Cumhurbaşkanı’nın ziyaretleri ve Körfez’i sarsan İran tehdidi

04:0013/02/2017, Pazartesi
G: 17/09/2019, Salı
İbrahim Karagül

Dedim ya; önemli ziyaretler, dikkatle izlenmesi gereken temaslar söz konusu… Ekonomik ortaklıklar,“savunma ekonomisi”ne dönüşüyor çünkü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan
'ın dün başladığı Ortadoğu turu,
kişisel okumalarıma göre
, son dönemlerin
en kritik
ziyaretlerinden biridir ve oldukça
dikkatli izlenmesi
gerekmektedir.
Bahreyn
,
Suudi Arabistan
ve
Katar
ziyaretlerini sadece ekonomik önceliklerle sınırlamak ciddi bir eksiklik olacaktır.


Suriye'de ateşkes

sağlandıktan sonra S. Arabistan ve Körfez'i içine alan

“yeni bir durum”

söz konusudur ve bu da savunmadır. Bölge ülkeleri,

bütün enerjilerini savunmaya

ayarlamış, bir

“İran tehdidi”

üzerine yoğunlaşmış,

ekonomisi ve dış politikası

büyük oranda

güvenlik eksenli

hale gelmiştir.



İRAN KÖRFEZ ÜLKELERİNİ DE, TÜRKİYE'Yİ DE TEHDİT ETTİ

Burada

ABD'nin yeni yönetimi ile Türkiye'nin pozisyonu birinci derecede belirleyici olacaktır

. Yeni savunma arayışı içinde ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin yanında Türkiye'nin

merkezi pozisyonu

ne olacaktır, Ankara yeni bölge politikalarında

ne kadar ağırlık kazanacaktır

, işte bu ziyaretler çerçevesinde yapılacak görüşmelerin önemi buradadır.



Özellikle

ABD'nin yeni Başkanı'nın İran karşıtı politikaları

,

Tahran'ın Suudi Arabistan'ın Başkenti Riyad'ı hedef alan ve Yemen'deki Husiler üzerinden yürüttüğü füze saldırıları

, Basra Körfezi ülkeleri ile S. Arabistan'ın açıktan İran tarafından tehdit ediliyor oluşu, yine

İran'ın Suriye'de dolaylı olarak Türkiye ile savaşa tutuşması ve Ankara'nın bölge politikalarını hatta en hassas güvenlik kaygılarını hedef alan saldırganlığı

çok ciddi sonuçlar doğurdu.



MÜSLÜMAN DÜNYA İLE İRTİBATINI BİTİRDİ

“Yeni durum” budur ve öyle sanıyorum ki, uzunca bir süre bölge bu

cepheleşmeye

göre biçim alacaktır.

DEAŞ

ve

PKK/PYD

gibi

terör örgütlerinin pozisyonu da bu çerçevede birebir değişecek

, yeniden

formatlanacak

ya da üstlendikleri rol

dramatik

bir şekilde değişecektir. Cepheleşme, Suriye'nin geleceğini,

harita

çalışmalarını,

Türkiye'yi kuşatmaya

ayarlı terör koridorunun geleceğini de etkileyecektir.



1979 devriminden bu yana İran hiçbir zaman Müslüman coğrafyada bu kadar itibar kaybetmemişti

. Özellikle

Halep'te yürüttüğü katliamlar

, Müslüman dünyanın vicdanında çok

ağır yaralar

açtı.

Hizbullah

ile Suriye içinde yürüttüğü saldırılar da öyle. Tahran yönetimi,

sanki bilinçli şekilde

,

Müslüman dünya ile ayrışma

ya girdi, arasına mesafe koydu, bu dünyayı tehdit etmeye başladı.



MEZHEP ÇATIŞMASI DEĞİL FARS YAYILMA HARİTASI..

