Ulu ceddimiz Fatih Sultan Mehmed’in bir beytidir bu. Biz de “ameller niyetlere göredir” fehvasınca “Ahlâk Nizamı” peşindeyiz. Hem kendimiz hem bütün dünya için.
Adanalı kardeşlerimizin güzel bir sözü var: “Adanalıyık, Allah’ın adamıyık”.
“Ahlâk Nizamı”nın gayesi de “Ahlâk adamı” yetiştirmektir.
Şeyh Edebalı’ya ait olduğu söylenen bir sözü Cumhurbaşkanımız tekrar ediyor: “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın”. Doğru, ama bu madalyonun bir yüzüdür. Öteki yüzünde “Devleti yaşat ki insan yaşasın” yazar. Türk’ü tarih sahnesinde yaşatan Müslümanlıktır. İslâma girmeyen, devlet kuramayan, Türkler yokolmuşlardır.
“Ahlâk adamı” nerede yetişecek?
Ailede, toplumda, mektepte, hayatta: Biz buna “tabiat”ı ilave edelim. Toprakla-tabiatla bağını koparan insan beşerlikten insanlığa yükselemez.
Âmentü’ye inananlar Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmak için yaşar.
Allah’a ve ahırete inanmayan, cenneti ve saadeti “Bu dünya”da arayanlar için rol model “Homo Economicus” (Ekonomik insan)dır. Bu insan ferdî çıkarını her şeyin üstünde tutar, “menfaat ahlâkı” ile hareket eder, Batı’da vücut bulmuş ve kapitalizm ile tüm dünyayı hegemonyası altına almıştır.
Bugünden itibaren yapılacak iş (eğitim reformu) eğitimde ekonomiyi değil ahlâkı öne alan bir zihniyet oluşturmaktır.
İnsanın ruh cephesini din terbiye eder. Bu terbiyeyi alan fert toplum içinde edep ve âdap kaidelerine uyar. İş hayatı dahil günün her anında Cenab-ı Hakk’ın huzurundadır. Çünkü onun kuludur. Talim ve terbiye (eğitim ve öğretim) müessese içinde biçim kazanır. Bu müessesenin adı “mektep”tir. Mektep en geniş anlamı ile bir inanca, görüşe, hocaya, disipline bağlanarak hakikate doğru yürümenin zeminidir. Mektepte kazanılan ilim zihniyeti hiçbir menfaat gözetmeyen hakikat aşkından ibarettir.
Sûfiler bu yolculuğu; Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat gibi menzil ve mertebelere bağlamıştır. (Osmanlı’da medreseler vakıf sistemine, Şeyhülislâmlığa, mektepler Maarif Nezareti’ne bağlı idi. Maarif marifetin çoğuludur. Tekkelerin ve esnafın eğitim sistemi ise daha serbestti ama aynı değerler sistemine bağlı idi).
Geniş mânada maarifi içine alan bütün hüviyetiyle beraber mektebi meydana getiren dört unsur vardır. Ders-Talebe-Muallim-Mektep. (Merhum Nurettin Topçu’nun, Türkiye’nin Maarif Dâvası adlı eseri bu konuda en yetkin kaynaktır).
Ahlâkî yolculuğun her kademede aradığı kemal ve saadet iki yolla; ilim ve amelle olur, onlarla elde edilir. Hem bilmeli hem yapmalı/eylemeli. Yapmak/eylemek de bir bilmektir ancak yapmaktan müstakil olarak bilmek diye tek başına anlamlı ve amele de kaynaklık eden ayrı bir bahis vardır. Anlama/anlayış ahlâkın bir kademesidir; bir rivayete göre anlayış (fehm, fıkıh) ilimle amel arasında, diğer bir rivayete göre ikisinin de üstünde ve fakat onların muhassalasıdır. Türkçe’de anlama değilse de anlayış (anlayışlı olmak) zaten bilmeden ziyade ahlâk sahibi olmaya işaret eder. Topçu şöyle diyor:
“Hayatta esas olan hadise yaşamak, mektepte ise tanımaktır. Birincisi dışsallık, ikincisi içsellik ifade eder.
Öğrenme her şeyden evvel bir çıraklıktır. Mektep çıraklık yeridir, diyebiliriz ki bir tezgâhtır. O tezgâhta usta yapar, çıraklar tekrarlar. Usta verir çırak alır. Alınmamış, benimsenmemiş, benliğe mal edilmemiş ders, iyi bir ders sayılmaz. Mektepte alınan ders ya bir tasavvurdur, hayale mal eder; ya bir hünerdir, ele mal edilir; ya da bir aşktır kalbe doldurulur. Bunlardan biri halinde benliğimize girmeyip sade hafızada, şuurun dışında asılı bir küfe yük halinde duran bilgiler faydasız ve mânasızdır... İyi üstad, dışımızda yaşananı içimizde hayat yapabilen muallimdir.”
*
Dönüp dolaştık bu yazı dizisinde 6. yazı olarak yer alan “Ne Yapmalı” kısmına vardık. Orada örnek olarak iki düşünürü anmıştık. İsmet Özel ve Teoman Duralı. İkisi de “eğitim şart” diyorlar, ben de katılıyorum.
Ruh eğitiminin “din işi” olduğunu, sonunda ahlâka varılacağını vurguladık. Şimdi Teoman Bey’in “bilim” ile ilgili sözlerine bakalım:
“Bilimle uğraşan ‘özne’dir. Yöneldiği şeye ‘nesne’ denir. Bilim âdabı ‘özne’nin kendini ‘nesne’ye karıştırmasına karşıdır. Bilim insan dışı varlıklara böyle yaklaşır.”
Bahis mevzuu “hudut” aşılırsa “edep” dışına çıkılır. Yani esasen özne olması gereken insan nesneleşmiş olur. Batı’nın insana yaklaşımı bu.
Biz diyoruz ki insanın insanî (yani ruhi-manevî) tarafın “bilimsel” başka bir deyişle “nesnel” olarak yaklaşmak hem bilimsel değil, hem edebe aykırıdır.
Öznenin nesneleşmesi insanı insanlıktan çıkarır. Bilim yoluyla tutarlı düşünme alışkanlığı sağlanır, bilimle kainatın sırlarını çözmeye, keşfetmeye çabalarız.
Bilim ve din birlikte insanın “kendini tanımasına” hizmet edebilir. Kendini bilen Rabbini bilir.
Kendini bilmek “Hududullah”a tabi olmanın özüdür. Böylece insan kul olmanın şuuruna varır ve “Allah adamı” olur.
Bu sebeple “eğitim şart” diyoruz.
Peki bu eğitimi kim verecek?
Toplumun tabi olacağı umumi mevzuat (kanun, töre, şeriat, toplum sözleşmesi vb.) belirlenirse, eğitim-öğretim de o sistem içinde layık olduğu önceliği ve yeri alır. Elbette ki mevzuatı “bilenler” yapacak-yazacak; eğitimi dahi ehliyet sahipleri gerçekleştirecek.
Burada durup “adalet”in rolünü ifade edelim. Süreç her şeyin yerli yerine konulması ile yani adaletle sağlanır.
Adaletin toplumun meşru saydığı bir güce ihtiyacı vardır. Bu güce Ahlâk Nizamı’nın kuvveden fiile çıkışı yani “Devlet” diyoruz.
(Bir sonraki yazı adalet ile başlayacak).
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.