Hazreti Ömer’in Kudüs’ü fethi, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul ve Saraybosna fetihleri, İslam geleneğinde ‘eman’ veren, güven sağlayan, verdiği söze sadık devletler, komutanlar ve liderler tarih boyunca yalnızca kitaplarda okuduğu-muz örnekler olarak hafızalarımızda yer etmiştir. Özellikle Fatih’in Saraybosna Fermanı bu bağlamda konuşulmaya değerdir.
Peki, neden bu konu tahmin ettiğimizden daha önemli hale geldi?
19.yüzyıl boyunca medeniyetimizin temsilcisi Osmanlı Devleti’nin Batı karşısında yaşadığı yenilgiler ve toprak kayıpları, milletin hafızasında derin izler ve yıkımlar bırakmıştır. Buna rağmen, 1917-1918 yılları arasında Hicaz ve Filistin topraklarında Osmanlı ordusu İngilizlerle karşı karşıya gelmiş; Filistin’de yenilgiye uğramış, ancak Kûtü’l-Amâre’de İngilizleri mağlup etmiştir.
İmparatorluk gururunun bir yansıması olsa gerek ki; Enver Paşa, Rusları Kafkasya’dan atmak için harekete geçmiş, Cemal Paşa ise İngilizleri Süveyş Kanalı’ndan uzaklaştırmak için Mısır seferlerini başlatmıştır. İttihat ve Terakki’nin iktidara geldiği dönemde Adriyatik Denizi’nden Afrika’da Libya ve Çad’a kadar uzanan topraklar Osmanlı›nın egemenliği altındaydı. Ancak on yıllık bir sürede bu topraklar işgal edildi ve kaybedildi. Bununla da yetinilmeyip, ikinci yüzyılda kültür emperyalizmiyle derin bir kuşatma altına alındık.
Kültür emperyalizminin en yıkıcı taraflarından biri, Müslümanları terörle özdeşleştirmek olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İslam ülkelerinde sömürgecilere karşı bağımsızlık savaşı başlatan her birey ya da grup, terörist veya isyancı olarak tanımlanmıştır.
İletişim çağı başlayınca, konvansiyonel dönemlerdeki kavramlar daha aşağılık bir düzene dönüştü. İstihbarat kuruluşları zihinleri manipüle edecek yeni kurgu evreleri başlattı. ABD’de ‹küresel terör› kavramı yaygınlaştırıldı ve buna ‹İslamcı küresel terör› ekini getirerek, El-Kaide gibi örgütleri efsaneleştirdiler. Böylece İslam ülkelerinin herhangi birini işgal etmek için dünya çapında bir iletişim ve beyin yıkama başarısı sergilendi.
Afganistan ve Irak işgalleri, 11 Eylül saldırılarından sonra gerçekleşmiş olsa da, önceden hazırlanan bu konsept üzerine inşa edildi. Yemen, işgal edilmekten beter bir hale getirildi.
Suriye’de iç savaş başladığında DEAŞ diye bir örgüt yoktu. Bir sabah uyandık ki, bir cinayet şebekesi tekbir getirerek insanları öldürüyor. Batının ürettiği en kaba ve istihbarat ürünü örgüt buydu. Suriye zemininde binlerce Müslüman katledildi. İran ise bu şiddet şebekesinin muadilini üreterek, Haşdi Şabi isimli grubu sahneye sürdü. Her iki grup da aynı şekilde hukuksuz cinayetlere imza attı.
Sosyal medya çağında üretilmiş terör örgütlerinin kullanım ömrü, eskiye göre daha kısa oluyor. ABD seçimlerinde Trump, “DEAŞ’ı Obama kurdu, Hillary yönetecek” diyerek bir yönüyle ‘kral çıplak’ dedi.
Yüzyıl boyunca sömürgecilerin kurduğu veya desteklediği dikta rejimlerinde İslam izzetini ve adaletini görmek maalesef mümkün olmadı. İslam’ın özüne uygun davranma potansiyeline sahip yöneticiler düşman ilan edildi, hükümetten uzaklaştırıldı, ya da darbeyle görevlerinden alındı.
Bizler, hegemonyaya teslim olarak İslam’ın adaletini, izzetini ve şerefini ne hükümet uygulamalarımıza ne de devletler arası meselelere yansıtamadık. İslam’ın değerleri gündeme geldiğinde ya şeriatçılıkla ya Batı karşıtı olmakla ya da bilim karşıtı olmakla suçlandık.
Cumhurbaşkanımız, Suriye halk devrimi hakkında konuşurken, “Tarihin doğru tarafında durduk; zulümden yana olmadık, adaletten ve hakkaniyetten yana olduk,” diyerek doğru bir duruş sergilemiştir.
Bugün dünyanın bütün liderleri, Suriye ile konuşmak ve yeni kurulacak devletin geleceğine dokunmak için Türkiye’nin kapısını çalmaktadır. İran, Rusya ve Esed rejimi, Suriye halkına işgalci gibi davrandığı için meşruiyetlerini kaybetmiştir. Türkiye ise muhaliflere adil davranarak doğru yerde durduğu için Suriye halkının güvenini ve geleceğini kazanmıştır.
Muhalif gruplar, Halep kentini Esed rejiminden ve aşırı Şii gruplardan aldığı dönemde intikamcı davranmamıştır. Ne Esed rejiminin askerleri gibi katliam yapmış, ne kiralık Haşdi Şabi milisleri gibi hukuksuz yere adam öldürmüş, ne de Hizbullah gibi hareket etmiştir. O beldenin halkına Müslüman adaletine, izzet ve şerefine uygun bir şekilde davranılmıştır.
Eğer Halep’te muhalifler, Esed rejimi ve İran gibi intikamcı davransaydı, Şam’ın kapıları onlara açılmazdı.
Suriye’de yeni bir düzen kurmak isteyen muhalifler, yalnızca 15 gün boyunca İslam izzetinin “i”si kadar bir metanet göstermiş ve bu süre bile Müslümanların yüzünü güldürmüştür. Bu izzet, şeref ve adaletin yeryüzüne yayılması, Batılıların korkacağı kadar büyük bir etkidir.
Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.