Terör olaylarını tasvip etmek, terör faillerinin cezasız kalmalarını savunmak mümkün değil. Ancak New York ve Washington'daki saldırıları, failleri ortaya çıkmadan eski hesapları kapatmak veya stratejik kazanımlar elde etmek için kullanmak da kabul edilemez. Amerika Birleşik Devletleri'nin intikam harekatında bir acelecilik seziliyor, ilk darbelerin yakın zamanda gerçekleşeceği tahmin ediliyor.
Bunda bir an önce kamuoyunu tatmin etme arzusu da rol oynayabilir. Ancak gittikçe zihinlerde derinleşen bir şüphe var: Acaba bu acelecilikte bu vesileyle planlanan hedefe bir an önce ulaşma arzusunun rolü de var mı? Dört uçağın Bin Ladin'in veya Orta Doğu kökenli diğer bir gurubun adamları tarafından kaçırıldığı çok kimseye inandırıcı gelmiyor. Amerika bugüne kadar bu konuda inandırıcı bir kanıt ortaya koyamadı. İntihar uçuşlarında yer aldığı ileri sürülen en az dört kişinin halen hayatta olduğu ve olayla ilgilerinin bulunmadığı, bir kısmının da dünya görüşü ve yaşayış itibariyle böyle bir eyleme kalkamayacağı, dolayısıyla Amerikan istihbaratının verdiği bilgilerin yanlış olduğu anlaşıldı.
Gün geçtikçe ortaya yeni gerçekler ve cevaplandırılmayan sorular da çıkıyor. Dünya Ticaret Merkezi'ne saldırıların olduğu gün burada çalışan hiç bir Yahudinin işyerine gitmediği doğru mu? Bu doğruysa Yahudiler için normal bir işgünü sayılan 11 Eylül Salı günü tatil yapmalarının sebebi ne? Bu o kadar hayati bir soru ki bunun cevabı asıl failleri ortaya çıkarmaya da yarayabilir. Bütün bu sorular cevaplandırılmadan Amerika'nın intikam harekatına başlamak üzere olması zihinlere "Amerika yoksa bunların aydınlatılmasını istemiyor mu?" sorusunu getiriyor. O zaman onu diğer sorular izliyor: Amerika bu olayı stratejik kazanımlar için bir bahane olarak mı kullanmak istiyor? Bir adım daha ileri gidelim: O zaman böyle bir saldırıyı kim düzenlemiş olabilir? Bin Ladin'in dün "benim yaptığıma dair kanıt ortaya konursa yargılanmaya hazırım" sözü bu noktada önemli.
Bütün bunlardan sonra Amerika'nın her şeyden önce bu eylemi Bin Ladin'in yaptığı konusunda dünya kamuoyunu ikna etme mecburiyeti var. Bunu yapmadan harekete geçerse, esas hedefin cezalandırma değil stratejik kazanımlar peşinde koşmak olduğu anlaşılmış olacak. Böyle bir durumda ise farkında olarak veya olmayarak İslam Hristiyan düşmanlığı körüklenmiş bulunacak. Esasen Bush'un sarfettiği talihsiz "haçlı seferleri" sözcüğü Batı'nın şuur altını ortaya koyması bakımından İslam dünyası için alarm verici bir özellik taşıyor. Bu körükleme en çok kimin işine yarıyor dersiniz? Yahudilerin 11 Eylül günü işe gitmediği de sabit olursa bu iki bulguyu birlikte değerlendirme mecburiyeti kendiliğinden ortaya çıkıyor. Bunu yapması gereken de biz değiliz, Amerika. Super güç olmak aynı zamanda super sorumluluk üstlenmeyi de gerektiriyor.
Bu terör eylemini Müslümanların yaptığı inandırıcı bir kanıtla ortaya konmadan bu dünyaya yapılacak saldırının uzun vadeli sonuçları olacağından kimsenin şüphesi olmasın.