ABD’ninküreselimparatorlukyolunda önüne çıkan her ülkeye uyguladığı“rejim değiştirme”yöntemi,ABD yönetiminden dijital şirketlere,sosyal medya kuruluşlarına geçti.Artık bu kuruluşlar, çokuluslu hegemonlarülkelerin içişlerine karışacak, beğenmedikleri liderlere savaş açacak,ülkelerin siyasi sistemleri ile oynayacak, toplumları infiale getirecek yayınlarla insanlığapatronun kim olduğunugöstermeye çalışacak.Dijital faşizm çağına mı girdik?. Kitleler devletlere mi sığınacak?Dijital faşizmekapıları açan
ABD’nin
yolunda önüne çıkan her ülkeye uyguladığı
yöntemi,
ABD yönetiminden dijital şirketlere,
sosyal medya kuruluşlarına geçti.
Artık bu kuruluşlar, çokuluslu hegemonlar
ülkelerin içişlerine karışacak, beğenmedikleri liderlere savaş açacak,
ülkelerin siyasi sistemleri ile oynayacak, toplumları infiale getirecek yayınlarla insanlığa
göstermeye çalışacak.
Dijital faşizm çağına mı girdik?. Kitleler devletlere mi sığınacak?
kapıları açan bu
muhtemelen,
şirketlerin hesaplaşmasına tanık olacak. Kitleler, bu şirketlerin bencilliğinden ve yeni sömürü düzeninden, vahşi hesaplarından, köleleştirme projelerinden kaçıp sığınacak yer arayacak.
Çünkü
devletlerin kitlelerle kurduğu ilişki,
çoğu zaman sorunlu olsa da,
bu şirketlerin bencilliğinden, açgözlülüğünden, sorumsuzluğundan daha erdemli bir geleneği,
değerler sistemini temsil ediyor.
Öyle bir zaman gelir ki, özgürlük, haklar gibi değerler üzerinden pazarlanan yeni vahşi düzene karşı
kitleler, devletleri bir sığınak olarak görebilirler.
ABD ifade özgürlüğü 6 Ocak’ta Kongre binasında tarihe karıştı.
ABD’nin on yıllardır bütün dünyadaki askeri müdahalelerine kılıf yaptığı
“özgürleştirme”, “özgürlük getirme”
söylemi
kendi topraklarına döndü.
Bu ifadelerin kendi içyapısında kullanılacağını kimse tahmin edemezdi. Ama oldu.
İfade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, 6 Ocak’ta Kongre binasında son buldu.
ABD’nin ve Batılı dünya düzeninin “dokunulmaz” gördüğü
demokratik seçimlerin yapılması, sandık sonuçlarına göre iktidarın el değiştirmesi,
düzenin işlemesi 13 Kasım seçimleri ile son buldu.
Muhtemelen
ta bunu çok daha net biçimde göreceğiz.
İktidar parçalanmasının, toplumsal bölünmenin, bütün siyasi söylemlerin aşınmasının,
kitlelerin tahammülsüzlüğünün,
federal sisteme güvensizliğin,
ABD içinde yerelleşmenin
tanık olacağız.
ABD küreselleşmesi bitti. Kendi içinde yerelleşme çatışmalarını izleyeceğiz.
21. yüzyılın başında tek
yanlı bir küresel imparatorluk
projelendiren,
uluslararası sistemi ve güç haritasını
buna göre şekillendirmeye çalışan, bu uğurda
büyük askeri operasyonlara
girişen, yükselen
rakiplerini acımasızca bastırmaya
çalışan ABD’nin
bitti.
Dünyayı etkisi altında alan
güven, itibar, imaj zaten yerle bir olmuştu.
Artık ABD’nin
kendi içinde yerelleşmesini, bu yerelleşmenin politik çatışmalarını
izleyeceğiz.
Güç Atlantik’ten çoktan dağılmıştı.
Yeni
zaten oluşuyordu.
Dünyanın artık merkezi yok. Sömürgeciliğin
ve “Coğrafi Keşifler”in başlangıcından bu yana,
Batılı dünya gücü ilk kez bu kadar büyük sarsıntı yaşıyor.
