Son birkaç yıldır fotoğrafa meraklı bir grup arkadaşla çeşitli bölgelere küçük turlara çıkıyoruz. Klasik güzergâhların yerine daha tâli, daha ücra ve fakat daha insansız rotalar izliyoruz. Bu sayede sessiz ormanlarla, ıssız dağlarla, derin vadilerle, tenha kırlarla, uçsuz bucaksız bozkırlarla, kimsesiz sahillerle, sayısız gölle, ırmakla, dereyle tanışma, buluşma imkanı bulduk. Bu geziler sayesinde şehirleşme tarzımız ve modern yaşama kalabalığımız hakkındaki teorik karşı çıkışlarımız, yerinden gözlemlere, tecrübeyle sabit kanaatlere dönüşmüş oldu. Tabiatın nefes kesici güzellikleri ne kadar içimizi kanatlandırdıysa, "insan"ın bitmek bilmez bir hoyratlıkla çevresine yaptığı fenalıklar da o kadar kahırlandırdı, üzdü, derinden etkiledi bizi. İnsanın gittiği her yerde tabiatın nasıl kirlendiğini, nasıl sırtından hançerlendiğini sayısız kere müşahede ettik.
Yağmur yağdığında adeta poşet akan dereler gördük. Kimyasal karışımlarla rengi değişmiş göller, sahillere vuran zift dalgaları, pet şişe tepeleri gördük. Yeşilliğin orta yerini çöplüğe çeviren plastik atıklar, piknik artıkları, hatta kullanılmış çocuk bezleri gördük. Orman alanlarını işgal eden beton yapılaşmalar gördük. İnsan ihtirasının, umursamazlığının, bilinçsizliğinin, hoyratlığının yok ettiği, tehdit ettiği, talan ettiği yerine konamaz ve paha biçilemez tabiat hazinelerini gördük. Acımasızca tahrip edilmiş tarihi eserler gördük. Şiddetli gelgitler yaşadık; kâh tarif edilemez güzelliklerden, kâh izah edilemez bu ağır tahribatlardan hayrete düştük.
Bu dünyaya ait her şeyin bize "emanet" olduğunun şuurunda olabilmeliydik oysa biz. Dağın taşın toprağın, çayır çimenin, renk renk çiçeğin, uçan kuşun, esen rüzgarın, çağıldayan suyun, tabiatın tek tek bütün güzelliklerinin Allah"ın bize bahşettiği birer nimet olduğunu idrak edebilmeliydik. Alemdeki ve elbette çevremizdeki her şeyin birer "ayet" olduğunu, O"nu işaret ettiğini, O"nun varlığına, birliğine, büyüklüğüne delil teşkil ettiğini, biz işitmesek de var olan her şeyin her an O"nu zikretmekle meşgul bulunduğunu hatırımızda tutabilmeliydik. Yapamadık, yapamıyoruz. Bir modern dünyalı hayata karşı ne kadar duyarsız ve hoyratsa, görünen o ki, kalbinde iman taşıdığını söyleyen bizler de o kadar duyarsız ve hoyratız. İşin asıl acıklı tarafı ise; türlü çeşitli lüzumsuzlukla tıka basa doldurduğumuz gündem çuvalımızın içine, elimizden kayıp gitmekte olan bütün bu tabii güzelliklere dair kaygılı ufacık bir konu başlığı, bir ünlem işareti bile sığdıramıyor oluşumuz.
Son birkaç gün içinde Meke gölü ile ilgili haberlere rastladım yine gazetelerde. Konya"nın Karapınar ilçesi sınırları içindeki bu tabiat harikası tamamen kuruma tehlikesi altında. Söylenene göre 4-5 milyon yıl önce gerçekleşen bir volkanik patlamayla önce gölün bulunduğu krater, sonrasında ikinci bir patlamayla gölün ortasında bir tepe oluşmuş. Etrafı suyla dairesel biçimde çevrili bir tepe... Ona dünyanın "nazar boncuğu" diyorlar, bana bir yüzük taşını daha fazla andırıyor. Gerçekten çok etkileyici bir tabiat harikası... İşte bu harikulade güzelliği adım adım yok etmekteyiz. Meke gölü kurbanlardan sadece biri üstelik. Tuz gölü de benzer tehlikeleri yaşıyor. Konya ovasında ciddi çöküntü tehlikeleri var, son meydana gelen çöküntüler ve obruklar bunu açıkça gösteriyor. Bilinçsiz ve savurganca zirai sulama yeraltı sularının seviyesini hızla düşürüyor. Bölgenin jeolojik yapısı ve iklim özellikleri gibi etkenler de ne yazık ki kötü gidişi hızlandıracak nitelikte. Başta Çevre Bakanlığı olmak üzere ilgili bütün kurumların bu bölgeye özel bir ilgi göstermesi şart... Aksi halde yakın vadede Meke gölü gibi pek çok güzelliği, uzun vadede bütün bir Konya ovasını kaybedebiliriz. Son birkaç yıl içinde iki kez Meke gölüne gittim; su iyice azalmış durumda, ciddi bir kirlilik var ve suyun rengi hızla değişiyor, köpüklenme de had safhada.
Allah"ın her coğrafyaya özel hediyeleri var; Meke bizim payımıza düşen kıymet biçilemez güzelliklerden biri... Tıpkı Tuz gölü gibi, Pamukkale gibi, Akşehir gölü gibi ve pek çok başkaları gibi... Sahip çıkmazsak, duyarlı olmazsak, kurtarmak için çabalamazsak, eski güzelliğine kavuşmasını dert etmezsek kendimize, hiç lamı cimi yok, emanete hıyanet edenlerden olacağız.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.