Suriye rejimi Arap ülkelerinin deprem diplomasisi trafiğini daha fazla meşruiyet kazanmak ve bölgede normalleşme sürecini hızlandırmak için kullanıyor. Mısır Dışişleri Bakanı Şükri deprem sonrasında Şam’da Esad’la görüşmüş ve Suriye’ye insani yardımlarını rejim üzerinden teslim etmişti. Esad, Suriye’yle normalleşmenin öncülüğünü yapmaya çalışan BAE’nin Dışişleri Bakanı el-Nahyan’ın ziyaretinin ertesi günü BM yardım ekiplerinin Suriye muhalefetinin kontrol ettiği bölgelere geçişine izin vermişti.
Suriye rejimi Arap ülkelerinin deprem diplomasisi trafiğini daha fazla meşruiyet kazanmak ve bölgede normalleşme sürecini hızlandırmak için kullanıyor. Mısır Dışişleri Bakanı Şükri deprem sonrasında Şam’da Esad’la görüşmüş ve Suriye’ye insani yardımlarını rejim üzerinden teslim etmişti. Esad, Suriye’yle normalleşmenin öncülüğünü yapmaya çalışan BAE’nin Dışişleri Bakanı el-Nahyan’ın ziyaretinin ertesi günü BM yardım ekiplerinin Suriye muhalefetinin kontrol ettiği bölgelere geçişine izin vermişti. BAE ve Mısır’la birlikte birçok Arap ülkesinin de Suriye rejiminin normalleşmesini tercih ettiği biliniyor. Amerikan yönetimi bölgede Esad rejimiyle normalleşme çabalarına karşı çıktığını ifade etse de buna yönelik ciddi baskı yaptığına ilişkin bir işaret yok.
Esad’ın deprem diplomasisi fırsatını kaçırmayarak Umman, Rusya ve BAE gibi ülkelere gezileriyle izole olmadığı mesajını vermeye çalışması dikkat çekiyor. Türkiye’nin Suriye rejimiyle güvenlik konularındaki sınırlı temasları da Şam’ın normalleşme ümidini artırdı. Bu gelişmelere karşın Esad için en güçlü normalleşme sinyallerinden biri olan Arap Ligi’ne tekrar girme konusunda Suudi muhalefeti devam ediyor. Çin’in arabuluculuğuyla İran’la normalleşme anlaşmasına varan Suudilere Rusya’nın bu konuda yumuşamasını salık verdiği de biliniyor. Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal’ın Münih Güvenlik Konferansı’nda mevcut durumun sürdürülemeyeceğini ve bir noktada Şam’ın muhatap alınması gerekeceğini ifade etmesi, normalleşmenin Suudilerin de gündeminde olduğunu gösteriyor.
ABD’nin Suriye’yle normalleşme temayülü gösteren Ortadoğu partnerlerine diplomatik baskı yapmayarak rejimin meşrulaştırılmasını yanlış buldukları yönünde ilkesel bir itirazla yetindiğini görüyoruz. Biden yönetimi Suriye politikasını YPG’nin kontrolü altındaki SDG yapısını destekleyerek “Deaş’ın kalıcı olarak yenilmesi” politikasına indirgemiş durumda. Halihazırda Özel Suriye Temsilcisi bulunmayan Amerikan yönetimi, Suriye politikasını sahadaki askerlere teslim etmiş görünüyor.
Bu ayın başında kuzeydoğu Suriye’ye giden Genelkurmay Başkanı Mark Milley, ziyaretini zaman zaman İran milislerinin tehdidine maruz kalan Amerikan birliklerinin güvenliğini yerinde tetkik etmek için gerçekleştirdiğini söylemişti. Bölgedeki varlığını genel bir politika çerçevesine oturtma çabası bile göstermeyen yönetimin Suriye meselesinin çözümü konusunda da bir barış planı ortaya koyamaması dikkat çekiyor. Washington’un Suriye politikası Deaş’a karşı SDG’ye destek, insani yardım ve rejime karşı etkisiz yaptırımlardan oluşuyor.
Bu etkisiz politikanın fiili olarak Suriye rejiminin normalleşmesine göz yummak anlamına geldiğini savunan Washington’un Suriye uzmanları bu hafta Biden yönetimine uyarıda bulundu. Suriye konusunda uzman ve devlette görev yapmış bir grup etkili isim, yönetime Esad rejiminin meşrulaştırılmasına karşı etkin bir tavır koyması çağrısı yapan bir mektup yayınladı. İmzacıları arasında eski Büyükelçiler James Jeffrey, Fred Hof ve Jeffrey Feltman gibi ağır topların bulunduğu mektup, savaşın sadece sonuçlarını değil nedenlerini de dikkate alan kapsamlı bir Suriye politikası oluşturulması çağrısında bulunuyor.
Mektup, rejimin göç ve terör gibi sorunların müsebbibi olduğu, istikrar getirecek adımları atabilecek kapasite olmadığı, bunun Deaş’ın işine yaradığı, Suriye halkının çoğunluğunun rejim kontrolünde yaşamak istemediği ve bölge ülkelerinin normalleşme adımlarının siyasi çözüm bulmak amacı taşımadığı gibi noktalara dikkat çekiyor. Mektup, Esad rejimine karşı net tavır alınması, savaş suçlarının ve gözaltında kayıp insanların araştırılması, dezenformasyonla mücadele ve yönetimin Suriye’de İran’a karşı İsrail’le birlikte hareket etmesi çağrısı yapıyor.
Bu çağrının Biden yönetimi üzerinde önemli bir etkisi olacağını beklemek pek gerçekçi değil. Biden yönetiminin Suriye’de İran’la tansiyon artırmaktan kaçınan tavrına baktığımızda, Suriye politikasında önemli bir değişiklik olmayacağı anlaşılıyor. Perşembe günü İran Suriye’nin kuzeydoğusundaki bir Amerikan üssüne intihar İHA’sı göndererek Pentagon taşeronu bir Amerikan vatandaşının ölümüne ve 6 Amerikalının yaralanmasına yol açtı. Buna cuma günü karşılık veren Amerikan birliklerinin operasyonu sonrasında Biden çatışmanın büyüyebileceği şeklindeki sorulara cevap verdi. Biden’ın İran’la çatışma istemediklerini ama Amerikan birliklerinin kendilerini koruyacaklarını söylemesinden sonra İran’a yakın milislerin 2021 Ocak’tan beri Amerikan üslerine irili ufaklı 78 saldırı düzenlediği açıklandı.
Suriye’de ABD’yle İran arasındaki bu düşük yoğunluklu çatışmalara rağmen Amerikan tarafının Rusya ve Çin’e odaklanmak istediği biliniyor. Biden, Trump’tan farklı olarak Suriye’yi Rusya ve İran’la bölgesel mücadelenin bir sahnesi olarak görmekten kaçınıyor. Biden yönetiminin Suriye’yle normalleşmeye itirazının sadece retorikte kalması, Suriye politikasının birkaç önceliğe indirgenmesinden ve kapsamlı bir stratejinin olmamasından kaynaklanıyor. ABD’nin Ortadoğu’da maliyet ödemek istemeyen ve liderlik yapmaktan uzak duran tavrı, normalleşme rüzgârı esen bölgede Washington’un Esad’la normalleşme karşıtı telkinlerini etkisiz kılıyor.