ABD rüyası da, Avrupa Birliği ortak ideali
de sona ermek üzere.
Silahınızı alıp Washington’a gelin! Bu “iç çatışma” olarak tanımlanır..
Dünyanın yarısını savaş alanı ilan eden ülke, adeta kendi iç savaşına hazırlanıyor.
Toplum öyle bir keskin bölünme yaşıyor ki, insanlar silahlarıyla birlikte Washington’a, Başkent’e çağrılıyor.
Dünyanın hiçbir ülkesinde
açıktan dile getirilemez.
Getiriliyorsa o ülkedeki durum “iç çatışma” olarak tanımlanır.
Sivil alanın silahlanıp
Federal Başkent’e yürümesinin geri dönüşü yoktur.
ABD için, çıkılan bu yoldan geri dönüş çok zor hatta imkânsızdır. Belki zaman uzar ama sonuç buraya gelecektir.
Bu düşünceyi
sadece ABD’ye bakarak söylemiyorum.
Dünyadaki yen
i güç arayışlarına, oluşumlara, bölgeselleşmelere, siyasi ve ekonomik ajandalara,
her alanda
ya dönük çoklu hesaplara bakarak söylüyorum.
ABD’nin en büyük korkusu kendisidir!
Eski dünya yükselirken Batı gerileme dönemi
ne çoktan girdi.
Yavaş ya da hızlı, tedrici ya da sarsıcı,
dünyanın gideceği yer burasıdır. Kongre binasına birkaç yüz kişinin girmesi, anında
olarak nitelendirildi.
Bu kadar çabuk ve bu kadar keskin bir tanımlama sadece “büyük bir korku”yu açığa çıkarır. ABD, kendisinden korkar hale geldi.
Sanırım önümüzdeki dönemde çokça
söylemi dinleyeceğiz.
Görülmemiş sansür, linç ve kendi başkanını tehdit ilân eden ülke…
Nüfusun yarısının oyunu alan bir adam tecrit ediliyor, sansürleniyor, söz söylemesi engelleniyor,
azledilmek isteniyor
bile muhtemel bakılıyor. Görülmemiş bir
linç ve acımasız bir tasfiyeye
maruz bırakılıyor. Ve bütün bunlar, yine demokrasi ve ifade hürriyeti söylemi ile pazarlanıyor.
Bütün
sosyal medya iletişim aygıtları kendisini susturuyor. ABD’ye başkanlık etmiş bir adam, daha başkanlığı bitmeden “ABD düşmanı” ilan ediliyor.
İç çatışmanın tarafı olarak gösteriliyor. Bunu
Trump’ın kişiliğinden bağımsız
düşünün. Bugüne kadar tanık olduğumuz şeyler, vahim sonuçlara varmamız için yeterli.
Biden: Kaotik, skandallarla dolu bir yeni dönem başlıyor.
Şunu ekleyeyim:
Biden dönemi ABD tarihinin en sancılı, en kaotik, en belirsiz ve skandallarla dolu dönemi
olacak. Çokuluslu iktidar aygıtları fena halde
. Ama
içerideki tehlikeyi dışarıya taşıyarak
hafifletme girişimleri hız kazanacak.
Amerika’nın sonsuz gücüne iman etmişler,
her ne kadar umutlarını korusa da, artık en büyük tartışmamız
ABD iç çatışmaları olacak.
COVID-19
salgını bittiğinde dünyanın birçok bölgesi hızla öne atılırken ABD ve Avrupa’da iç gerilimler
öne çıkacak.
“İmparatorluğun çöküşüne” tanık oluyoruz.
21. yüzyıl için
“Yeni Amerikan İmparatorluğu”
ilan edenler, kendi ülkelerini bir arada tutamaz hale geldiler. Biz de
“bir imparatorluğun çöküşüne”
tanık oluyoruz.
Artık ABD iç çatışmalarının dünyaya, Türkiye’ye nasıl yansıyacağını tartışmanın zamanı gelmiştir. Çünkü başlarını kaldırdıkları an
ilk bakacakları ülke Türkiye olacaktır.