Gıda enflasyonunu dizginlemek enflasyon beklentisini kırmak için şart!

04:006/12/2024, Cuma
G: 6/12/2024, Cuma
Mehmet Akif Soysal

TCMB Kasım Ayı Fiyat Gelişmeleri Raporu'nu dün yayımladı. Raporda; "Kasım ayında tüketici enflasyonu üzerinde gıda fiyatlarının etkisi öne çıkmıştır. Diğer taraftan, gıda hariç aylık tüketici enflasyonu yüzde 1,34 ile ılımlı bir seyir izlemiştir" denmiş. Mevsimsellikten arındırılmış verilerle incelendiğinde, gıda dışı tüketici fiyatlarında aylık artışın manşet enflasyona oranla daha ılımlı olduğu izlendi. Yani gıda fiyatları yıllardır olduğu gibi ortalama enflasyonun bir hayli önünde gidiyor. Gıda

TCMB Kasım Ayı Fiyat Gelişmeleri Raporu'nu dün yayımladı. Raporda; "Kasım ayında tüketici enflasyonu üzerinde gıda fiyatlarının etkisi öne çıkmıştır. Diğer taraftan, gıda hariç aylık tüketici enflasyonu yüzde 1,34 ile ılımlı bir seyir izlemiştir" denmiş.

Mevsimsellikten arındırılmış verilerle incelendiğinde, gıda dışı tüketici fiyatlarında aylık artışın manşet enflasyona oranla daha ılımlı olduğu izlendi.

Yani gıda fiyatları yıllardır olduğu gibi ortalama enflasyonun bir hayli önünde gidiyor.

Gıda Enflasyonu neden önemli?
Fikrimce gıda enflasyonun enflasyon sepeti içerisindeki ağırlığından ziyade, hane halkının enflasyonun bütününe dair beklentilerini sepetteki ağırlığından çok daha fazla etkilemesi ve elbette gelir dağılımının alt bölümünde olan hane halkının temel yaşam şartlarını aşırı zorlaştırması üzerine anlamı çok daha fazladır.

Bu nedenle gıda enflasyonu dizginlenmeden enflasyonu gerektiği kadar dizginlemek ve bunu kalıcı hale getirmek mümkün olmuyor!

Peki gıda enflasyonu parasal sıkılaşma ile dizginlenebilir mi?
Tek kelime ile HAYIR!

Bunu tartışabilmek bile mümkün değil.

Talebi kısmak, ekonomiyi sakinleştirmek üzere kurulu olan parasal sıkılaşma GIDA Enflasyonu için işe yaramaz bir araçtır.

Zira gıda temel ihtiyaçtır. Hiç kimse parası çok olduğu için bir domates yerken iki domates yemeğe yönelmez ancak parası olmadığı için ihtiyacı olan bir domatesi yarıya indirebilir. En sevdiğiniz yemekten bir porsiyon yerken çok paranız var diye beş porsiyon yemeniz mümkün değil.

Temel gıda ihtiyacından azaltılması yönünde bir sakinleme politikası ise
yarım domates örneğinde olduğu gibi insancıl da değildir.

Şimdi gelelim meseleye...

Örgüt kelimesi kulağımıza hoş gelmiyor, biliyorum. Ancak örgüt ve örgütlü ekonomi aşina olmamız gereken olgular. Özellikle gıda enflasyonu için…

Örgüt kelimesinin TDK’ya göre anlamı; Ortak bir amacı veya işi gerçekleştirmek için bir araya gelmiş kurumların veya kişilerin oluşturduğu birlik; teşekkül, teşkilat.

Yani esasen örgütün hedefleri yasal ise ortada sorun yok. O halde örgütlü ekonomi olabiliriz pek tabii ki…

Örgütlü ekonomiden amacımız nedir?
Verimlilik artışı ve fırsatçılığın önlenmesi.
Buna niye ihtiyacımız var?
Gıda enflasyonu ancak amaçları ve hedefleri belirlenmiş ekonomik düzenle ortadan kalkar.
Osmanlı döneminde
temel amaçlardan biri büyük şehirlere temel malların sorunsuz arz edilmesiydi. Bunun ötesinde bilhassa
başkentin yani İstanbul’un gıda arzının sağlanmasıydı.
Zira aksi bir durum sosyal çalkantıya ve baş kaldırıya sebep olurdu.

