Türkiye’nin hiçbir meselesi yerel değildir. Ekonomiden güvenliğe, iç iktidar yapısından bölgesel ve küresel gelişmelere kadar hiçbir mesele Türkiye ile başlayıp biten mesele değildir. Bazı gelişmelere takılıp içeride intikam peşinde olanların, o örneklerden kendilerine bir şey çıkarmaya çalışanların kesinlikle başka ajandaları vardır.
Brunson olayından Cemal Kaşıkçı meselesine, dolar saldırısından Münbiç’e ve Fırat’ın Doğu’suna, Türkiye ile ABD arasındaki çok boyutlu uzlaşmazlıklardan 15 Temmuz saldırısına, Türkiye-Suudi Arabistan geriliminden içeride bu gelişmelerden muhalefet ve müdahale alanları çıkarmaya çalışanlara kadar, her şey çok boyutlu, çok cepheli, çok denklemli, kesinlikle tamamen Türkiye’nin “zaafları”yla sınırlı olmayan meselelerdir.
Hiçbir düşmanlığın, hiçbir dostluğun kalıcı olmadığı bir dünya biçimleniyor. Hiçbir sorunun yerel olmadığı bir dünya şekilleniyor. Bu yüzden kimse ezberden konuşmasın. Her genelleme kısa bir süre sonra kendisiyle çelişecektir. Dünyada büyük ülke, büyük güç kalmamıştır. Her güç, etkin hareket edince, çok daha büyük güçleri hareketsiz hale getirebiliyor, kilitliyor, ayarını bozabiliyor.
Bu gerçekler ortada iken, kimse “içeriden operasyon”a girişip ucuz söylemler üzerinden siyasi hesaplar gütmesin, Türkiye kamuoyunun zihinlerini bulandırıp onları çokuluslu yeni müdahalelere açık hale getirmeye çalışmasın.
Gazeteci Cemal Kaşıkçı olayı, işte bu çokuluslu paketlerden biridir. Asla sadece bir cinayet, sadece adam kaçırma, sadece bir muhalifi devre dışı bırakmayla sınırlı değildir. Asla sadece Türkiye ile, sadece Suudi Arabistan ile sınırlı değildir. Asla sadece Veliaht Selman’ın çılgınlıklarıyla, BAE Veliahtı Muhammed Bin Zaid’in kişisel hesaplarıyla sınırlı değildir.
ABD’den Avrupa’ya, Suudi iç iktidar yapısından Türkiye-S. Arabistan ayrışmasına, coğrafyanın yeniden dizaynından Suudi-İran savaşı senaryolarına, Katar-Türkiye yakınlığından Suriye savaşı sonrası açılması planlanan Basra Körfezi cephesinden ABD-İsrail-Mısır-Suud-BAE eksenine kadar çok boyutlu karanlık bir olaydır.
Bu yüzden, Kaşıkçı cinayeti bir an önce aydınlatılmalıdır. Ama Kaşıkçı meselesinin arkasındaki karanlık hesaplar da bir an önce aydınlatılmalıdır. Aydınlatılamazsa ne olur? Türkiye’de yeni müdahale hazırlıkları aydınlatılamamış olur. Türkiye ile Arap dünyasını birbirinden koparmaya dönük planlar aydınlatılamamış olur. Suriye’nin kuzeyindeki hesaplar, Mısır’daki Sisi darbesinin mahiyeti anlaşılamamış olur. Suriye sonrası nasıl bir çokuluslu proje hazırlandığı, bu projenin bütün bölgeyi nasıl sarsacağı öngörülememiş olur.
Türkiye ve S. Arabistan, Kaşıkçı olayının uluslararası müdahaleyi çağıran, iki ülkeyi de provoke etmeyi amaçlayan bütün kapılarını kapatmalı. ABD’nin olaya müdahalesi, Dışişleri Bakanı’nı göndermesi, “yoksa sizi cezalandırırız” söylemi, olayda Mısır istihbaratı ve BAE’nin rolü endişe vericidir ve çokuluslu müdahalenin ipuçlarını sunmaktadır.
Bölge ülkeleri arasındaki uyuşmazlıklara, gerilimlere, çatışmalara hatta farklı görüşlerin arasına “sızan” her Batılı müdahale, çok ağır bölgesel sorunlara yol açıyor. Bugüne kadar hep böyle olmuştur. Onların müdahil olduğu hiçbir sorun çözülememiş, karanlıkta kalmış, onlar da bunun üzerinden başka senaryolar uygulamıştır. Çünkü o oyunu büyük oranda onlar kurmuştur.
Bölge ülkeleri kendi içyapılarına, söz konusu çokuluslu müdahaleler cephesinde hareket edenlere, “içeriden operasyoncular”a özellikle dikkat etmeli. Bugünlerde bu konu çok daha acil hale gelmiştir. Suriye savaşı başlarken Türkiye içinde başlatılan kamuoyu çalışması benzeri bir psikolojik operasyona müsaade edilmemelidir. Çünkü biz, Gezi olaylarından bu yana o çokuluslu senaryoların doğrudan tanığıyız, nasıl yapıldığını biliyoruz, bu yüzden alarm durumunda olmalıyız.
