “İnsanlığın hayrına bir iş yaptığımızı sanıyorduk. Yanılmışız. Tam tersi oldu”.
#Dinamit