23 Haziran’da yapılacak İstanbul seçimlerine odaklandığımız bir dönemde, Türkiye’nin geleceğini etkileme potansiyeli daha yüksek bir başka konuda, S-400 füzeleri meselesinde yeni gelişmeler karşımıza çıktı.
Geçen hafta, ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan’ın Türk mevkidaşı Hulusi Akar’a gönderdiği mektup örneğin.
Bu füzelerin alınması durumunda karşılaşılacak olan, daha önce sözlü olarak defalarca dillendirilen muhtemel senaryoların, bu defa resmi bir mektupla iletilmesi.
F-35 programından Türkiye’nin çıkarılması, ekonomik yaptırımların deveye girmesi ve bunun Türkiye ekonomisi üzerinde oluşturacağı tahribat.
Bu tür yazışmalar, mektuplaşmalar, yeni bir durum değil aslında.
İki ülkenin Savunma Bakanlıkları arasında yürüyen ilişkilerin bir parçasını da yazılı metinler oluşturuyor.
Burada yeni olan durum, ABD tarafının gönderilen mektubu, belli bir taktiğin parçası olarak basına da sızdırmış olması.
Belli ki, Ankara’yı sıkıştırma politikası yeni bir faza geçmiş durumda.
Bir haftadır mektupla ilgili sessizliğini koruyan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Türkiye/Azerbaycan/Gürcistan üçlü Savunma Bakanları toplantısı için gittiği Gelebe kentinde mektupla ilgili tepkisini ortaya koydu.
Şöyle dedi:
Ankara, S-400 meselesinin Washington’a dokunan kısmıyla ilgili, alttan alan, müzakere etmek isteyen, diyalog yoluyla bütün endişeleri giderme iradesi gösteren ama bütün bunları kararlı duruşundan taviz vermeden sürdüren bir üslup ve politika ile hareket ediyor.
Özellikle 15 Temmuz sonrası ABD’ye dönük olarak sertleşen tepki biçiminin tam tersi bir üslup bu.
Doğal olanı da bu, zira S-400 konusunda roller tam tersi bir durumu yansıtıyor.
Yani diğer konularda, örneğin Suriye’nin kuzeyindeki PKK-YPG tehdidi bahsinde Ankara Washington’u frenlemek, politika değişikliğine zorlamak prensibiyle hareket ederken, S-400 işinde tersi bir durum söz konusu.
Mevcut durumla ilgili, Ankara’dan ilgili çevrelerden aldığım iki nabız var:
Erdoğan, S-400 işinden vazgeçilmesi halinde bunun Türk-Amerikan ilişkilerini sağlıklı bir mecraya sokacağı fikrine uzak duruyor.
Yani mesele, kısa vadeli muhtemel senaryoların çok daha ötesinde.
Derinleşen, edinilen tecrübelerle, yaşanmışlıklarla kökleşen bir güvensizlik duygusu.
İkincisi; S-400 konusunda atılacak bir geri adımın yıllardır uygulanan ve terörle mücadelede etkili sonuçlar ürettiği görülen Savunma Sanayii politikasında bir kırılmaya, makas değişikliğine yol açma ihtimali.
Türkiye’nin 2030 yılına endeksli bir savunma sanayii stratejisi var.
Belli alanlarda dünyanın en iyisi olmak, belli alanlarda dünyanın en iyileriyle rekabet edebilecek bir noktaya ulaşmak.
Hayal mi?
Hayır, değil.
İnsansız hava araçlarında kaydedilen ilerlemeler ve bu ilerlemelerin terörle mücadeleye verdiği katkıyı, kat edilen somut gelişmelere bir örnek olarak verebiliriz.
Ya da, son açıklanan ihracat rakamlarında zirveyi Savunma Sanayii ürünlerinin almış olmasını.
ABD, S-400 konusunda bütün gücüyle bastırırken, Türkiye’nin bu bağımsız ve özgür savunma sanayi politikasını da cezalandırmak istiyor olabilir mi?
Belki de meselenin bam telini tam da burası oluşturuyor.
Değilse, ne S-400’lerin F-35’lere karşı üreteceği tehdit, ne de Türkiye’nin bu kararının NATO içindeki pozisyonunu etkileme kapasitesi bu kadar sert bir kuşatmanın gerekçesi olamaz.
Burası böyle olmakla birlikte Ankara’nın S-400 konusunda ABD’ye karşı kullandığı üslubun bir başka nedeni daha var.
Rusya’nın bu meseleyi Türkiye’nin NATO içerisindeki konumuna zarar verme ve Türk/Amerikan ilişkilerinde açacağı yaralardan yararlanma çabası.
İşin bu kısmının göz ardı edilmesi de mümkün değil.
İnce bir ip üzerinde dengeyi mümkün olduğunca koruyarak sonuca doğru ilerlemek.
Mevcut durumun bir fotoğrafını çekecek olursak, karşımıza böyle bir şey çıkıyor sanki.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.