İsmet İnönü"nün "Milli Şef" olduğu yıllarda rejimin İstanbul valisi ve belediye başkanı (o zamanlar âdet öyle idi) Lütfi Kırdar"ın "Büyük İnönü ismini bu gezgiye vermek suretiyle candan minnet ve bağlılığımızı göstermek fırsatı bulduğumuz Milli Şefimize uzun ömür dileriz.." sözleriyle açtığı bugünkü "Gezi"nin adı açılışında "Gezgi"ydi. Lütfi Kırdar"ın isim babalığı yaptığı "gezgi" sözcüğünün batı dillerinden tercüme olduğunu da unutmayalım. Besbelli ki "promenades" sözcüğünden ilham alınmıştı.
Bu açılış münasebetiyle yayınlanan ve "İnönü Gezgi"sine önemli bir yer ayıran önümdeki albüm "Güzelleşen İstanbul" adını taşıyor. Albüm"ün sayfaları "Dün / Bugün" diyerek yıkılan/yapılan İstanbul fotoğraflarıyla ilerlediği için, o günlerde "Taksim Kışlası" olarak adlandırılan ve "harap bir saha" olarak betimlenen bugünün "Topçu Kışlası"nın hali hakkında da fikir sahibi olabiliyoruz. "Tarihimize sahip çıkıyoruz" denilerek betonarme bir taklidinin yükseltilmesi istenen bu kışlanın durumu gerçekten de haraptır. "Güzelleşen İstanbul" albümü yerini "İnönü Gezgi"sine terk edecek bu alanı betimlemeyi şöyle sürdürüyor: "eski Taksim Kışlası ile harap Taksim Stadyomu ve bir takım küçük imalâthaneler, duvarları yıkık setler üstünde gazinolar, tamir atölyeleri ve kirli garajlar vardı."
Toparlayacak olursak: Henri Prost"un hazırladığı İstanbul İmar Planı şehrin merkezinde geniş bir yeşil alan yaratılmasını hedef aldığı için söz konusu "harap saha"nın İstanbul"a bir gezinti alanı olarak kazandırılmasında bir yanlışlık yoktur. Şehir merkezinin "talimhane" ve "kışlalar" ile donanmış bir garnizon şehir olmaktan çıkarılmasının da eleştirilecek bir yönü olmasa gerek. Dolayısıyla şehir merkezinde –nasılsa!- boş kalmış avuç içi kadar bir yeşil alanın "tarihimize sahip çıkıyoruz" teziyle tekrar betonla doldurmaya kalkmanın makul tek bir nedeni olamaz. "Tarihsel eser" deseniz değil çünkü tek bir taş kalmamış; "mimari açıdan bizimdir" deseniz değil çünkü tam tersine tarzı –hoşunuza gitmeyecek şekilde- "oryantalist" olarak nitelenen ve geçirdiği tadilatlarla çoktan başka bir şey olmuş bir yapı bu. Çok istiyorsanız, bir benzerine "Miniatürk"te yer ayırabilirsiniz…
***
AK Parti"nin "Gezi"ye nazire olarak İstanbul ve Ankara"da bu hafta sonu iki miting yapmaya karar vermesi, beraberinde getirmesi muhtemel olumsuz gelişmeler açısından da son derece yanlış bir adımdı. Bir iktidar partisinin bir toplumsal harekete karşı miting düzenlediği nerede görülmüştür? Özellikle de "yüzde 50"nin evlerinden çıkmamaları için zor zapt edildiklerinin" telaffuz edildiği günlerin hemen ertesinde. Bu açıkça tehditkâr sözler sarf edilince benim de aklımdan geçmişti: Başbakan acaba partisinin seçmenlerini başka bir partinin militanlarıyla mı karıştırıyordu? Çünkü biliyorduk ki, Ak Parti seçmeni sokağı/meydanı seven bir seçmen kitlesi değildi. Hatırlayın, Ak Parti seçmeni partileri kapatılmanın eşiğine geldiğinde bile "evlerinden çıkmadılar". Tekrar edelim: Kentsel-toplumsal hareketlere karşı siyasi partilerin miting düzenlemeleri demokrasilerde âdetten değildir…
Mitingler konusunda karşı tezi savunan epeyce köşe yazarı da var tabii ki. Arkadaşımız Abdülkadir Selvi"nin şu satırları bu konuda iyi bir örnek oluşturuyor:
"Birileri diyor ki, AK Parti niye miting yapıyor. / Ortamın gerilmemesi için Tayyip Bey hafta sonu miting yapmasın diyenler var. / Bu doğru bir yaklaşım değil. / Tayyip Erdoğan"ı devirmek için sokakları harekete geçirenlere karşı milli irade rejime ağırlığını koyuyor. / Seçtiği başbakanına sahip çıkıyor..."
Selvi"nin mitinglerin gerekliliği yolunda sıraladığı nedenler en azından "zamansız" olmaları açısından yerinde değil. "Milli irade rejime ağırlığını koyuyor", "Seçtiği başbakanına sahip çıkıyor" gibi büyük, çok büyük nedenleri akla getirebilecek bir siyasal-toplumsal manzaradan eser yok ülkede. Gençler otoriter söylemler ve uygulamalar karşısında anti-otoriter bir ruh haliyle isyan ediyorlar, hepsi bu... Ne "hükümet", ne "siyasal iktadar" ve tabii ne de "milli irade"den söz eden var!...
Selvi"nin sıraladığı nedenler içinde bir tanesi var ki, üzerinde ciddiyetle durmalıyız. Selvi, bu "neden"i şöyle ifade ediyor: "İstanbul"da Kabataş İskelesi"nde başörtülü olduğu için tekmelenen Z.D."nin başına gelenler yaşanmasın diye kendi hukukunu koruyor."
Önce Başbakan tarafından dile getirilen, sonrasında Selvi tarafından da hatırlatılan ve "miting nedenleri" arasına yerleştirilen bu olay –takdir edersiniz ki- bambaşka niteliktedir. Bir anne ve yanındaki 6 aylık çocuğuna anne başörtülü diye -Selvi"nin ayrıntılarıyla naklettiği saldırıyı (Kabataş İskelesi"nde) gerçekleştirip her ikisini de yaralayanların bugüne kadar çoktan yakalanıp (bütün o kameralar filan ne işi yarıyor?) gerekli işleme tabi tutulmaları gerekmiyor muydu? Gündüz gözüyle böyle bir saldırının İstanbul"un merkezinde gerçekleşebiliyor olmasının açıklamasını önce bu şehrin idarecilerinin yapması gerekmiyor mu? Selvi, olayla ilgili olarak "Yargıya intikal etti" demekle yetinmiş. Ancak bu iğrenç saldırının hafta sonu mitinglerinin nedenleri arasına yerleştirilmesi büyük bir yanlıştır doğrusu... İnsaf edin! "Gezi Parkı"nda toplananlar arasında hakim olan dostluk, yakınlık, her türlü ayrımcılıktan uzak durmak gibi erdemlerden söz edilmedi mi uzun uzun. "Bu defter nihayet kapandı" demiyor muyduk hep beraber? Yoksa "gerektiğinde açılmak üzere" kapandı da biz mi bilmiyoruz...
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.