Bu da; İran'ın artık

“devrim” sonrası radikal bir değişim

yaşadığı,

siyasi eğilimlerini değiştirdiği

,

Fars emperyalizmine yönelik stratejik yayılma haritası

izlediği gibi bir gerçeği ortaya çıkardı. Bunlar ortadayken yayılma politikalarının

Şii-Sünni mezhep çatışması gibi pazarlanması

ise ciddi bir tehlikedir ve işin gerçeği

olayın mezheplerle hiçbir alakası yoktur

.



Şii kimliğini sadece bir

örgütlenme aracı

olarak kullanan,

Şii demografisi

ni ve Batı ile çatışma politikalarını

emperyal hırsları için istismar eden

bir İran söz konusudur. Tahran'ın bölge ülkelerine hatta Türkiye'ye yönelik tehditkâr tavırları yetmezmiş gibi, İran

bölge dışı güçleri de provokatif çıkışlarıyla bölgeye davet etmektedir

.



FÜZELERİN HEDEFİ MEKKE'DİR, BÖLGE CİDDİ TEHDİT ALTINDADIR

S. Arabistan

'ın,

Katar

'ın,

Bahreyn

'in ve

Birleşik Arap Emirlikle

ri'nin açıktan İran hedefinde olması,

Trump'ın İran'a karşı ortaklıklar peşinde koşması

yeni cephe oluşturuyor. ABD Başkanı'nın, S. Arabistan ve Katar'dan sonra,

İran kontrolündeki Haydar İbadi ile de “İran'ı durdurma” görüşmesi yapması çarpıcıdır

. Bağdat ne kadar bu sürece katılır, bilemeyiz ama bu girişimin Irak içinde yeni çatışma alanları oluşturacağı açıktır.



Mesele ABD'nin yeniden bölgeye müdahalesi değil

dir. Bir şekilde İran'ın durdurulması, bütün

coğrafyayı ateşe atacak hezeyanlarının

önüne geçilmesi gerekmektedir. Çünkü bu ülkenin,

1991'deki Körfez Savaşı'ndan bu yana sürekli güç kazanması

, kontrolsüz bir

şımarıklığa

yol açmıştır.

Aşırı özgüven ve zafer sarhoşluğu

, maceracı, hayalperest bir ihtirası beslemiş, Tahran yönetimini Körfez ve S. Arabistan gibi ülkeleri çevrelemeye, baskı altına almaya hatta bu ülkelere saldırma düşüncesine itmiştir.



Hedef Mekke'dir ve İran füzelerinin, tanklarının ulaşmak istediği yer de burasıdır

. En geç bir-iki yıl içinde durum daha da belirginleşecektir. Eğer sakinleştirilemezse İran, çok yakında Basra Körfezi'ne saldırılara başlayacaktır.



SURİYE VE YEMEN'DEN DERHAL ÇEKİLMELİ..

Dolayısıyla eğer bölgeye bir ABD müdahalesi olmaması isteniyorsa

İran'ın Yemen'den ve Suriye'den derhal çekilmesi gerekmektedir

. Aksi takdirde büyük bir

bölgesel çatışma

, kapıya dayanacaktır. Her dış müdahalede kazançlı çıkan İran'ın,

aynı kazancı

bu sefer elde edemeyebileceği Tahran'daki siyasi karar alıcıların dikkatine sunulmalıdır.



Türkiye ve İran'daki

rejim tartışmaları

dahil, hiçbir krizden etkilenmeyen ve istikrarını koruyan ikili ilişkiler,

ilk kez ağır darbe almıştır

. Suriye meselesi, Türkiye ile İran arasındaki bütün güveni yok etmiştir.



