Ekonomi güvenliği diplomasisi

04:0016/11/2019, Cumartesi
G: 16/11/2019, Cumartesi
Levent Yılmaz

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki heyetin hafta içinde ABD’ye gerçekleştirdiği ziyaretin yankıları devam ediyor. Uluslararası kamuoyundaki genel kanı, Trump, ekibi ve bazı senatörlerle yapılan görüşmelerde Türkiye’nin diplomatik olarak önemli başarılar elde ettiği yönünde.EKONOMİYE ETKİ EDEN EKONOMİ DIŞI FAKTÖRLEREkonomi sadece rakamlardan ibaret değildir ve makro ekonomik veriler ekonomi politikaları ile ekonomiye etki eden ekonomi dışı değişkenlerin bir sonucudur. Bu bakımdan enflasyon ve/veya

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki heyetin hafta içinde ABD’ye gerçekleştirdiği ziyaretin yankıları devam ediyor. Uluslararası kamuoyundaki genel kanı, Trump, ekibi ve bazı senatörlerle yapılan görüşmelerde Türkiye’nin diplomatik olarak önemli başarılar elde ettiği yönünde.

EKONOMİYE ETKİ EDEN EKONOMİ DIŞI FAKTÖRLER

Ekonomi sadece rakamlardan ibaret değildir ve makro ekonomik veriler ekonomi politikaları ile ekonomiye etki eden ekonomi dışı değişkenlerin bir sonucudur. Bu bakımdan enflasyon ve/veya büyüme gibi makro ekonomik çıktıları sadece rakamlar üzerinden okuma alışkanlığı süreci değerlendirirken bize hata yaptırır. Örneğin fiyatlar genel seviyesindeki artışı ifade eden enflasyon oranıdaki artış teknik bir konudur, belki enflasyonu tetikleyecek şekilde karşı karşıya kaldığımız spekülatif kur atağı da teknik olarak izah edilebilir ancak bir ülkenin ekonomisine karşı yürütülen sistematik saldırıları ve o saldırıların sonucunda oluşan tabloyu sadece ekonomi politikaları üzerinden okumak ciddi sonuçları olan bir hatadır. Bu bakımdan ekonomiye etki eden ekonomi dışı değişkenlerin yönetilmesi ve sürecin uluslararası ilişkiler boyutu artık diplomasinin ayrılmaz bir parçasıdır.

Erdoğan ile Trump arasındaki görüşmeden sonra yapılan basın toplantısında iki liderin süreç boyunca yaşanan her türlü olumsuzluğa rağmen ticaret hacminin 100 milyar dolara çıkarılması konusunu vurgulaması ve özellikle Erdoğan’ın siyasi konularla ticari konuların birbirine karıştırılmaması gerektiğini ifade etmesi bu farkındalığın bir sonucudur. Zira sahadaki ve masadaki kazanımların piyasa kazanımları ile desteklenmesi kazanımların etkisi bakımından son derece elzemdir. Elbette söz konusu ulusal çıkarlar olunca bazı ekonomik kayıplar göze alınabilir. Geçmişte olduğu gibi ekonomik kazanımlar için bazı ulusal çıkarlardan vazgeçmek de bir tercihtir. Ancak bugünün Türkiye’si yürüttüğü diplomasi ile hem sahada hem masada hem de piyasada kazanan bir aktördür. Elbette bir görüşme ile iki ülke arasındaki tüm sorunların birdenbire çözülmesi beklenemez. Ancak son görüşme, sonuçları itibariyle işlerin Türkiye lehine hal yoluna koyulduğunu ve bunun ekonomi üzerindeki olumlu yansımalarının olacağı bir dönemin başlangıcına işaret etmektedir. O halde bu ziyaret aynı zamanda Türkiye’nin ekonomi güvenliğine zarar verecek ekonomi dışı konuların çözümüne yönelik bir ekonomi güvenliği diplomasisidir.

YA ERDOĞAN GİTMESEYDİ?