Bugün de temel konumuz İstanbul ve İstanbul’un gıda fiyatları.

Hatta bugün daha önemli, zira İstanbul barındırdığı nüfus ile devlet haline dönüşse Avrupa Birliği ülkelerinin en büyük yedinci ülkesi oluyor.

Tarım Bakanlığının bu minvalde İstanbul’un gıda güvenliği ve gıda arzı konusunda stratejisi ve hedefleri olmalı.

Bu stratejik hedeflerin temelinde ise gıda fiyatlarının istikrarı yer almalı.
Bu noktadan başlayarak işleri temelden almalıyız.

İstanbul’a gelecek gıdayı bölümlerine ayırarak; et, süt yumurta, sebze ve meyve en yakın nereden temin edebiliriz?

Bu lokasyonları belirledikten sonra işi o bölgelere gerekli alt yapıyı hızlıca devlet eliyle gerçekleştirip çalışanı, üreticiyi ve sermayedarı örgütlemeliyiz.

Nasıl örgütleyebiliriz?
Köy sistemini kenara bırakıp, üretim merkezli kasaba sistemini önceleyerek.

Kırsalda insanca yaşamın gereklerine cevap veren, eğitimli nüfusu elde tutabilecek yaşam standartları sağlayan, her bir üretici kasabalının ve çalışanlarının ortak çıkarları üzerine kurulu bir yapıdan bahsediyorum. Ortak ekipmanın kullanıldığı, ortak depolama ve soğutma sistemlerine sahip, ortak ziraat danışmanlığı alınan ve en önemlisi ortak yapıda birleşen üretim ile perakendecinin karşısına daha dik oturan bir yapı verimliliğin artmasını sağlayabilir.

Şunu ifade etmemiz meseleyi anlamlandırmak için gereklidir;

Türkiye’de kaç adet traktör var?

2024 yılı itibariyle 2 milyon 240 bin adet.

Peki kaç çiftçi var?

Çiftçi sayısı, 2015'te 2 milyon 197 bin 319 iken bu yıl itibarıyla 2 milyon 319 bin 426'ya ulaştı.

Yani tarlası küçük veya büyük her çiftçiye en az bir adet traktör sermayesi bağlamışız yılın birkaç ayı çalışması için.
Dünyada nasıl?
Bu konuda dünyada verimliliğin ölçütü olarak hektar başına motor beygir gücü kullanılmaktadır.
Buna göre 1000 hektarlık bir alanı ABD 0,7 beygir gücü alet ile işlerken, Avustralya, 0.24, İspanya 1.32, Türkiye ise 1.52 beygir ile işliyor. İşte anlatmak istediğimiz verimsizlik bu...

Örgütlü düzende ölçek ekonomisini kullanabiliriz. Üretici girdilerini bu ölçek sayesinde yurt içi ve yurtdışından aracısız temin etme imkanına sahip olur. Lojistik masraflarında azalma meydana gelir.

Ayrıca devlet örgütlü sistemlerin maliyet ve kar marjlarını kolaylıkla denetleyebilir, müzakere edebilir.

Yine aynı şeklide bu bölgelerden üretilen ürünlerin perakendeciler üzerinden satışında fahiş karı tespit etme imkanına ve müdahale imkanına sahip olur.

Bugünkü gibi karmaşık düzende ne üretici ne tüketici ne de aracı memnun. Birileri fahiş kar elde ediyor ama kime sorsan hali perişan. Belki de haklılar. Ancak tespit zor. Dokunmak kimsenin işine gelmiyor. Belli ki tarım bürokrasisinin bile…


#Ekonomi
#gıda enflasyonu
#Mehmet Akif Soysal