S. Arabistan açısından baktığımızda, bazı iktidar çevrelerinin ABD ve İsrail’le ortak iradelerinin hem S. Arabistan’a hem bölgeye nasıl ayrışmalar getirdiğini, nasıl yeni müdahale alanları açtığını da görüyoruz. Özellikle bu çevrelerin “İran’la savaş, Türkiye ile düşman ol” tezini nasıl işlediklerini, senaryonun aslında doğrudan S. Arabistan’ın imhasına dönük olduğunu da biliyoruz.
Türkiye’de Rus uçağının düşürülmesi “vatansever” bir savunma hareketi olarak pazarlanırken daha sonra Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirip Suriye’de iş bitirmeye, 15 Temmuz’a yol açmaya, Türkiye’yi yalnız ve savunmasız bırakmaya dönük senaryo olduğunu gördük.
Türkiye ile Arap dünyasını karşı karşıya getirmeye dönük bir plan işletiliyor. Onlara “Osmanlı korkusu” pazarlanarak Arap sokaklarında “Türkiye düşmanlığı” tezi işleniyor. Bu plan, coğrafyamıza yönelik büyük bir yıkım projesidir.
Bin Zaid ve Bin Selman gibi yeni tür Arap lider profili oluşturularak, bu proje için dolduruşa getiriliyor. Yeni bir Arap milliyetçiliği dalgası inşa edilerek Arap dünyası Türkiye ve İran’a karşı savaşa sürülmek isteniyor.
Bu liderler, Türkiye ve Erdoğan’a karşı her alanda sahaya sürüldü. Teröre ve darbelere destek dâhil, şok edici senaryolara açık destek veriyorlar. Ama Türkiye, bunun Batılı büyük bir hesap olduğunu gördü. Hem Türkiye hem coğrafyanın tamamına yönelik Batılı istilânın parçası olduğunu gördü. Bu yüzden son derece dikkatli hareket ediyor, Arap dünyasının da görmesini bekliyor.
Irak işgali, Suriye savaşı, DEAŞ, PKK projesi, 15 Temmuz ve bu yeni “Arap dalgası” yüz yıl sonra coğrafyamıza yönelik büyük senaryonun, harita çalışmasının parçasıdır. Yüz yıl önceki cepheler kuruluyor. Oysa sanılanın aksine, hepimiz aynı gemideyiz.
Bu proje Irak ve Suriye’yi yuttu. Şimdi Türkiye, S. Arabistan, İran’a dayandı. Bu üç büyük ülke arasındaki çatışma ve cepheleşme planları başarıya ulaşırsa bütün coğrafya çökecek. Fırat’ın Doğu’sunda yürütülen harita çalışması bunun bir parçası. Türkiye-Arap dünyası arasında bir tampon bölge, duvar inşa ediliyor. S. Arabistan Türkiye ile birlikte bunu boşa çıkarmak için çalışmalı.
Ama hem Arap dünyasında hem Türkiye içinde bu çerçevede gizli gündemi olanlar var. Açık ve örtülü bütün çalışmaları biliniyor. Türkiye içindeki yeni muhalefet ve müdahale oluşumu ile Türkiye karşıtı Arap dalgası bağlantılı.
İkisi de, Batılı istilânın, yeni bölge planlamalarının alt unsurları olarak planlandı ve uygulanıyor. Burada halklar arasında düşmanlık yok. Birileri bizi birbirimize kırdırmanın psikolojik altyapısını hazırlıyor, yeni oyunlar kuruyor.
Ankara-Riyad-Tahran arasında duvarlar inşa edilmesine izin verilmemeli. Bu, bizim kavgamız değil, onların kavgası. Başkalarının savaşı için ülkelerimizi imha etmeyelim. Yüz yıl önceki tuzaklara bir kez daha düşmeyelim.
Adamlar “İslâm iç savaşı” hazırlıkları yapıyor. Bu amaçla çok yakında Basra Körfezi’ni savaşa boğacaklar. Savaşı İslâm’ın kalbine yerleştirecekler. Tam bu dönemde Türkiye’yi hareket edemez hale getirmek istiyorlar.
Kişisel olarak Türkiye ve coğrafya mücadelesinin üstünde bir duruşa inanmıyorum. Son birkaç yıldır, S. Suudi -İran-Türkiye eksenindeki “içeriden operasyon”ları izliyorum. Herkese anlatmaya çalıştım, başaramadım. Muhammed bin Zaid üzerinden servis ediliyor, Riyad yönetimi tuzağa düşürülüyordu.
Aklıma yeni bir Rus uçağı senaryosu olabilir mi, diye sorular geliyor. Bu konu önemli.. Suriye savaşının başlarında sahaya sürülen ve birçoklarını rehin alan senaryo geliyor. Birinde Türkiye-Rusya kapıştırılacaktı. Diğerinde Suriye bitti. Oyunu kim kurdu, nasıl oynuyor, bulmamız gereken bu.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.