Türkiye, İran’a uygulanmaya başlanan ABD ekonomik ambargosunu kabul etmediğini ve ticarete devam edeceğini müteaddit kereler duyurdu. Ben de kendi adıma kültürel ambargoyu kırmak için bu yıl dördüncüsü düzenlenen Beynelmilel Şems-i Tebrizi Konferansı’nın davetlisi olarak Hoy şehrine geldim. Van-Tebriz güzergâhında Saray’ın karşısında İran Azerbaycan’ında küçük bir şehir Hoy. Anadolu’da pek çok tarihi kabristanda “el-Hôyî” künyeli kabirler görürsünüz. Bu kadar yakın bize.
Bazı rivayetlere göre Şems-i Tebrizi, Konya’yı terk ettikten sonra memleketine yani Hoy’a geri dönmüş ve burada vefat etmiş. Bu konuyu tartışacak değilim. Zira ben bir zatın düşünceleri üzerine yoğunlaşmayı daha çok mühimsiyorum. Onun milleti, mezhebi, doğum yeri v.b. gibi tarihi bilgilere de ancak ikincil düzeyde malumat olarak bakıyorum. Tarih ilmine ve tarihçilere bütün saygımla beraber Mevlana’nın “Vefatımızdan sonra kabrimizi zeminde aramayın bizi sevenlerin kalbinde arayın” emrine ittibaen onu bulabileceğim kalp arıyorum. Toprak değil düşünce arkeolojisiyle ilgileniyorum. Bazen bu zatların tarihçilerle kasten köşe kapmaca oyunu oynadıklarının farkındayım. Mesela Sarı Saltık’ın 7 ayrı yerde mezarının olması bütün tarihçilik disiplinini çıldırtan bir tavır. Bendeniz şimdiye kadar biri Konya’da, diğeri Pakistan-Multan’da ve üçüncüsü burada Hoy’da olmak üzere 3 Şems makamı ziyaret ettim. Bizimle köşe kapmaca oynuyorlar sanki. Ben de o zaman Hoy’u incelemeyi tarihçilere bırakarak Hay’ı incelemeye koyulayım istiyorum. Hangisi daha zor bilen bilir. Niyazi-i Mısri’nin,
“Halkı koyup Lâ-mekân ilinde menzil tutalı
Mısriyâ şol canlara canan olan anlar bizi”
sözlerinde olduğu gibi mekânsızları anlamaya çalışmak kolay olmasa gerek.
Hz. Mevlana’nın bugünkü İran ile irtibatı sadece dil üzerinden. Yani hazret bu topraklardan geçerek Anadolu’ya gelmiş ve Konya’yı yaşayacağı yer olarak seçmiş. Bu açıdan İran’da fiziksel ve mekânsal bir mirası olmadığı için onun hakkında bir ihtifal düzenlenemiyor. Olursa sadece dili ve fikirleri üzerine oluyor. İranlılar bunu Türkiye’ye kaptırmış olmaya üzülüyorlar ama bence bunu avantaja da çevirebilirler. Yani doğrudan üzerinde çalışmaya yoğunlaşabilirler. Sipehsalar ne dedi, Eflaki dede ne dedi, Sultan Veled ne yaptı, Mevlevihaneler nerelerde var v.b. gibi tarihsel bilgi üzerinde yoğunlaşmaktan ziyade hazretin metafizik görüşleri üzerinde yoğunlaşabilirler. Üstelik lisan avantajını da kullanarak. Tabii ki buradaki en büyük engel zihniyet problemi. Bu söylemi anlama meselesi. Sırf onların değil bütün modern İslami siyasal söylem sahiplerinin salt hukuksal söyleme dayanmaları buna engel. Bunu önceleyen bir metafizik ve felsefeyi dışlamaları bana göre sorunun ana kaynağı. Bundan dolayı da siyasiler genel anlamda irfan ve hikmet mirasına özel anlamda da Mevlana ve Şemsi Tebrizi okuluna mesafeli hatta aykırı duruyorlar. Tıpkı bizdeki ilginç cephe orada da var. Ham softalar ile zihinci ilahiyatçıların ruhaniyet karşıtı söylemleri bir ortak cephe oluşturuyor. Orada da bazı modernizm aşığı yazarlar yüksek irfani konuları üfürükçülük zannederken Ayetullah Isfahani gibi mollalar da Şems aleyhinde ağır fetvalar veriyorlar. Fakat halk Türkiye’de de olduğu gibi bu ârifleri seviyor. Aslında Şia ile irfani konuların sentezi yeni bir durum değil. Molla Sadra var, Muhsin Feyz Kaşani v.s. var. Sünnilikte bu daha çok Tasavvuf büyükleri ile sağlanmış. Ancak son zamanlarda öne geçen siyasal İslamcı söylemin hem Şii versiyonu ve hem de Sünni versiyonu bu mirasa sırt dönmede ortak hareket ediyorlar. Araştırılacak bir konu bence.
Mamafih bu söylem aynı zamanda pragmatist olduğu için halkın bu zatlara teveccühü olduğunda o zaman hadi biz de bir şeyler yapalım diye konuya giriyorlar. Konya Mevlana ihtifalleri ile Hoy’daki Şems ihtifalleri bu manada benzerlikler taşıyor. Kim ne niyetle yaklaşırsa yaklaşsın sâlihlerin adının anıldığı yere rahmet iner, biz ona bakalım.
Hakkında konuşma yapacağım Şems-i Tebrizi Makalat’ında diyor ki:
“Bir gün bir yolculuk esnasında yemek yeme vakti gelmişti. Herkes kendi torbasını açıp azığını tek başına yemeye başladı. Bu arada ansızın bir Türk atlısı çıkageldi. Türkler cesur, konuksever ve kaynaşık insanlardır. Bunlara, ‘Niçin ayrı ayrı yiyorsunuz, niçin ekmeğinizi beraberce yemiyorsunuz?’ diye sordu. Adamlar, ‘Bizim köyümüzüm âdeti böyledir’ dediler. Atlı adam hiddetle kamçısını kaldırdı ve, ‘Şimdi o âdeti koyanın da canını yakarım o âdeti kabul edenin de ha! Hemen yemeklerinizi toplayıp bir araya getirin bakayım. Birlikte yiyin!’ dedi. Köylüler korkularından onun dediği gibi yaptılar ve sonra yola devam ettiler.”
İslam dünyası bir Alp-Eren’in gelip ayrı ayrı yemek yiyenleri bir araya getirmesini bekliyor…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.