Zaman, mekan, teknoloji, bir kitabın okunmasını ne kadar etkileyebilir?

04:0020/03/2019, Çarşamba
G: 20/03/2019, Çarşamba
Fatma Barbarosoğlu

AVM konusunda Avrupa sıralamasına güle oynaya giren necip ülkemiz neyse ki Beyazıt Kütüphanesi ile Dünyanın En Modern Kütüphaneleri sıralamasında 4. oldu.Yıllardır her ilçeye bir İSAM ve her mahalleye “okuma/bilgi evi” inşa edilmesi gerektiğini söylüyorum. Her yer kitap kafe, lakin kütüphane konusunda bir arpa boyu yol gidemedik.Kitap kafeler kitapların fon olarak kullanıldığı mekanlar. Fon olarak kullanılan mekanda; acele olarak kahvenizi içip, fotoğrafınızı çekip gitmeniz gerekiyor. Sosyal medyadan

AVM konusunda Avrupa sıralamasına güle oynaya giren necip ülkemiz neyse ki Beyazıt Kütüphanesi ile Dünyanın En Modern Kütüphaneleri sıralamasında 4. oldu.



Yıllardır her ilçeye bir İSAM ve her mahalleye “okuma/bilgi evi” inşa edilmesi gerektiğini söylüyorum. Her yer kitap kafe, lakin kütüphane konusunda bir arpa boyu yol gidemedik.

Kitap kafeler kitapların fon olarak kullanıldığı mekanlar. Fon olarak kullanılan mekanda; acele olarak kahvenizi içip, fotoğrafınızı çekip gitmeniz gerekiyor. Sosyal medyadan öğrendiğimize göre Moda’da bir “kitap kafe” kitap okunmasına ve bilgisayar açılmasına izin vermiyormuş.

Kitapla resim çektirmek, profilini “okuyucu” olarak sabitlemek ile hakikaten kitap okumak arasında hiçbir geçişkenlik yok. Ama kitap kafeler okumadan yazan yeni bir nesil inşa etmekte üzerine düşeni ziyadesiyle yerine getirdi.

İhtiyacı karşılayacak şekilde kütüphanelere sahip olmayışımızın pek çok sebebi var. Ama bu yazı için “modern kütüphane” konusunda hiçbir fikri olmayan bir kütüphane görevlisi ile yaptığım “tatsız konuşmayı” aktarmak istiyorum. Bu vesile ile belki de kütüphanelere sadece kütüphanecilik eğitimi almış kişilerin görevlendirilmesine bir katkı sunacağımı düşünüyorum.

İki sene önce iyi organize edilememiş -kağıt üzerinde şık duran ama muhtevası önemsenmeyen- bir kitap fuarında, bir kaç okuyucu ile buluştum. Benim için 50 kişinin içindeki bir kişi de bir kişi, üç kişinin içindeki bir kişi de bir kişi olduğu için soru cevap şeklinde söyleşiyi sürdürmeyi önemsiyorum. Gelenlerin kimliğine dair bilgi edinerek başlıyorum bu tarz söyleşilere. Bir grafik öğrencisi, iki öğretmen, üç belediye çalışanı bir imam hatip lisesi öğrencisi, bir okul müdürü, bir edebiyat öğretmeni, bir de etkinliğin sonuna doğru katılan ve Yapı Kredi Yayınları’na “derin ilişkilerin adamı olarak bilinen” kişinin kitabını soran bir endüstri meslek lisesi öğrencisi vardı söyleşiyi dinlemeye gelenler arasında. Geçerken söylemiş olayım pek çok yazar kendi okuyucusunu orada hazır bulundurarak başlıyor söyleşisine. Ben tam tersine daimi okuyucumu karşımda hazır bulmak için çaba sarf etmek yerine, organizasyonu yapanların davetine icabet edenlerle yüz yüze gelmeyi önemsiyorum. Fuar alanlarının, doğal bir karşılaşma mekanı olarak sınırlarını görmek açısından benim için iyi bir deneyim oluyor. İyi bir deneyim kısmının ağrısız ve sancısız olduğunu zannetmeyin. Hakarete varan karşı koyuşlarla karşılaşıyorum.