Suriye'de

örgütler üzerinden Türkiye'yi vuran

, bunu Rusya'nın gücüyle yapan, PKK/PYD ortaklık kuran,

“Kuzey Suriye Koridoru”

nu

“Türkiye'yi durdurmaya, kuşatmaya”

ve bölgesel hırslarının önünde bir engeli ortadan kaldırmaya dönük proje olarak gören Tahran, Ankara'ya karşı

düşmanca

eylemlere girişmiştir. Bu durum, Türk siyaseti ve güvenlik çevrelerinin hatta toplumun İran'a bakışını derinden sarsmış, onu bir tür tehdit haline getirmiştir.



15 TEMMUZ MİLATTI, İŞLER KÖKTEN DEĞİŞTİ

Ortak tehdit görme hali,

Türkiye ile S. Arabistan ve Körfez ülkelerinin savunma/güvenlik politikalarını birbirine yaklaştırmıştır

.

“Biz ABD'ye kafa tutuyoruz, siz kimsiniz?”

diyebilen bir İran aşırı özgüveni için bu sözlerin pek anlam ifade etmediği ortadadır. Ama yine de coğrafyadan

yalıtılmanın

ne anlama geldiği üzerine kafa yormaları gerekmektedir.



Cumhurbaşkanı'nın ziyaretlerinin bu konularla ne kadar alakası var, bilgi sahibi değilim

. Ne tür görüşmeler yapılır, ortaklıklar kurulur onu da bilmiyorum.

Ama harita böyle, güvenlik sorunları bu halde

.



Türkiye için 15 Temmuz sonrası, ABD için Trump sonrası, bölge ülkeleri için İran kaynaklı füzelerin Riyad ve Cidde'ye yönelmesi sonrası oyunun kuralları değişmiştir

.



TÜRKİYE-KÖRFEZ ORTAK GÜVENLİK KALKANI OLMALI

Türkiye'nin, savunma ve güvenlik alanında

Körfez bölgesinin en dürüst ve güvenilir ortağı olabileceği

ni düşünüyorum. Bu ülkeler, sadece Batı'dan

milyarlarca dolar silah alımları

yla sorunlarını çözemez. Sağlam bölgesel ortaklıklar kurmak zorundalar. Türkiye'nin bir tür

“savunma ihracı”

onların da işine gelecektir.



Suriye'den aldığı dersler de Ankara'yı böyle bir işbirliğine yöneltmektedir

. Ayrıca, mezhep söylemi üzerinden savaş pazarlama oyununu bozabilecek tek ülke de Türkiye olacaktır.



Bu yüzden,

Ankara ile Körfez ülkeleri arasında kalıcı güvenlik ortaklıkları inşa edilmeli, bir güvenlik kalkanı oluşturulmalı

. Silah tedarikinden ortak askeri birimlere, bölgesel güvenlik konularında ortak perspektifler geliştirmeye kadar, uzun vadeli bir çalışmanın altyapısı oluşturulmalı.



SURİYE'DEN TÜRKİYE'Yİ, YEMEN'DEN RİYAD'I VURDU

Telaffuz edilmese de, Türkiye ile İran arasında derin bir güvenlik krizi söz konusudur. Bugünden geleceğe bakan herkes, işin nerelere uzanacağına dair tahminler üretme gücüne sahip olacaktır.

İki ülke arasında, daha önce yaşanan krizler ideolojikti

. Türkiye'nin reaksiyonları da İran'ın ideolojik müdahalelerine yönelikti.



İlk kez Türkiye'nin ülke olarak varlığı tehdit edilmiştir

.

İran, Suriye üzerinden Türkiye'yi vurmuş, ulusal güvenliği için ciddi bir tehdit oluşturmuştur

.

Tıpkı Yemen'den, Husiler üzerinden S. Arabistan'ı vurması gibi.


Dedim ya; önemli ziyaretler, dikkatle izlenmesi gereken temaslar söz konusu… Ekonomik ortaklıklar,

“savunma ekonomisi”

ne dönüşüyor çünkü.

#Cumhurbaşkanı
#Recep Tayyip Erdoğan
#Bahreyn
#Suudi Arabistan
#Katar