Trump-Erdoğan zirvesi öncesi Türkiye’deki bazı siyasi aktörlerin Erdoğan’ın ABD’ye gidiyor olmasına getirdiği eleştirileri takip ettim. Açıkçası söz konusu eleştirileri destekleyen teknik bir izaha da rastlayamadım. Kaldı ki Erdoğan da zaten Türkiye’nin bazı beklentileri karşılanana kadar ziyarete ilişkin kararını netleştirmedi. Nihayetinde Türkiye’nin çıkarları açısından uygun ortam ve konu başlıklarına ilişkin içerik oluştu ve Erdoğan ABD’ye gitti.

Ziyaretin senatörlerle görüşme ayağının hemen ardından, bulduğu her fırsatta Türkiye’ye yönelik yaptırım paketleri hazırlayan ve Türkiye karşıtı grup ve örgütlerin sözcüsü haline gelen Senatör Lindsey Graham, 1915 Ermeni olaylarının Senato tarafından “soykırım” olarak tanınmasını öngören karar tasarısının oylanmasını bloke etti.

Türkiye’nin sorununun Kürtlerle değil terör örgütleri ile olduğu gerçeği bu kez Türkiye’ye “Kürtleri öldürüyor” diyenlerin gözleri önünde ifade edildi ve karşılık buldu. Bölgedeki Kürtlerin sığınacağı tek güvenli limanın Türkiye olduğu ve Türkiye’nin onlara yardım eli uzattığı bizzat ABD Başkanı tarafından ifade edildi. Erdoğan YPG elebaşının terörist olduğuna dair CIA belgesini Trump’a verdi.

Sorun haline dönüşen S400 ve F35 konularına ilişkin olarak çözüm arzusu en üst düzeyde dile getirildi. İki ülke arasındaki ilişkilerde siyasi konular ile ekonomik konuların birbirine karıştırılmaması vurgulandı ki bu durum ikide bir önümüze çıkan ekonomik yaptırımlar konusunda atılan önemli bir adım. Peki Erdoğan ABD’ye gitmeseydi ne olurdu? Bu konuların hangisinde ilerleme kaydedilirdi?

TÜRKİYE AMERİKA İLİŞKİLERİNİN SEYRİ NE OLACAK?

Türkiye’nin terör konusunda geri adım atacak tek bir santimetre bile yok. Bu yüzden ABD’nin terör örgütleri ile olan ilişkisini gözden geçirmesi gerekiyor. Bir de NATO konusu var. Bazı Senatörler Türkiye’nin bir NATO üyesi gibi davranmadığı eleştirisi getiriyor. Oysa NATO’nun ruhu ve maddeleri müttefiklerin birbirlerine yaptırım tehdidinde dahi bulunamayacağını söylerken ABD Türkiye’ye yaptırım paketleri uyguladı. Türkiye S400’ler üzerinden eleştirilirken Fransa ve Almanya’nın başının çektiği bazı NATO üyesi ülkeler PESCO adı altında bir Avrupa ordusu kurma projesini hayata geçirdi. Ancak onlara bir yaptırım söz konusu olmadı. Barış Pınarı’nın hemen ertesinde Halkbank için yeni bir iddianame hazırlandı. En başından beri ifade ediyorum. ABD ile Türkiye arasındaki dostluk ve stratejik ortaklık çok eskiye dayanıyor. Bu ilişkilerin gelişmesi ve derinleşmesinin bölge ve dünya barışına hizmet edeceği de aşikar. Hatta ABD’nin Afganistan, Irak ve Suriye’de içine düştüğü kötü durumdan da kurtulmasının yolunun Türkiye ile dengeli işbirliğinden geçtiğini ifade edelim. Ancak ABD’nin bu gelgitli politikası ilişkilere zarar veren temel sorun. O halde Trump’ın basın toplantısında vurguladığı gibi dostluğu geliştirecek öneriler kapsamında ilişkilerin bundan sonraki seyrinin ABD’nin daha rasyonel bir çizgiye gelmesine bağlı olduğunu hatırlatmakta fayda var.

#Recep Tayyip Erdoğan
#Donald Trump
#CIA
#F35
#PESCO