Ne diyordum... Bahsi geçen fuarda belediye kütüphanesinde görev yapan beyefendi ile uzlaşması mümkün olmayan bir tartışmamız oldu. Mesleğini hatırlayamadığım ama diğer iki arkadaşına göre çok daha kolay bir zeminde fikir alışverişinde bulunabileceğim beyefendi, dijital kütüphaneler hakkında ne düşündüğümü sordu. Djital kütüphanelerin çok önemli olduğunu hız çağında bilginin akışının da çağın teknolojisine uygun olarak yeniden düzenlenmesini çok önemsediğimi söyledim. Fakat kütüphane görevlisi beyefendi çok korkunç bir şey söylüyormuşum gibi itiraz etti ve dijital kütüphanenin insanları somut kitaptan uzaklaştıracağını iddia ettikten sonra; bir kitabın peşinde yapılan yolculukların duygusal atmosferine dikkat çekerek; kendisinin bir kitabın peşinde aylarca koştuktan sonra nihayet aradığı kitabı Yozgat’ta bulmasını hoş bir anı olarak anlattı. Dijital kütüphane kamusal bir hizmettir ve bireylerin nostaljik hevesleri için kamu hizmetleri engellenemez dedim ve çantada sürekli olarak kitap okuyucu/Kindle taşımanın konforundan bahsettim.

Kütüphane ve kitap konusunda tutucu bir tavır sergileyen “kütüphane memuru”, itirazlarını rasyonel bir dil ile değil de duygusal şiddet dili üzerinden aktarmaya kalkınca kitap üzerinden yaptığım mükâlemeyi noktalamak zorunda kaldım.

O gün yarım kalan fikirlerimi bugün müsaadenize burada kayda geçirmek istiyorum. Okur yazarlığın yeni bir boyuta geçtiği dijital kültür çağında, kitap okumanın yerinin ve zamanının farklılaştığını kabul etmemiz gerektiğine dikkatinizi çekmek istiyorum.

Teknolojik gelişmeler sadece verdikleri hizmet alanını değiştirmekle kalmazlar pek çok şeyin değişmesini de beraberinde getirirler. Mesela tren yolculuğu. Tren yolculuğu seyahatin ve tanıklığın anlamını değiştirmiştir. Bir örnek üzerinden anlatmak icab ederse, Victor Hugo 1837 yılında yazdığı bir mektupta tren yolculuğunun gördüklerini nasıl değiştirdiğini anlattıktan sonra rüzgar gibi geçip giden dağınık manzaraları tasvir eder:

“Yol kenarındaki çiçekler birer çiçek olarak değil renk huzmeleri yahut daha ziyade kırmızı beyaz çizgiler olarak görünüyorlar artık; gördüklerim sabit noktalardan değil rüzgar gibi geçip giden dağınık manzaralardan ibaret: Şehirler, kilise burçları, ağaçlar ve ufuk hep birlikte çılgınca bir dansa tutuşuyor.(...) Hugo bunları düşünürken yalnız değildi. Çağdaşlarının büyük bir bölümü tren yolculuklarının o güzelim manzaraları yok ettiğinden yakınıyordu. 19. yüzyılın ortalarında seyahat edenlerin tren yolculuğundan hızından duydukları rahatsızlığı gidermek için başka bir yol bulundu. Kitap. W. H. Smith Londra’daki Euston İstasyonu’nda kitap satma ruhsatını alan ilk kişiydi. Hem başka yolcularla diyaloğa girmekten kaçınmaya hem de Hugo’yu da rahatsız eden manzara yitiminden duyulan hoşnutsuzluğu telafi etmeye hizmet eden, trenlerin kitap okumak için ideal yerler olduğu fikri bütün Avrupa’da çabucak yaygınlaştı ve istasyonlarda ardı ardına kitap dükkanları açılmaya başlandı.” (Niçin Büyüyelim, s.141)

Tren yolculuğu, nasıl istasyonlarda kitap satışını yaygınlaştırdıysa uçak yolculuklarının da “kitap okuyucu”larını ihtiyaç haline getirdiğini düşünüyorum. Özellikle aktarmalı uçuşlarda beklemelerin kabusundan kurtulmak için kitap okuyucular can simidi hükmünde.

Kişiye adeta kütüphanesi ile yolculuk yapma imkanı veren “kitap okuyucular” nasıl bir ihtiyaç ise modern kütüphanelerin varlığı da o kadar ihtiyaç.

Ortak paydası kitap okumak olan kişilerle, aynı mekanı ve zamanı paylaşarak zamanı genişletmek doğal bir ihtiyaç hükmünde.

Daha çok AVM değil daha çok kütüphane istiyoruz.

Kitap kafe değil kütüphane istiyoruz. Kitap, kafeyi tamamlayan bir sıfat değildir. Kafe kafedir. Ve elbette isteyen istediği kafede kitabını okuma, bilgisayarını açma hakkına sahiptir.

#Victor Hugo
#Beyazıt
#İSAM